Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) çağrısıyla düzenlenmesi planlanan bölge mitinglerinin ilki 17 Kasım Cumartesi günü İzmir’de gerçekleştirildi. “Yoksullaşmaya, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye” şiarıyla Gündoğdu Meydanı’nda düzenlenen bölge mitingine İzmir ve çevre ilçeleri dışında Muğla, Aydın, Manisa, Denizli, Balıkesir, Uşak, Afyon, Çanakkale’den de kayda değer bir katılım gerçekleşti.
Yağışlı havaya rağmen Cumhuriyet Meydanı’nda buluşan üç bini aşkın kişi canlı bir kortej oluşturarak Gündoğdu Meydanı’na yürüdü. İzmir’de seçim mitingleri, yoğun baskı altında geçen Newroz ve 1 Mayısların dışında ezilenlerin emekçilerin kendi şiarları ile alanda yer alacakları ve Valilik tarafından yasaklanmayan ilk miting olması nedeniyle gerçekleştirilmesi dahi önemli olan bu miting aynı zamanda KESK’in bölge mitinglerinin de ilki olacağı için önem taşıyordu. Yıllardan bu yana kitleselliği de tartışılır durumda olan “kitlesel basın açıklamaları” dışında özellikle sendikaların sokakta bir varlık gösteremediği koşullarda bu miting emekçilerin ezilenlerin sokakta güçlü biçimde yer alması ve yeniden özgüven kazanması açısından kritik bir noktada duruyordu. Gerek yürüyüş kortejinin canlı olması, gerek alanda anlamlı bir kitlenin bulunması moral yarattı. Bununla birlikte mitinge katılan KESK şubeleri ve siyasal akımlar ekonomik taleplerin ve ekonomist bir bakış açısının ufkunu aşamayan bir biçimde alanda olabildiler. Emekçilerin yaşadığı sorunların temelinde bir rejim krizi olduğunu, AKP’den kurtulmadan ve 12 Eylül rejimini derdest etmeden hiçbir emekçinin hiçbir anlamda nefes alamayacağını net biçimde vurgulayan siyasal bir yaklaşımın eksikliği kendini hissettirdi. Sendikaların kendilerine hakim ana akım siyasetlerin ekonomist yaklaşımından muzdarip olması, tüm söylem ve faaliyetini kriz üzerine kurgulayan
solun muhtelif kesimlerinin de kriz olarak tarif ettikleri bu dönemi siyasal değil, sendikal mücadele ile aşılabileceği fikrine teslim olması bu tablonun esas nedeni idi.
İzmir’de yıllardır faaliyet gösteren siyaset ve örgütlenmelerin önemli kısmının bu mitinge katılırken pankart dahi açmaması, pankart açanların ise genel ve soyut bir bir işçi mücadelesinin yükseltilmesi çağrısında bulunması alandaki devrimci siyaset eksikliğinin yansıması idi. Bu akıntıya karşı yüzen, sendikalist-ekonomist talep ve bakış açısından sıyrılan tek kortej KöZ korteji oldu. 
Komünistler Alandaydı!

KöZ’ün arkasında duran komünistler yürüyüş kortejinde yerel seçimleri pas geçen,AKP ve CHP arasındaki bir çekişmeye terk eden, kuyrukçu bir pozisyona düşen solun genelinin aksine yerel seçimlerde takınılması gereken tutuma işaret eden bir pankartla yer aldılar. Ekonomik krizi öne çıkartıp egemenlerin içinde debelendiği siyasal krize, yani rejim krizine dair kendi yetmezliklerinden ötürü herhangi bir görüş beyan etmeyen solun içler acısı haline karşı, işçi sınıfının bağımsız bir çizgide bir “Sol Blok”la siyasal sorumluluk alması yönünde görüşlerle alanda bulunan
komünistler bu yönde ajitasyonlarla yürüdüler. Komünistlerin taşıdığı “Siyasal Kriz Karşısında Düzenin Kokuşmuş Partileriyle İttifak Değil; Sol Blokla Ezilenlerin Seferberliği!” pankartı miting boyunca alanda taşındı. “Herkesin Krizi Kendine” başlıklı özel sayımızdan da binlercesi alanda dağıtıldı.

Kürsüden “Halk Seferberliği” Vurgusu
Yağış nedeniyle hayli kısa tutulan fakat konuşmaların ilgiyle takip edildiği mitingte kürsüden ilk sözü KESK İzmir Şubeler Platformu adına alan Tüm Bel-Sen Şube Başkanı Çağdaş Yazıcı konuşmasında şunları söyledi: “İki yıl boyunca süren OHAL döneminde emekçileri-ezilenleri bu alanlardan meydanlardan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Hepiniz hatırlayacaksınız; OHAL’in mimarı 2017 yazında patronların karşısında şöyle diyordu: ‘Bakın OHAL varken işçiler grev, eylem yapamıyor. OHAL vesilesi ile müsaade etmiyoruz. İşleriniz iyi gidiyor’ Böyle dememiş miydi? Bugün adı kalksa da kendisi süren OHAL uygulamaları ülkenin her yerinde geçerli. Yoksulluğun derinleştiği, sömürü ve sermaye politikalarının ise iflas ettiği, enkazı da bizlerin kaldırmamızı istedikleri koşullarda OHAL’in, tüm baskı politikalarının anlamı bugün daha net. Fakat işler istedikleri gibi gitmedi, bir türlü gitmiyor. Tüm bu OHAL düzeni başarısız, yenik…
Başarısız çünkü biz varız. Buradayız. Bugün olduğu gibi ilk fırsatta, her fırsatta bu alanlara inenler, inmeye çalışanlar var. KHK’ları, kayyumları, OHAL’leri kar etmedi. Fikrimiz değişmedi. Tüm baskı uygulamalarına rağmen, kullandıkları açık zora, şiddete, hatta hatta katliamlara rağmen, kentleri yıkmalarına, gece yarısı operasyonlarına, on binlerce insanı zindana göndermelerine, yine on binlerce insanı işlerinden ekmeklerinden etmelerine rağmen,  iktidarın bütün olanaklarını kullanmalarına rağmen bu topraklardaki milyonlarca emekçinin itirazı ve öfkesi dinmedi. Dindiremediler, mas edemediler. Bilakis bu öfke artıyor. Korku ve baskı ile
bu coğrafyaya egemen olmaya çalışanların da korkuları artıyor. Çünkü biliyorlar; onlar gidecek, biz kalacağız!
KESK bugün yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe karşı İzmir’den sesini yükseltiyor. Bu ses Samsun’da, Adana’da, Amed’te, İstanbul’da, Ankara’da gerçekleştirilecek. Bölge mitinglerimizde büyüyerek yankılanacak. Artık katlanılmaz hale gelen, Türkiye’deki her ücretli çalışanın, her işçinin iliklerine kadar hissettiği yoksullaşma hissi, işini kaybetme korkusu, geleceksizlik ve güvencesizlik duygusu yerini yükselen bir itiraza, karşı koyuşa bırakmalı. Saray-saltanat düşkünleri milyar dolarlık uçaklarında gezip, yüzlerce araçlık konvoylarından inmezken, sarayın sofrasından
düşen kırıntılarla karnını doyuranlar, sömürü düzeninin sahipleri ülkenin tüm varlıklarını, doğayı talan edip, emeğimize açık bir biçimde el koyarken, haksız bir savaşın tüm ekonomik yükünü sırtımıza yıkarken biz onların değil, kendi krizimize son vereceğiz. Örgütlenerek, birleşerek, mücadele ederek bu haramilerin saltanatına son verecek bir halk seferberliğini birlikte yaratacağız. Yaratmak zorundayız.
Türkiye’de işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin gideceği bir başka yolu daha yoktur. Bu çağrıyı, “Yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe karşı birlikte mücadele” çağrısını yaşadığımız tüm kentlere sokak sokak taşımalıyız. KESK bu çağrıyı bulunduğu tüm alanlara, kendisinde örgütlü olsun olmasın 3,5 milyon kamu emekçisine taşımanın sorumluluğunu almaktadır. Örgütlü olduğumuz her okulda, her üniversitede, vergi dairesinde, adliyede, belediyede bu çağrıyı yayalım. Yeni bir yükselişin mimarı olalım.
Bu tabloyu birlikte değiştirelim. İşçi – kamu emekçisi ayırt  etmeksizin iş
yerlerimizde, bürolarımızda, fabrikalarda, atölyelerde, sanayi havzalarında, emekçi semtlerinde bir arada duralım, dayanışmamızı da mücadelemizi de birlikte büyütelim. AKP iktidarının sermaye politikalarını ve gerici reformlarını birlikte püskürtelim.”

KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen ise konuşmasında şunları söyledi:  “Hayatımızın her hücresine nüfuz eden bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Siyasi iktidar “kriz miriz yok hepsi manipülasyon” dese de ali cengiz oyunları ile çarpıtılan resmi enflasyon ve işsizlik, gelir dağılımı verileri, üst üste yenilenmek zorunda kalan büyüme, enflasyon, işsizlik hedefleri bile ülkede yaşanan krizi teyit ediyor. 1980 askeri darbesi ile hayata geçirilen ülkeyi ucuz emek cennetine çevirerek uluslararası mali sermayenin yağmasına açan, tamamen borçlanmaya, dış finansmana, ranta, spekülasyona, betonlaşmaya dayalı ekonomik model hızla çöküyor. Sadece Türkiye değil, emperyalistlerin dayattığı neoliberal politikaları hayata geçiren tüm çeper ülkeler krizle sarsılıyor. Merkezinde yaşadığı her krizi çeper ülkelere ihraç ederek soluklanan emperyalist kapitalist sisteme bağımlık derecesi yaşanan sarsıntının şiddetini belirliyor. Yıllardır iktidarlarda olanların ısrarla sürdürdüğü neoliberal politikalar sonucunda her alanda dışarıya bağımlı hale getirilen, küresel kapitalizm her hapşırdığında nezleye yakalanan, her yabancı sermaye hareketinde fındık kabuğu gibi sallanan bir ülkeye dönüştürülen Türkiye’de kriz daha derinden hissediliyor.
Gittikçe derinleşen kriz faizden, ranttan, sömürüden beslenen %1’lik asalak takımının dışında kalan %99 olarak hepimizin yaşamını alt üst ediyor. İğneden ipliğe her şeye ardı ardına gelen zamlar devam ediyor. Kriz bahanesi ile sadece işten çıkarmalar, ücretsiz izinler artmıyor. Angarya çalışma, mesai ve nöbet ücreti ödememe gibi uygulamalar da gittikçe artıyor. İflas eden, kepenk kapatan, konkordato ilan eden firmalara her gün onlarcası ekleniyor. Sağlıkta acil durumlar dışında malzeme kullanılmasını engelleyen sözüm ona ‘tasarruf tedbirleri’ ile hayatımız tehlikeye atılıyor.
Bugün bu faturaların bedelini, dişimizle tırnağımızla verdiğimiz mücadeleyle kazandığımız tüm haklarımızın, kazanımlarımızın teker teker elimizden alınmasıyla, işsizlikle, yoksullukla, güvencesizlikle ödemeye devam ediyoruz. Tüm bunlara rağmen bugün karşımız geçip ‘hepimiz aynı gemideyiz, milletçe fedakarlık yapma zamanı’ nutukları atanlara sesleniyoruz. Evet, hepimiz aynı gemideyiz. Ancak biz yıllardır emeğimizin karşılığını almadan, kazan dairesinde kölece çalışarak geminin yol almasını sağlarken birileri o geminin özel kamaralarında lüks bir hayat sürdü. Biz yoksullaşırken onlar gemiciklerine yenilerini ekledi. Bizim güverteye çıkıp bir nefes almamız bile çok görüldü. Bu gemi hala ayakta ise bizim sayemizde ayakta. Biz bu geminin yol alması için işimizden, ekmeğimizden, canımızdan fazlası ile fedakarlıkta bulunduk. İktidarların bir müptela gibi vazgeçmediği neoliberal politikaların faturasını fazlası ile ödedik. Bizim bu düzene borcumuz yok. Tam tersine yıllardır hep kaybedenler olarak alacağımız var. Ülkede yaşanan krizin faturasının kesileceği doğru adres “ülkeyi şaha kaldıracağız” deyip uçurumun kıyısına sürükleyen neoliberal politikalarda ısrar edenler ve bu politikalardan nemalanarak küplerini dolduran, her krizden büyüyerek çıkan %1’dir. Biz bu ülkenin emekçi kesimleri, yoksullaştırılan halkı olarak artık nefes almak istiyoruz. Başkalarının donattığı masanın hesabını ödemeye, %1’in yarattığı krizin faturasının %99’a yıkılmasına artık yeter diyoruz. Bu gemide herkesin eşit, özgür bir biçimde barış ve huzur içinde, insanca yaşamasını istiyoruz.”

KHK’lerle işlerinden edilen emekçilerin de “Geri Döneceğiz!” yazan harflerle kürsüde yer alması ve “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” için İzmir Kadın Platformu adına yapılan çağrının ardından miting sona erdi.

Emekçiler Değil Saraydaki Korkuyor!
İzmir’den Komünistler