2019 yılı sona ererken Şili’de, Bolivya’da, Ekvador’da, Hong Kong’da, Gine’de, Mısır’da ve daha önce “Arap Baharı”ndan etkilenmeyen Irak, Sudan ve Cezayir’de, bağımsızlık hüsranından yeni yeni çıkmış Katalonya’da birbirine benzer görüntülere sahne olan yeni bir “isyan dalgası” patladı. Doğrusu kitlelerin seferber olması ve polis şiddeti bakımından önceki dalgalara ve birbirlerine benzeyen bu dalga birbirlerine hiç benzemeyen nedenlerle patlak verdi bu kez.

Gine’de kitleler anayasal düzenlemeler getirerek bir dönem daha başkanlığını ilan edecek olan Alfa Konde’ye karşı isyan etti. Bir aydır devam eden protestolarda yirmi kişi öldü.

Lübnan’da kitleler başta ekonomik kriz ve hükümetin ekonomik krize çözüm getirmemesi sebebiyle sokağa çıktıysa da kısa zamanda bu her yerde baskıcı bir hakimiyet tesis eden Hizbullah’a isyan haline dönüştü.

“Arap Baharı”nın ilk dalgasından etkilenmeyen Cezayir’de Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketiyle eş zamanlı başlayan büyük kitle eylemleri henüz dinmedi. 1999’daki başkanlık seçimlerine bağımsız aday olarak katılan Buteflika, diğer adayların zoraki biçimde adaylıktan vazgeçmeleriyle tartışmalı seçimlerin sonunda oyların yüzde 73,8’ini alarak seçilmişti. Buteflika “zaferin“ adayıydı. 2004 seçimlerini % 85 ile 2009’dakileri % 90,2 ile ve 2014 seçimlerini de % 81,5 ile kazandı. Böylece Cezayir tarihinde başkanlık koltuğunda en uzun süre oturan kişi olan Buteflika aynı zamanda 2005’ten beri FLN‘nin (Ulusal Kurtuluş Cephesi) onur başkanı olmuştu ve 2003’ten beri de Savunma Bakanlığı işlevini de üstlenmekteydi. Buteflika’nın 2019’da beşinci kez aday olacağını açıklaması üzerine dinmeyen protesto eylemleri Cezayir’i sardı. Ordunun tavsiyesiyle adaylıktan vazgeçtiğini açıklayan Buteflika’nın yerine aday göstermek istediği kardeşi Said de protestoların hedefi oldu ve mahkemece tutuklandı.

Arap Baharı”nın gecikmiş bir devamı olarak kabul edilebilecek bir gelişme de yakın zamanda Sudan’da gerçekleşti. Sudan’ın otuz yıllık diktatörü ve Erdoğan’ın kirli ortaklarından biri Ömer el Beşir geçtiğimiz Nisan ayında sokaklardaki hareketlenmeleri takiben geldiği gibi bir darbeyle devrildi ve hapse atıldı. Ancak buna rağmen rejimin değişmemesi 2019 sonbaharında isyanın büyümesine neden oldu.

Irak’ta hem Sünniler hem de muhalif Şiiler İran yanlısı hükümete karşı başkaldırdı; Suriye masasında eğreti kalan Trump’ın dikkatleri de buraya çevrildi. 1 Ekim’de Bağdat’ta başlayan gösteriler Bağdat’ın güney illerinde de isyana dönüştü. Asıl hedef hükümetin istifası ve erken seçim çağrısıydı. Ekim ayı boyunca pek çok Irak kentinde hükümet binaları, parti ofisleri ve Kerbela’daki İran konsolosluğu ateşe verildi.

Katalanlar bağımsızlık yanlısı siyasetçilerin aldığı hapis cezalarının onanmasıyla sokaklara çıktı. 2017’de yarı özerk Katalan bölgesi parlamentosu İspanya’dan bağımsızlığının oylanacağı bir referanduma gitme kararı almıştı. İspanya hükümeti ise bu referandumu yasa dışı ilan etmiş ve Katalanların oy kullanmaması için baskı oluşturmuş, Katalanların sadece %43’ü referandumda oy kullanmıştı. Bunun üzerine İspanya yedi ay boyunca Katalan özerkliğini askıya alarak direk yönetim kurdu, Katalan parlamentosunu dağıtarak erken seçim çağrısı yaptı. Bağımsızlık isteyen Katalan siyasetçilerini de tutuklayarak yargı süreci başlattı. Ekim 2019’da yüce divan bağımsızlık isteyen dokuz siyasetçiye 9 ila 13 yıl arasında hapis cezası verdi.

Ekvador’da 2014 yılında ‘21. Yüzyıl sosyalizmi’ni kuracağı umuduyla seçilen Moreno’nun 2019 Ekim ayında uygulamaya koyduğu IMF onaylı tasarruf tedbirleri en çok emekçileri ve yerlileri vurdu. Bu tedbirlerin bir sonucu olarak patlak veren protestolar Moreno’nun muhalefete yaşam hakkı tanımayan uygulamalarını da hedef tahtasına oturttu. Kitleler parlamentoyu işgal etme girişiminde bulundu, polis memurlarını rehin aldı; Moreno ise geri adım atmak zorunda kaldı.

Bolivya’da bir zamanlar küreselleşme karşıtlarının ve neredeyse solun tümünün umutla baktığı ‘sosyalist’ ama elbette temsili demokrasiyi kaldırmaya cesaret edemeyen Morales’in karşısına temsili demokrasiyi fetişleştiren Amerikancı muhalefetin önderliğinde sokağa çıktı kitleler. Ekim ayında yapılan seçimlerin sonucunda Morales’in yeniden başkan seçilmesi yaklaşık üç hafta boyunca protesto edildi. Gösterilerin ardından, 10 Kasım 2019’da ordu ve polis Morales’in görevden çekilmesini istedi ve Seçim Kurulu’nın 38 üyesini tutukladı. Bunun üzerine Morales görevden çekildi ve Meksika’ya iltica etti. Morales’e darbe yapılmasını kutlayanların yanı sıra protesto edenler de oldu, Özellikle La Paz ve çevresindeki bölgelerde yoğun gösteriler düzenlendi.

Şili’de güya solcu hükümetin piyasacı politikaları isyanın nedeniydi. Ekim 2019’da lise öğrencilerinin toplu taşıma zamlarına karşı gösterileri çok geçmeden piyasacı politikalardan şikayetçi olan diğer kesimlere de yayıldı. Şili hükümeti isyana tankları sokağa çıkararak karşılık verdi. Her ne kadar 19 Ekim’de hükümet zamları geri çekse de gösteriler çoktan hükümetin istifasını isteyen bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Sokağa çıkma yasağı başlatıldı. Ordu aracılığıyla uygulanan şiddet de artarak devam etti. 15 kişi öldürüldü, 173 kişi yaralandı ve 2000 üzerinde kişi gözaltına alındı. Hükümetin sokaklarda başlattığı şiddet evlere düzenlenen operasyonlara dönüştü. Tüm bunlar ise Şili halkını bastırmaya yetmedi. Protestolara ülke çapında 1 milyonun üzerinde katılım oldu. 26 Ekim’de Başkan Sebastián Piñera bakanların istifasını istediğini ve sokağa çıkma yasağını kaldırdığını açıkladı.

Haiti’de benzin kıtlığı isyan nedeni oldu, 2018’de başlayan isyan 2019 sonbaharında yeniden alevlendi. Haiti hükümetinin deprem zararlarını karşılama bahanesiyle aldığı milyonlarca dolar değerinde yardımın da halka hiç ulaşmaması isyanı büyüten etken oldu.

Etiyopya’da bir türlü dinmeyen istikrarsızlık ve sefalet muhalif bir gazetecinin tutuklanması kıvılcımıyla isyana dönüştü.

Hong Kong’lular Merkezi Çin hükümetine bağlanmaya razı olmadıkları, İngiliz mandasını sürdürmek istedikleri ve bu dönemeçle birlikte ortaya çıkmış olmasa da var olan sosyal eşitsizlikleri protesto etmek için sokağa döküldü.

Öte yandan Fransa’da bir yılı geride bırakan “Sarı Yeleklilerin” eylemleri Avrupa seçimlerinden itibaren kıyas kabul etmez biçimde zayıflamakla birlikte sürekliliğini koruyor ve polis şiddeti de bu zayıflamaya rağmen azalmıyor. ABD’de düpedüz solcu olduğunu ilan eden bir adayın başkanlığa soyunmasının, İngiltere’de benzer bir gelişmenin olmasının ardında da aynı nedenlerin örtük olarak yattığını söylemek yanlış olmaz. Bir başka deyişle giderek daha solda adayların ön almaya başlaması şimdilik bu merkezlerde de sokağın tansiyonunu düşürmek üzere kullanılıyor.

Hem halk ayaklanmaların çokluğu hem de bu ayaklanmaların emperyalist müdahalelerin dümeninde kalması ise ‘önderlik sorunu’ tartışmasını yeniden başlattı. Önderlikten ne kastedildiği net olarak belli olmasa da bunu gündem edenler gittikçe artmakta. Ancak bu da uzak coğrafyalar ve uzak ufuklar için konuşulan bir sorun zira Türkiye’de önderlikten de önce de bir ayaklanmanın eksik olduğu inanışı dünyadaki gelişmelerin ışığında kuvvetlenmiş oldu .

Türkiye’de Erdoğan’dan kurtulmak isteyen muhtelif kesimler dünyadaki gelişmelere gıpta ile bakmakta, benzer bir isyan dalgasının Türkiye’ye gelmesi için duacı olmakta gecikmedi. Sanki bundan birkaç yıl önce Gezi Ayaklanması çıkmamış gibi, Berkin Elvan’ın cenazesine on binler katılmamış gibi, 6-7 Ekim’de bir isyan dalgası başlamamış gibi hala Türkiye’de neden sokaklara dökülmediğimizi sormakla meşgul çokları.

Burada asıl sorulması gereken soru ise daha birkaç yıl öncesine kadar her fırsatta ayaklanan, protesto ve mitinglere katılan, her yerde Erdoğan karşıtlığını yükselten halkın nasıl sessizliğe büründüğüdür. Bu sessizlikteki asıl sorumlunun her türlü devrimci gelişmenin karşısına dikilen sol olduğunu görmezden geldikçe sorumluluğu halka atıp nesnel koşullara üzülmek de, dünyanın öte ucunda ayaklananlara imrenerek bakmak da kaçınılmazdır. Eksikliğin nesnel değil öznel olduğunu görebilen ve bunu aşmayı hedefleyenlerse devrimci partiyi kurma mücadelesine daha kararlı şekilde sarılacaktır.