Geçtiğimiz hafta Esenyurt’ta düzenlediğimiz etkinlikle başlattığımız 23 Haziran seçimlerinde boykot çalışması çerçevesinde hem bu konuda fikirlerimizi anlatmak hem de tartışma yürütebilmek adına kurum ziyaretleri gerçekleştirdik.

13 Haziran Perşembe günü yaptığımız ziyaretlerde Alınteri, TİP, TKP ve TKH’ı ziyaret ettik.

Alınteri’ndeki ziyaretimizde seçimlerin bir tertip olduğunu ve devrimcilerin bu tertibin bir parçası olmayarak aktif boykot çalışması yapması gerektiğini anlattık. Konuştuğumuz arkadaşlar boykotun doğru tutum olduğunu ifade ettiler. Ancak şu an boykot çalışmasının kitlelerde bir karşılığı olmadığını, bu yüzden boykot çalışması yapmadıklarını söylediler.  Biz kitlelerin boykotla ilgili tutumunun belirleyici olmaması gerektiğini zira devrimci fikirlerin ve siyasetin zaten hiç bir dönemde kitlenin büyük kısmında karşılık bulamayacağını anlattık.  Bunu Bolşeviklerin vatana ihanet kararında kitleden gördükleri tepkiyi anlatarak örneklendirdik. Bunu üzerine aslında daha önceden planlanmış başka işlerden dolayı boykot çalışması yapmanın imkanlarının olmadığını, seçimlere az zaman kaldığı için planlanan işlere devam etiklerini anlattılar. Elbette herkesin farklı planları veya farkı öncelikleri olabilir, ancak ortak boykot deklarasyonunda Alınteri isminin olmasının bile anlamının büyük olduğunu anlattık. Bu boykot çalışması her ne kadar seçime az süre kala yapılsa da solun seçimden sonra bağımsız bir tutum alabilmesinin önünü açacaktır, şu an yüksek sesle boykot demeyenler ise seçimden sonra siyaset yapmanın imkanlarının azalacağını anlattık.

TİP’ten arkadaşlar içinden geçtiğimiz dönemde  sokağı nasıl örgütleriz bunun imkanlarını konuşmak daha önemli dediler. İstanbul seninle kazanacak diye yeni bir girişim başlattıklarını, seçimle sınırlı konuşmanın çok anlamlı olmadığını,  sokağı örgütlenmenin önemli olduğunu söylediler. Biz de seçim gibi siyasal uğraklarda tutum almayanların sokağı nasıl örgütleyeceğini sorduk.  Solun CHP desteğiyle Amerikancı muhalefete yedeklendiği ve bu durumun solu siyasetsizleştireceğini, seçim sonrasında da sokağı olumsuz etkileyeceğini söyledik.

TKP temsilcisi arkadaş doğru tutum elbette boykot ancak sistem içinde de olsa bir seçim hakkı gaspı var değerlendirmesini yaptı. Bizler CHP’yi hiç desteklemedik ancak secim iptal edildiğinde CHP sandığa gitme kararı alarak bir alanı kapattı dedi. Boykot tutumunun toplumun geniş kesiminden destek bulabildiğinde daha anlamlı olacağını, ancak bu konuya  partinin resmi açıklamasının netlik kazandıracağını söyledi. Biz de boykot çalışma sadece karşılık bulduğunda uygulanabilecek bir şey mi sorusunu yönelttik.  Aslında sorumluluğu CHP’de değil solda görmek gerektiğini, solun, boykotu doğru bulan akımların yüksek sesle boykot diyememesi, bunun çalışmasını yapmamasının CHP’nin önümüzü kapatmasına sebep olduğunu anlattık.  Bu sürecin meyvesi ise sadece bir düzen partisine değil Amerikancı muhalefetin güdümünde hareket eden bir sol oldu diye konuştuk.

 TKH’dan arkadaşlar öncelikle bize  31 Mart seçimlerini ve bağımsız aday Güldes Önkoyun’un aldığı sonucu nasıl değerlendirdiğimizi sordular. Güldes Önkoyun’un oy oranının değil aldığı tutumun önemli olduğunu açıkladık. Güldes Önkoyun 31 Mart öncesinde neredeyse hiçbir sol akımın dillendirmediği  iki doğruyu söyledi: Belediye seçimleri de olsa Erdoğan’ı hedef tahtasına oturmak lazım ve bir kitle seferberliği için seçimlerde CHP’yi desteklememek lazım. Şu an herkesin adaylıktan çekildiği koşullarda bu doğruların daha da anlamlı olduğunu HDP veya CHP’nin peşine düşmeden bu tutumu alabilmenin önemini anlattık.

Hem bu açıklamamızda HDP’yi eleştirmemiz  hem de önceki milletvekili seçimlerinde HDP vekilleri için siyasi çalışma yürütmemize rağmen şu an boykot dememiz karşısında HDP ile koptunuz mu sorusu bize yöneltildi. Biz kopmak için önce bir arada durmak gerektiğini, bizim hiç bir zaman HDP’li olmadığımızı veya HDP’nin siyasetini doğru bulmadığımızı anlattık. Biz seçimleri her zaman siyaset yapabilmenin bir aracı ve oportünistleri teşhir edecek bir taktik tutum olarak gördüğümüzü anlattık. Bu anlamda geçmişte HDP için yürüttüğümüz çalışma da  şu anki boykot çalışmamız da uyumludur dedik.

Biz de TKH’ın bağımsız adayını neden çektiğini, boykot yapıp yapmadıklarını sorduk.  TKH’lı arkadaşlar kendileri bunu desteklemeseler de şu an solda ve kitlelerde ciddi bir İmamoğlu desteği olduğunu, boykot çalışması yapınca sokakta nefret söylemine varan yanıtlar alabileceklerini anlattılar. Boykot çalışmasında kitleleri sürükleyemezsek bu daha sonra başka sebeplerle bir arada olabileceğimiz kişilerin nefretini kazanmak la sonuçlanabilir dediler. Ayrıca sınıf siyaseti ile ilgili pek çok planımız zaten vardı ve bu planları gerçekleştiriyoruz diye anlattılar.  Biz ise boykot çalışması yapmamanın solu siyasetsizleştireceği ve etkisiz hale getireceğini söyledik. Bize anlattıkları İşçi kurultayı vb. planların aslında boykot çalışması için kullanılabileceğini, yani boykotun da bu planlara engel değil destek olabileceğini anlattık. Hatta buralara bizim de seve seve geleceğimizi söyledik. Bunların kapalı etkinlikler olduğunu ancak kendilerinin zaten beraber  çalışma yürüttükleri işçilere  iki taraftan da medet unutmaması gerektiğini söylediklerini, bunun boykot anlamına geldiğini anlattılar.

14 Haziran Cuma günü Taksim’de SMF,  Partizan Özgür Gelecek,  Komün Dergi ve Devrimci Hareket’ten temsilcilerle görüştük. Bu kez boykot çalışmasını beraber yürüttüğümüz Yeni Dünya İçin Çağrı temsilcisi de bizimle birlikteydi.

SMF temsilcisi iki faşist klik arasında bir seçim geçtiği için bunlar arasında bir seçim yapılmayacağını söyledi. Dolayısıyla Millet ittifakına destek vermeyeceklerini söyledi. Biz Millet ittifakına destek verilmemesi yeterli olmaz, tüm solun tasfiyeci odak olan HDP’nin etkisiyle millet ittifakının peşine takıldığı koşullarda bunun ifşası önemlidir dedik. Bu seçim sürecinde HDP’nin tutumunu eleştirirken bunu yeni bir tutum gibi görmemek gerektiğinin altını çizdik. Zira HDP kurulduğundan beri tasfiyeci ve reformist bir projeydi ve bu seçimde aldıkları tutum da yeni bir eğilim veya arızi bir tutum değildir. Aksine buradaki sorun devrim yerine reformizmi tercih etmesidir ve teşhir edilmesi gereken de budur dedik.  HDP’nin Kürt sorununu Kürdistansız çözmeye çalışması da bu tasfiyeci ve reformist çizgisine en iyi örnektir.

Özgür Gelecek temsilcisiyle Nisan Yayımcılık bürosunda görüştük. Temsilci iki ittifakı da faşist olarak değerlendirdiklerini ancak Cumhur ittifakının iktidarda olmasının etkisiyle daha azılı faşist olduğunu anlattı. Bu yüzden bu daha gerici ve saldırgan olan kliğin üzerine gitmenin doğru olduğunu ifade etti

Cumhur İttifakı’nın üzerine gitmenin Millet İttifakı’na destek demek olup olmadığını sorduk. Temsilci millet ittifakını desteklemeyeceklerini ancak kitlelerin umudu İmamoğlu’nda gördüğü koşullarda boykotun doğru tutum olmadığını söyledi. Geçmişte boykot tutumunun alındığını ancak bunun ezberci tutuma dönüştüğünü söylediler.

Biz aksine boykotun ilkesel değil taktiksel bir tutum olduğunun altını çizdik. Bugün Erdoğan’ın seçim tertibi varken doğru taktik bu tertibi aktif biçimde boykot etmektir dedik. Bugün hem Cumhur hem Millet ittifakına karşı mücadele etmek gerektiğini ancak bunun yeterli olmadığını zira solun önemli bir kesiminin Amerikancı Millet ittifakının dümen suyunda gittiği koşullarda bu solla da mücadelenin devrimcilerin görevi olduğunu anlattık. Bolşeviklerin asıl düşman olarak  Menşevikleri gördüğünü hatırlattık.  Bugün de yükselen tasfiyecilik ile beraber solun nemli bir kısmı Menşeviklerin pozisyonundadır. CHP’yi de bunun bir sonucu olarak desteklemektedirler, hatta bir kısmı ilkesel tutumlarıyla çelişki oluşturmamak adına CHP’yi faşist partiden burjuva demokratik partiye terfi ettirmiş durumdadır dedik.

Komün Dergi 31 Martta da boykot dediklerini, bu seçime dair de yakında bir açıklama yapacaklarını muhtemelen boykot doğrultusunda olacağını söyledi. Biz de boykot diyenlerin bunu bir araya gelip yapmasının öneminden bahsettik. Millet İttifakı’nın Amerikan projesi olduğu, Amerika’nın Erdoğan’ı parlamenter yollarla göndermeye çalıştığı ve reformist solun da Millet İttifakı’nın dümen suyunda bu projeye destek olduğu üzerinde durduk. HDP benzeri partilerin devrimcilik yapmak isteyenlerin elini kolunu bağladığını ifade ettik. Reformist solun bu projeye destek olmasının mazeretinin de faşizmi geriletmek olduğu, 80 öncesi ise faşizm tespitinin  bugünkü parlamentaristlerin aksine devrimciliğin mazereti olduğunu söyledik.

Devrimci Hareket temsilcisi ile Önder Babat Kültür Merkezi’nde görüştük. Köz ve Çağrı olarak boykot etmenin ve desteklediğimiz adayın adaylığını çekmemesinin anlamını anlattık. Millet İttifakı’na oy vermeme açıklamasının yeterli olmadığını aktif boykot tutumu almak gerektiğini anlattık.  Onlar da şu an ‘Çaresiz Değiliz’ platformunda çalışma yürüttüklerini asıl gündemlerini bu çalışmanın oluşturduğunu anlattılar. Kitlelerin seçmen mantığıyla hareket etmesi ve bu doğrultuda İmamoğlu desteklenmesinin anlaşılır olduğunu söylediler. Kitlenin böyle düşündüğü yerde boykotun doğru taktik olmadığını söylediler. Biz bunun üzerine devrimciliğin kitlelerle değil devrimcilik yapmak isteyenlerle tartışılması gerektiğini anlattık. Dolayısıyla kitlelerin tutumu bizler için hiçbir zaman belirleyici olmamalıdır.  Devrimciliğin kitleye rağmen  alınan tutumlarda ortaya çıktığını, akıntıya karşı yüzmek gerektiğini  ve doğru tutumu bu olduğunu düşünenlerin tek başına mahcup şekilde değil böyle düşünen tüm siyasetlerle bir araya gelerek bu tutumu alması gerektiğini anlattık. Yeni Dünya İçin Çağrı ile yaptığımız eylem birliğinin  de bu bakımdan önemli olduğunu söyledik.

İstanbul’dan Komünistler