KöZ: Engin Gürbüz kimdir? Neden aday oldu?
Engin Gürbüz: Beş çocuklu bir emekçi ailesinin ortanca çocuğuyum. Tokat’ta doğup büyüdükten sonra okumak için İstanbul’a geldim. 15 yılı aşkın bir süredir 1 Mayıs Mahallesi’nde yaşıyorum. KöZ’ün arkasında duran komünistlerle burada tanıştım, onların etkisiyle komünist parti yaratma mücadelesine katıldım.
Devrimci parti elbette masa başında yaratılmıyor. Ben de, sadece onunla sınırlı olmamak kaydıyla bulunduğumuz alanda işçilerin ve emekçilerin örgütlenmesi mücadelesinin her parçasına dahil oldum. Bu faaliyetlerin en bilineni elbette Mayısta Yaşam Eğitim Kooperatifi. Tüm bu mücadelelere ve dayanışma pratiklerine elbette işçilerin emekçilerin yaşam koşullarını düzeltilebileceği hayalini yaymak için değil, onlara ancak siyasi hedefler taşıyan ve daha geniş bir mücadeleye dahil olurlarsa kazanabileceklerini anlatmak için katılıyorum.
KöZ: 1 Mayıs Mahallesi’nden muhtar adayısın.
Engin Gürbüz: Evet. Yerel seçimlerin en yerel ayağı olan muhtarlık seçimlerine komünistlerin müdahale etmesinin gerekli olduğunu düşündüğüm için aday oldum.


KöZ: Nasıl bir müdahaleyi kast ediyorsun? Yerel seçimlere giderken muhtarlık seçimlerinin nasıl bir yeri olduğunu düşünüyorsun?
Engin Gürbüz: Yerel yönetimler yasası ve bunun Türkiye’de nasıl uygulandığı herkesin malumu. Muhtarların elinin kolunun nasıl bağlandığını biliyoruz. Saray’ın sultasından kurtulmadığımız sürece Türkiye’de mahalli ya da sektörel düzeyde ezilen sömürülen yığınların en ufak bir kazanımı bile olmayacağını biliyoruz. Bu bakımdan benim muhtarlık seçimlerinde bir kazanımın bayraktarlığını yapmam söz konusu olamaz.
Ben iki nedenden ötürü muhtar adayı oldum. Her ikisi de aslında yaklaşan seçimlerin niteliği ile ilgili. Yaklaşan seçimler bir genel seçim niteliği taşıyor. Oylamanın ne hakkında olacağı basit: Erdoğan’a karşı mısın değil misin? Karşıysan da ona karşı ne öneriyorsun? Bugün Türkiye’de sol kendi tarihinin en güçlü evresinden geçmesine karşın, özellikle bu ikinci soruya yanıt vermekten kaçıyor. Çünkü Erdoğan’ın ancak ve ancak CHP ile geriletebileceğini düşünüyor. Bu yüzden de yerel seçimlerden önce siyaset hakkında konuşmaktan kaçınıyor. Seçime parti kimliği ile katılanlar Erdoğan’a siyasi olarak hücum etmek yerine kendi belediyecilik programlarını AKP’ninkiyle kıyaslıyorlar. Diğerleri ise İstanbul, İzmir, Ankara ve diğer büyük şehirlerde sus-pus ama başka şehirlerde aday gösteriyorlar, elbette yine yerel sorunlarla sınırlı bir seçim kampanyası yapıyorlar. Belediye meclisi yahut muhtarlık seçimlerine katılmak da tercih edilen bir başka biçim. Tüm bu tutumların ortak özelliği siyaset hakkında konuşmaması. Siyaset hakkında konuşursa ne olur Türk dış politikası, Kürtler, Saray hakkında görüşlerini açıklamak zorunda kalır. Böyle olursa da CHP’yi açıktan eleştirmeye, ona zarar vermeye mecbur olur. Bu nedenlerden ötürü yerel seçimler son derece dar-kafalı, ufuksuz ve CHP kuyrukçusu bir hatta ilerliyor.
İkincisi, bir de özellikle Ovacık Modeli adıyla parlatılan, hizmet belediyeciliği var. “Komünist belediyeler”in halka iyi hizmet verdiği propagandası yapılıyor. Bir yandan halk meclislerini savunup diğer yandan çevreci, emek dostu, LGBT yanlısı sözleşmelere imza atan adaylar da ortalıkta kol geziyor. Bunların hepsi geçmişte haklı olarak küçümsenen sivil toplumculuk anlayışının değişik biçimleridir. Ben işte bu anlayışlara karşı çıkmak, bunların içyüzünü gösterebilmek için aday oldum.
Herkesten farklı olarak, “Önce Saray!” diyorum. Herkes saray hakkında konuşmaktan kaçmak için muhtarlık çalışmasına sığınırken, ben bu çalışmada öne çıkarılması gereken “Saray’ın muhtarı olmayacağım!” şiarını vurgulayarak tam tersi bir istikamette ilerliyorum.
Nohuttan, fasulyeden, sözleşmelerden söz edenlerin karşısına mahalle meclisi fikrini çıkarıyorum. Muhtarın pozisyonunu mahalle meclisinin sözcüsü ve sekreteri olmakla sınırlıyorum. Üstelik kendi adaylığımın da buna uygun bir süreçten geçerek gerçekleşmesini sağlayarak halk meclislerini lafta savunanlarla da kendimi ayırt ediyorum.


KöZ: Herkes meclislerden ve katılımcı demokrasiden bahsediyor, sen meclis derken ne kastediyorsun?
Engin Gürbüz: Meclisi mahallenin sorunlarını çözmek için değil, mahallede bir seferberlik yaratabilmek için talep ediyorum. Mahallede yaşayan emekçilerin seferber olması için karar alma sürecine doğrudan katılması gerekli. Mahallemizin düzenli toplanan bir meclise ihtiyacı var. Mahalle meclisimiz muhtarın aldığı kararları onaylattığı ya da hakkında danıştığı bir meclisi olamaz. Muhtarlığa dair tüm kararları alan, muhtarı görevlendiren ve denetleyen bir meclis olmalı. Bu bakımdan da alışıldık olan meclis söylemlerinden ve katılımcı demokrasi sözlerinden farklı, yetki ve sorumluluk sahibi bir mahalle meclisinden söz ediyorum. Mahallemizdeki tüm dernek ve kurumların, elbette tüm mahalle halkımızın doğal bileşeni olduğu bir meclisi oluşturmak gerektiğini savunuyorum.
KöZ: Ön seçim önerin gerçekçi miydi? Hangi adaylar arasında nasıl bir ön seçim kast etmiştiniz?
Engin Gürbüz: Herşeyden önce seçimleri bizler için bir rekabet alanı olarak düzenleyenlere, hemşericilik yarışına sokanlara inat seçimleri haktan ve mahalleliden yana olanların güçlerini birleştirdiği bir zemine çevirebiliriz. Bu yüzden bir önseçim önerisinde bulunmuştum. Hemşericilik yahut yakınlarını kayırmak için değil mahallelinin çıkarlarını savunmak için aday olduğunu iddia eden, mahalle meclislerine tabi olacak olan ve muhtarlığı bir geçim kapısı olarak görmeyen tüm muhtar adaylarıyla birlikte aday tanıtım toplantısı düzenleyerek, sonunda da bir ön seçim düzenlemeyi öneriyorum. “Bu önseçimi kim kazanırsa muhtarlık seçiminde hep beraber bu adaya destek verelim. Böylelikle mahallemizde grupçuluğa karşı dayanışma geleneğinin oluşması için bir adım atalım.” dedik. Kast ettiğimiz adayların tekleşmesi için bir önseçim yapmak değildi. Mahalle meclisine ihtiyaç duymayan, onun aldığı kararları tanımayan bir aday lehine niye yarıştan çekileyim. Bu seçim zaten 31 Mart’ta yapılacak. Biz önseçimi esas olarak seçimlerden önce oluşturulabilecek bir mahalle meclisinin ön adımı olarak kurgulamıştık.
Bunu elbette tam olarak gerçekleştiremedik ama üçe parçalanmış mahallemizde en azından benzer kaygılara sahip üç adayın farklı görüşten bir dizi emekçinin omuz verdiği bir mahalle derneğinin içinden çıkmasını sağladık. Ben bu seçimlere KöZ’ün adayı olarak değil söz konusu derneğin adaylarından biri olarak katılıyorum.


KöZ: Şeffaflık neden önemli, hangi araçlarla sağlamayı düşünüyorsunuz?
Engin Gürbüz: Muhtar eğer mahalle meclisinin sözcüsü olacaksa gizlisi saklısı olmamalıdır. Muhtarın yaptığı tüm görüşmeler, kendisine gelen tüm yazılı talimatlar, yaptığı tüm harcamalar tüm mahallelinin bilgisi dahilinde olmalıdır. Hükümetle halk arasında aracı rolü oynamak isteyen muhtarlar, hükümetin halkı yönetmek için kullandığı araç olmaya mahkûm olurlar. Devletin değil halkın gözü kulağı olmak için muhtar olmak gerekir. Böylesi bir şeffaflık içinde yukarıda belirttiğim mahalle meclisi olmazsa olmazlardandır. Böyle bir meclise tabi olunan bir muhtarlıkta şeffaflık en üst düzeyde ortaya koyulması gereken bir uygulamadır. Şeffaf olmanın birincil ayağı mahalle meclisiyken, diğer ayak ve araçları da, tüm mahalleliyi kapsayan bilgilendirme halk toplantıları, duvar gazeteleri gibi araçlar olacaktır.
KöZ: Sosyalistler iyi belediyecilik yapar, denilir. Bunun da örnekleri verilir, senin kampanyanda hizmete dair ibarelere yer verilmemiş, bunun nedeni nedir, neler yapacaksın?
Engin Gürbüz: Hizmet verme anlayışı kulağa hoş gelse de var olan burjuva düzeninin, halkın gözünde kendisini meşrulaştırma yöntemlerinden birisidir. Bu anlayışa göre, halkın görevi sadece seçmektir, yönetimin nasıl olacağı, sorunların nasıl çözüleceği seçilenlerin inisiyatifine bırakılmıştır. O yüzden de tali olan bir hizmet uygulaması, aslolan yönetim uygulamasının önüne geçmektedir. Halk hizmet alan değil, alınacak olan hizmetin nasıl verileceğini belirleyen bir yönetim mekanizmasının içerisinde olmalıdır. İşin özü itibariyle sorunları yaşayanların sorunlara çözüm üretme noktasında da harekete geçmesi gerekmektedir. Bu ancak meclislerle olur.
Üstelik başka bir noktanın da altını daha fazla çizmek lazım. Bugün mahallenin sorunlarını mahalle meclisi de çözemez. Kim halka mahalle meclisini bir sorun çözüm kapısı olarak sunuyorsa bilin ki yalan söylüyordur, yerel yönetimlere dair yanılsamalar yaratıyordur. Mahalle meclisleri tüm yerel yönetim aygıtları gibi esas olarak emekçilerin mahalli düzlemde hükümete karşı seferber olmalarının önünü açar, açmalıdır. Ben çalışmamda esas olarak bu noktayı vurgulamaya çalıştım.


KöZ: Sarayın adayı olmayacağım diyorsun, bununla neyi kastediyorsun, ve bugünkü siyasi süreçte bu söylemin anlamı nedir?
Engin Gürbüz: Son zamanlarda muhtarlar kendilerini seçenlerin değil kendilerini Beştepe’ye davet edenlerin muhtarı olmaya zorlanıyor. Ben ise tam tersini yapacağım diyorum. Beştepe’nin değil 1 Mayıs Mahallesi’nin muhtarı ve sesi olmaya adayım. Saraya asla adımımı atmayacağım. Atmak şöyle dursun Türkiye’nin her tarafını sarmış bu yoz ve zorba idareye karşı her türlü mücadelenin bizzat ve bilfiil içinde yer alacağım. Dahası Erdoğan gitmeden Türkiye’deki herhangi bir sorunun çözülemeyeceğini her fırsatta tekrarlayacağım.
KöZ: Komünistim diyorsun. Bir komünistin muhtar adayı olması kendi görüşleriyle ne denli uyumlu?
Engin Gürbüz: Tümüyle uyumlu. Komintern’in ikinci kongresinde parlamentarizm ve yerel yönetimlere ilişkin kararlarda da ifade edildiği üzere komünistler seçimleri boykot etmenin mümkün olmadığı koşullarda seçimlere katılırlar. Amaçları bu kurumların çözüm olduğunu değil olmadığını göstermektir. Yerel yönetimleri ise birer kazanım olarak değil halkın seferber edilmesinde birer araç olarak görürler Ben de tam bu perspektifle katılıyorum seçimlere.
Üstelik aday olurken asıl amacım seçimleri kazanmaktan çok Saray’a cephe almaktan kaçınan sivil toplumcu eğilimlerin ipliğini pazara çıkarmaktı. 31 Mart’a sayılı günler, soldaki yahut hemşericilik batağındaki muhtar adayları oylarını arttırmak için çırpınırken benim bu amacım değişmedi. Eğer soldaki hakim eğilimin yanlışlığını, doğrunun ne olduğunu da belirterek ortaya koyabilmişsem seçimleri kazanamasam hatta 10-15 oy alsam bile kendimi başarılı kabul edeceğim. Tersinden, muhtarlığı kazanmış olsam dahi, geriye dönüp baktığımızda ortada böyle bir çalışma görülemiyorsa bunu bir başarısızlık olarak kabul edeceğim.