Yenibosna’dan komünistler olarak iki haftada bir düzenlediğimiz söyleşi etkinliğini bu kez 13 Temmuz Cumartesi günü Bağcılar Tüko-Der’de gerçekleştirdik .

Yirmi kişinin katıldığı etkinlikte solun tutumu, boykot kararımızı, yanlış faşizm tahlillerini  konu ettik. Sunumu yapan yoldaş sözlerine genel bir siyasi tablo çizerek başladı. Devrimcileri ve halkı bastırmak için yapılan 12 Eylül darbesinin 2009 yılından bu yana gittikçe derinleşen bir rejim krizi içinde bulunduğunu, seçimlerle gitmeyecek olan Erdoğan’ın bir açmaz içerisinde olduğunu ve bu açmazın da derinleştiğini kaydetti. Solun iddia ettiğinin aksine devletin dağılmış bürokratik aygıtlarına ve MHP’ye yaslanmak zorunda olan ayrıca partisine dahi hâkim olamayan Erdoğan’ın yalnız bir adam olduğunu belirtti. Solun ufkunun seçimlerle sınırlı olmasının bir sonucu olarak Erdoğan’ın gerilemesinin yalnızca seçim sonuçları baz alınarak tespit edilmeye çalışıldığını vurguladı. Bu yaklaşımda bugün Türkiye solunun içinde olduğu parlamenterist ve CHP kuyrukçusu pozisyonunun yansımasıdır. Seçimler bir burjuva seçimleri olduğuna göre halkın tercihinin de bunun üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

İmamoglu’nun kazanması ile halkın tercihinin meşru görülmesi gerektiğini ifade edenlere, Erdoğan’ın seçimlerde kazanmasının meşru olup olmadığını sormak gerektiğini belirtti. 31 Mart seçimlerinde KöZ olarak solun birleşik bağımsız hattının çizilmesi ve seçimlere kendi adaylarıyla girmesi gerektiğini, bu yönde çağrı girişimlerimizin olduğunu, ama solun bu hattı benimsemeyerek İmamoğlu’nun ve dolayısıyla  Millet İtifakı’nın kuyrukçuluğu pozisyonuna düştüğünü söyledi.

Gazetemizin sayfalarında da belirtildiği gibi solun üç yanlışı yaptığını anlattı. Bunlardan birincisi solun bazı kesimlerinin İmamoğlu’nu destekleyerek burjuvazinin bir kliğine karşı diğer kliğini desteklediğini, solun diğer bir kesimi de aday göstererek sosyal ve halkçı belediyecilik vaadinde bulunduğunu veyahut soyut bir propaganda yaptığını, solun diğer bir bölümünün de olay ve olgulardan soyut bir boykotçuluk yaptığını anlattı.

23 Haziran seçimlerinde Köz’ün sola boykot çağrısı yaptığını, tutumu boykot olan sol siyasetlere eylem birliği önerisi yapıldığını, bu çağrıya Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin arkasında duran devrimcilerin icabet ettiğini dile getirerek ortak aktif bir boykot çalışması yapıldığını anlattı. ABD’nin Erdoğan’ın gitmesini istediğini ama sokak hareketinden ziyade kendi burjuva yöntemleri ile götürmeye çalıştığını belirtti. İmamoğlu’nun Erdoğan’ın yerine geçecek bir Amerikan projesi olduğunu söyledi. Şu durumda Erdoğan’ın gitmesinin değil nasıl gitmesi gerektiğinin önemli olduğunun altını çizdi.

Birleşik bir halk hareketi ile  Erdogan’ı götürmek gibi politik perspektife sahip olma basiretini gösteremeyen solun Amerikan projesi olan İmamoğlu’nun kuyruğuna takılmakla ibretlik duruma düştüğünü ifade etti. Söyleşi katılımcıların soruları ve kimi eklemeleriyle devam etti. İlk olarak söz alan bir katılımcı HDP’nin gerçekten sol bir parti olup olmadığını sordu. Yanıt olarak; parti programı incelendiğinde sol demekte beis görmediğimiz ÖDP ve EMEP’ten geri kalır bir yanın olmadığını söylendi. Ayrıca diğer burjuva partilerinin aksine sistemin onu kabul etmediği ve bunun bir sonucu olarak rejim krizinin bizzat derinleşmesine sebep olduğu vurgulandı.

Söz alan diğer bir arkadaş AKP’nin kurulması ve ardından Erdoğan’ın siyaset sahnesinde popülerleşmesindeki vaatlerinin bugün İmamoğlu’nun normalleşme siyasetinden özünde farklı olmadığını söyledi. Ardından yanıt olarak o dönem ABD’nin, AB içinde truva atı olarak Türkiye’yi kullanmasındaki  aktörün Erdoğan olduğu, günümüzde ise bu tercihin İmamoğlu’na bırakıldığı söylendi.

Ek olarak katılımcılardan birisi İmamoğlu’nun sokağı hareketlendirebileceğini ve yeni bir manevra alanı açabileceğini belirtti. Buna karşılık konuşmacı yoldaş, bu durumda belirli çıkmazların olduğunu söyleyerek şunları belirtti: İlk aşamada imamoğlu’nu desteklemeye bu kadar teşne olan solun olası bir Memur-Sen grevinde hangi tarafı seçeceği onlar adına büyük bir kafa karışıklığı yaratıyor olmalı, ikinci olarak Erdoğan’ın gitmesinin ya bir devrim ya da bir karşı devrimle mümkün olacağını ekledi. Zira bugün Erdoğan’ın dayandığı yüzde elli birlik çoğunluk var. Buna rağmen o bile mevcut anayasayı degiştiremiyor, dolayısıyla parlamenter güç pek bir anlam ifade etmiyor.

Diğer bir katılımcı bu ülkenin topraklarında milliyetçiliğin DNA’lara kazıldığını, Kürdün Türklüğe , Alevinin de Sünniliğe zorlandığı bir iç karmaşa tarif etti. Ardından Lozan’ın bir zaferden ziyade Kürdistan’ın ilhakının resmiyet kazandığı bir anlaşma olduğunu belirti, ayrıca emperyalistlerin Sevr’den vazgeçip Lozan’a razı olmalarının asıl nedenini Sovyetlere bağladı. HDP’nin böyle masa başında kurulmuş bir ülke için oldukça ileri bir parti olduğunu zaman zaman bu stratejik yakınlaşmaların yaşanabileceğini söyledi.

Söyleşi katılımcılardan birisinin Köz ‘ün yürütüğü aktif boykot çalışmasını çok ileri ve doğru bir tutum olarak değerlendirmesi ve desteğini dile getirmesi ile sonlandı.

Yenibosna’dan Komünistler