Avrupa’da sürgünde bulunan Lenin ve Zinovyev tarafından 1914, 1915 ve 1916’da kaleme alınmış muhtelif makale ve broşürlerden oluşan bir derleme 28 Mart 1918’de “Akıntıya Karşı” başlığıyla iki cilt olarak yayımlandı. Söz konusu yazıların biri hariç tamamı bolşevikler tarafından 1 Kasım 1914’ten itibaren yayımlanan “Sosyal Demokrat” adlı merkezi yayın organında yer aldı. Sadece bir tanesi, Zinovyev tarafından kaleme alınmış olan “İkinci Enternasyonal ve Savaş; Mirasımızı Red mi Ediyoruz” başlıklı olanı yine bolşevikler tarafından yayımlanan “Komünist”de yer almıştı.

“Akıntıya Karşı” derlemesine yazdığı önsözde Lenin şunları söyledi:

Burada derlenmiş olan makalelerin çoğu önce İsviçre’de 1914 yılı sonundan 1917 yılı başına kadar yayımlanan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik)’in merkezi yayın organı “Sosyal Demokrat”da yer almıştır. Sadece bir tanesi, en önemli olanlarından biri, yine İsviçre’de 1916’da tek bir sayısı yayınlanmış olan “Komünist”de yer almıştı.

Bu makalelerin birbirleriyle eklemlenmesini iyi anlayabilmek için onların yayımlanışının kronolojik sıralaması dikkate alınmalıdır.

Bu makaleler iki esaslı kategoriye ayrılır. Bir kısmı savaşın eleştirisine ve buradan çıkarsanan görevlerin incelenmesine ayrılmıştır. Diğeri ise partinin iç ilişkilerine ve hizip mücadelesine ayrılmıştır ki, miyop olanlar bu hizip mücadelesini uzun zaman boyunca bir “kaotik durum” yahut bir “şahsiyetler arası kavga” olarak görmüşlerdir. Oysa doğrusu bu çatışma –bu gün pek daha iyi görülmektedir ki- gerçek sosyalistlerle Liber, Dann, Martov ve şerikleri gibi burjuvazinin uşakları arasındaki ayrım çizgilerinin net bir biçimde çizilmesine yaramıştır.

Unutulmamalı ki bu makaleler dizilerinin yahut kategorilerinin ilki çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Sınıf bilincine sahip hiçbir emekçi bu makaleleri bilmeden uluslararası sosyalist devrimin ve bu devrimin 25 Ekim (7 Kasım çn.) 1917’deki ilk zaferinin fikriyatının nasıl geliştiğini layıkıyla anlayamayacaktır. 

N. Lenin

“Akıntıya Karşı” derlemesinde yer alan yazılardan biri de 1915 1 Mayısı ile ilgili olanıdır: “Burjuvazinin Bayramı 1 Mayıs” başlığını taşıyan yazı Zinovyev tarafından kaleme alınmıştı. Aynı tarihte Lenin’in bu makaleyi tamamlayıcı üç yazısı da (“Sosyal Şovenlerin Safsataları”, “Enternasyonalistlerin Birleşmesi”, “Burjuva İnsanseverler ve Devrimci Sosyal Demokrasi”) bolşeviklerin merkezi yayın organı “Sosyal Demokrat”ın 41’inci sayısında yer aldı.

Bu bağlamda 2020 Newroz’unun iptal edilmesinin ve 2020 1 Mayısında solun benimsediği tutumun ardında hangi fikriyatın yer aldığının anlaşılması için “Akıntıya Karşı” derlemesinde yer alan 1915 1 Mayısına ilişkin yazının tamamı ibretle okunmalı.

 

“Burjuvazinin Bayramı 1 Mayıs

Uluslararası proletarya 1914 yılında 1 Mayıs bayramının 25. yıldönümünü idrak etti. Gelin görün ki bu bayram 1915’te burjuvazinin bayramı haline gelmiştir. Bunu söylemek çok acı ve can yakıcıdır ama durumun ciddiyetini tam anlamıyla kavrayıp bir çıkış yolu bulmak için bunu kabul etmek gerekiyor.

Gözümüzün önünde Alman sosyal demokrasisinin merkezi yayın organı var ve orada şu küçük resmi notu okuyoruz:

1 Mayıs

Özel koşulları göz önünde bulundurarak parti yönetimi bu yıl işi durdurmaktan kaçınmayı salık vermektedir. Bu nedenle gazetelerimiz 1 Mayıs günü yayımlanmayacaktır. Olağan aidatlar toplanmayacaktır. Lokal bulmak imkan dahilinde olduğunda akşamleyin parti üyelerinin toplantı yapması tavsiye edilir. Parti 1 Mayıs özel sayısı yayımlamayacaktır.”

Bu her şeyi anlatan küçük not sosyalizmin ve Enternasyonal’in durumu hakkında araştırma yapacak olan tarihçiye Kautsky’nin bir tomar kandırıcı broşüründen çok daha fazla şey öğretir.

Alman sosyal şovenleri bir kez daha işçilerin enternasyonal bayrağına ihanet yolunda pek itibarsız bir adım daha atıyor. Ne yazık ki bu yolda yalnız olmadıklarını, Fransız, İngiliz vb. sosyal şovenlerin de onları takip edeceğini düşünmek için müneccim olmaya gerek yok! Böylelikle insanlık düşmanı şovenizme, sefalete ve kapitalist köleliğe karşı mücadelenin bayramı, emeğin ve sosyalist umudun bayramı olan 1 Mayıs bu yıl sabote edilmiş olacak.

Tam da bu nedenle bu yıl 1 Mayıs burjuvazinin bayram ettiği gün oluyor.

Burjuva demokratı Jakobi bir zamanlar bir işçi sendikasının kurulmasının insanlık kültürü bakımından Sadowa zaferinden[1] daha önemli olduğunu söylemişti. Alman proletaryasının bir milyon üyeli partisi ise şimdilerde Maas ve Mosel[2] nehirleri arasındaki kıyımların veya bir başka cephedeki kıyımların milyonlarca işçinin kutladığı bir sosyalist bayramdan daha önemli olduğunu düşünüyor.

Savaş sekiz aydır sürüyor. Bugüne kadar burjuvazi hiçbir bayramını iptal etmedi. Cehaletin ve önyargıların bayramları olan dini bayramlar büyük tantanalarla kutlanmaya devam ediyor. Hatta savaş vesilesiyle dini propagandalar büyük ölçüde arttı. Militan kilise taraftarlığı başını tekrar kaldırdı. Burjuvalar ve gericiler savaşın yükü altında ezilen askerlerle umudunu kaybetmiş sivil yığınlara bol keseden din afyonunu sunuyor. Sosyalist işçilerden ise gönüllü olarak 1 Mayıs bayramından vazgeçmeleri isteniyor.

İşçilerin 1 Mayısa verdikleri önem daima onların enternasyonalizmini, sosyalist bilincini, fedakârlık yeteneklerini ve kapitalizme karşı mücadele azmini göstermiştir. Almanya’nın resmi sosyal demokrasi zirveleri bakımından bu barometre sıfırın altına inmiştir. Sosyalistler sosyal şoven haline gelmiştir.

Bugünkü savaşa kimin ihtiyacı var? Şu 1 Mayıs 1915 gününde tanık olduğumuz hazin gösteri bu sorunun yanıtını verir. Hiç kuşkusuz burjuvazi açısından bu savaşın hedeflerinden biri yükselen işçi hareketine bir darbe indirmek, işçi sınıfının sosyalist örgütlenmesini geri düşürmek ve ileri ülkelerin burjuvazisi için acil bir hal alan kızıl tehlikeyi zayıflatmaktı. 1 Mayıs 1915 burjuvaziye bir ölçüde –hiç değilse şimdilik- bunu başardıklarını bildiren bir alamet gösterecek. 1890’daki 1 Mayıs bayramı arifesinde burjuvazi endişe içinde ve fiziki bir korkunun esiri olmuş durumdaydı. İşçi sınıfının en iyi temsilcileri ise başarının verdiği özgüvenle umutlanmıştılar. İşçi kuvvetlerinin bu ilk büyük gösterisini merakla bekleyen Friedrich Engels dostu Friedrich Sorge’a İngiliz proletaryasının 1 Mayıs bayramına katılmasının tam bir entelektüel devrim olacağını yazmıştı.

Aradan 25 yıl geçti ve en güçlü sosyal demokrat parti burjuvazinin sosyal barışı uğruna işçileri 1 Mayıs’tan vazgeçmeye çağırıyor! Bu bir sembolik işarettir. Bu felaket Reims katedralinin bombalanmasından daha büyük bir felakettir. Bu sosyalizm bayrağının sosyal şovenler tarafından aşağılanmasının doruk noktasıdır. Utanç kadehi son tortusuna kadar tüketilmiş olacaktır.

Bu burjuvazi için bir bayram günü değil mi?

Son zamanlarda gerici bir yazar uluslararası sosyal demokrasinin bu savaş karşısındaki durumunu Katolik kilisesinin durumuna benzetti. Zira kendisi de uluslararası bir örgütlenme olan bu kilise de iyi Fransız Katoliklerini onlardan daha kötü Katolik olmayan Avusturyalı kardeşlerine ateş etmeye çağırınca, savaş tarafından parçalanmış oldu. Tıpkı bu savaşta Fransız sosyalistlerinin alman sosyalistlerini yok etmeye çağırması ve diğerlerinin de aynısını Fransızlar için yapmaya çağırması gibi. Bir gerici tarafından kurulan bu paralellik belli bir doğruluk payı içermektedir. Ama çok kahredici bir hakikattir bu. Çünkü sosyal şovenler işçi hareketini Katolik cemaatinden daha da aşağılık bir tutuma çekmektedir. Zira Katolik kilisesi bayramlarını iptal etmedi. Noel gecesinde iki cephenin siperlerindeki askerler kendiliklerinden adeta bir tür ateşkes yaptılar.

Savaş kredilerine oy veren birkaç merkezci Alman sosyal demokrat milletvekili bu oylamada ellerini kaldırırken nasıl kalplerinin sıkıştığını 4 Ağustos 1914’ten sonra anlatmıştılar. Bu 1 Mayıs’ta silahlarını başka ülkelerden kardeşlerine doğrultacak olan proleterler daha da büyük bir azap çekecektir! Bundan daha korkunç ve trajik bir şey olabilir mi?

Bu 1915 1 Mayısında bütün ülkelerin burjuvazisi uluslararası işçi hareketinden intikam almaktadır. Resmi sosyal demokrasi 1 Mayıs’tan vazgeçiyor! Bu burjuvazi bakımından kazanılmış bir muharebedir. Bu burjuva ilkelerinin bir zaferi dolayısıyla bütün ülkelerin burjuvaları için bir bayram günüdür. Yine de son gülen iyi gülecektir.

İleri işçilerin sosyal şovenizmin boyunduruğuna daha uzun süre tahammül etmesi, oportünistlerle burjuvazinin ittifakının kendilerini aşağılayışına sessizce katlanması tasavvur edilebilir mi? 1 Mayıs bayramını iptal eden bildiriyi okurken emekçilerin en iyileri arasında protesto homurtularının duyulmaması, yumruklarının sıkıldığının görülmemesi mümkün mü? İkinci Enternasyonal’i bu utanç verici duruma düşürenleri lanetledikleri gözden kaçabilir mi?

Burjuva beyler bugün sizin bayramınız! Ama bizim bayramımız da gelecek. Savaş milyonlarca işçiye sizin şiddet, yolsuzluk kölelik ve katliam üreten toplumunuza karşı öfke ve nefreti de aşılıyor. Onlar yakında eğer illa öleceklerse bizim davamız için, sosyalizm için, tüm burjuvaziye ve bütün hükümetlere karşı iç savaş içinde ölmenin yeğ olduğunu gün gelecek kavrayacaklardır. Çıkarlarını en sadık biçimde savunanların devrimci sosyal demokratlar olduğunu da kavrayacaklardır. Zaten burjuvazinin gelecek 1 Mayısları da aynı huzur içinde atlatacağını kim biliyor? Belki de bir sonraki 1916 1 Mayısında mı?

1 Mayıs 1915                                                                                                                                                                     G.Zinovyev”

 

Neden ve Hangi Akıntıya Karşı?

Zinovyev “Akıntıya Karşı” derlemesine yazdığı sunuşta da şöyle diyordu:

“Bu derlemenin başlığı “Akıntıya Karşı”. Sosyal şovenizme karşı mücadeleye girişmek üzere sadece küçücük bir gruptuk. Bu mücadeleye yurtseverliğin ve vatan savunmasının bütün ülkelerin işçilerinin işçi örgütlerini sardığı bir devirde kalkışıyorduk. Henüz Almanya’da Karl Liebknecht’in bile savaş kredilerine açık açık oy vermediği bir zamandı.

Başka ülkelerden gelen küçük ama kararlı bir grup enternasyonalist ile ilk çekirdeği yaratmayı ancak Zimmerwald oluşturmayı başarabildik. Zimmerwald Solu sayıca çok küçük bir azınlıktı. Ayrıca samimi olarak söylemek gerekir ki rus enternasyonalizminin delegeleri o zamanlar kitlelerden kopuk geniş işçi kitlelerini temsil etmeyen bir mülteci çevresi olarak görülüyordu…..

Bu satırların yazarı savaş başladığında Victor Adler ile yaptığı bir konuşmayı capcanlı hatırlamaktadır. Bu niteliğini fazlasıyla kanıtlanmış bir yaşlı oportünist olan Victor Adler “böylelerini çok gördüğünü” söylemişti; bizi büyümüş de küçülmüş çocuklar” gibi gördüğünü söylüyordu. Her sözünde bizim hakkımızda ne düşündüğü belli oluyordu: “bu devrimciler hapishaneye uzak yerlere sürgün edilmeye dayanıklıdırlar; ama bu ‘ütopyacıların’, ‘fantezi meraklılarının’ ardından gideceğini beklememek lazım”. Sonraki gelişmeler uluslararası oportünizmin bu yaşlı önderinin kuşkucu kurgusunu boşa çıkardı. Sonraki gelişmeler tam da “fantezi meraklısı” ve “ütopyacı” olan bizlerin ülkemizin ezilen sınıflarını hareketlendiren solukla yaşadığımızı ve bütün insanlık için kritik bir çağda ülkemizdeki milyonlarca emekçinin umutlarını ve zihniyetini dile getirmeyi becermiştik. Oysa sesimiz savaşın başında tecrit olmuş bir halde yükseliyordu.”

Ama 1920’de Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin 1 Mayıs bildirisinde de şunlar söylendi:

“….1 Mayıs 1915 geldiğinde sosyalizme ihanet eden alman ve Fransız sosyalistleri işçi sınıfına 1 Mayıs’tan vazgeçmeyi dayattılar. O zaman dillerdeki slogan “Sonuna kadar savaş” “Zafere kadar savaş” idi. Bir ülke işçilerinin bir diğer ülkeninkiler tarafından katledilmesi durmaksızın sürdürülmeliydi. “Vatan savunması” uğruna işçiler bir tek gün bir tek saat bile üretime ara vermemeliydi. Allah rızası için askeri üretim yani bir ülke işçilerinin bir diğer ülkeninkileri katletmelerine yarayan silah üretimi kesintiye uğramamalıydı.

Resmi sosyalist partilerin yöneticileri burjuvazi ile bir “toplumsal barış” bağıtlamışlardı. İşçilerle patronları arasındaki halisane uyumu hiçbir şey bozmamalıydı. 1 Mayıs’ta bu toplumsal barış uğruna bir fedakârlık yapılmalıydı.

Böylece proletaryanın bayramı 1 Mayıs burjuvazinin 1 Mayıs bayramına dönüştü.

Resmi sosyal demokrasinin resmi 1 Mayıs kutlamalarından vaz geçmesi bütün ülkelerin burjuvazileri tarafından şeytani bir gülümsemeyle, kötücül bir tatminkârlıkla ve çok alaycı bir biçimde karşılık gördü. Bütün ülkelerin burjuvazileri bakımından işçilerin emek ve uluslararası dayanışma bayramından vazgeçmeleri her yerde burjuvazi için savaş alanlarında kazanılan tüm zaferlerden daha değerli bir zafer oldu.

…..

Ama 1919’da Kızıl Enternasyonal, Komünizmin Enternasyonali kuruldu. Üçüncü Enternasyonalimiz burjuvaziyi tahtından indirip Uluslararası Sovyet Cumhuriyleti’ni kurma görevini üstlenen proleterlerin evrensel yoldaşlığını kuruyor. Üçüncü Komünist Enternasyonalimiz 1 Mayısın örgütlenmesini üstleniyor.”

Sosyal Şovenizm Tarihe Karışmadı

Bununla birlikte sosyal şovenizm Komünist Enternasyonal’in kurulmasıyla tarihe karışmadı. Aksine beşinci dünya kongresinden itibaren ikinci enternasyonal artıklarının bu enternasyonale sızması önlenemediği gibi, bunların kuşattığı Komünist Enternasyonal beşinci dünya kongresinden itibaren revizyonizme teslim oldu. Birinci paylaşım savaşında sosyal şovenizme karşı duruşu ile kurulan bu enternasyonal ikinci paylaşım savaşında sosyal şovenizmin çizgisinde gereksizleştikten sonra varlığına son vererek kendini tasfiye etti.

Nazi ordusunun geri çekilmesinin ardından Paris’te kutlanan 1945 1 Mayıs’ı bunun ibret verici alametlerinden biriydi. Bu yılın 1 Mayıs günü çıkan gazetelerin birinci sayfası bir gün önce intihar eden Hitler’in ölümünü ilan ediyordu. Milyonlarca Parisli General de Gaule ve taraftarlarının yanısıra burjuvazinin Nazilerle işbirliği yapmayan tüm kesimleriyle kol kola Paris sokaklarında yeniden 1 Mayısı kutladılar. Ortaya çıkan tablo ve bu tablo hakkındaki rivayetler 1 Mayıs’ın yeniden eski ve enternasyonalist kimliğine kavuştuğunu öne sürüyordu. Oysa tam tersine 1 Mayıs’ın yeniden sosyal şovenler aracılığıyla burjuvazi tarafından teslim alınışının resmiydi ortaya çıkan. Zira o sırada aynı coşkuyla Fransız sömürgesi olan Cezayir’de Cezayir ve Oran kentlerinde aynı coşkuyla 1 Mayısı kutlamak için sokağa dökülen Cezayirli emekçilerin üzerine De Gaule’ün komutanı olduğu Fransız birlikleri tarafından yaylım ateşi açıldı. Bu kentlerde başlayan (ve aralarında pek çok Fransızın da bulunduğu) emekçi katliamı orada kalmadı. Bir hafta boyunca bütün Cezayir’e yayılarak 8 Mayıs günü en büyük katliamlar arasında sayılan hatta bir soykırım olarak tanınması istenen Setif, Germa ve Kerrata katliamlarına kadar sürdü. Paris’te 1 Mayıs’ı “toplumsal uzlaşma ve barış ruhu ile” kutlayan sosyal şovenler asla bu katliamlara karşı bir tutum almadılar.

Günümüzde Yaşadığımız Topraklardaki Sosyal Şovenizmi Nerede Aramalı?

Yaşadığımız topraklarda sosyal şovenizmin izini sürmek için Kürdistan’da durmaksızın tekrarlanan katliamlara bakmak yararsız hatta nafile olur. Zira bugün solun büyük bir kısmı HDP etrafında ve ona tutunarak ayakta kalmaktadır. Bu nedenle son yıllarda Bakur’da olduğu gibi Başur ve Rojava Kürdistan’a yapılan sefer ve katliamlar sert bir tepkiye neden olmasa da Erdoğan’ın bütün gayretlerine rağmen, sol hareketin hükümete doğrudan doğruya yedeklenmesine yol açmadı. Sosyal şovenizm bu bağlamda açıkça devletin yanında yer almak biçiminde değil bir nevi barış ve “halkların kardeşliği” çizgisinde şekillenmektedir. Zira zaten Kürdistan’da da “Kürtlerin özgürlüğü ve Kürdistanın bağımsızlığı/birliği” çizgisinde bir hareket de yoktur.

Bununla birlikte sosyal şovenizm eğer kritik bir toplumsal siyasal sorun karşısında devlet etrafında kenetlenmek ise bu oportünizmin alametlerini görmek için bir savaş halini beklemek gerekmez. Bilakis halihazırdaki Korona salgını karşısında hükümetin engelleme ve yasaklama tedbirlerini beklemeden ve hatta hükümetten daha duyarlı ve “sorumlu” olduklarını göstermek için birbirleriyle yarışarak geleneksel eylem ve faaliyetlerini kendiliklerinden tatil edenlere gönüllü karantina savunuculuğu yapanlara hangi sıfatı yakıştırmak uygun düşer?

Besbelli bu gibiler akıntıya karşı gitme cesareti gösteren bolşevikleri değil 1915 1 Mayıs’ını iptal eden oportünist/sosyal şovenleri kendilerine rehber edinmektedirler. Bu nedenle bugün 1915 1 Mayısını hatırlatmak Bolşevikleri referans alan komünistlere düşer. Tecrit olmaktan ve yalnız kalmaktan çekinmeden gönüllü karantinaya teslim olmamak bunun bir gereğidir ve ödevdir. Her ne kadar geniş yığınlar bu suretle komünistlerin peşine takılmıyor olsa da salgın tehlikesine rağmen işe gitmek, pazara çıkmak zorunda olan emekçilerin değil, güvenlik kuvvetlerinin saldırısına ve sosyal şoven oportünistlerin kinayeli eleştirilerine maruz kalmak da doğru yolun hangisi olduğuna delalet eder.

 

[1] *   Bugün Çek Cumhuriyetinde bulunan Sadowa’da Prusya krallığı ile Avusturya Macaristan imparatorluğu ve müttefiki Saksonya krallığı orduları arasında 3 Temmuz 1866 tarihinde cereyan eden savaş kastedilmektedir. Bu savaşta Prusya teknik üstünlüğü ile hasımlarını büyük bir hezimete uğratmıştı.

[2] ** Maas Fransa’nın eski adıyla Lorraine bölgesinden geçip Belçika ve Hollanda’yı sulayan bir büyük nehirdir. Mosel ise Fransa ve Lüksemburg’u suladıktan sonra Almanya’ya geçip Ren nehrine kavuşur.