(Aşağıdaki yazı KöZ Temmuz 2002 sayısında yayınlanmıştır.)

Burjuva Parlamentarizminin Hilesi
Parlamenter-Milletvekili İlişkisinde Saklıdır

Burjuva parlamentarizminin ve genel olarak temsili demokrasinin en büyük yalanı «siyasi iktidarın kendi seçtiği temsilciler vasıtasıyla millet tarafından kullanıldığı»dır. Düpedüz bürokratik bir diktatörlük olan burjuva devletinin demokratik görünmesini sağlayan başlıca hile de seçim mekanizmasında saklıdır. Serbest seçimler yoluyla oluşturulan bir meclisin toplumu yönettiği fikri, burjuva parlamenter sisteminin en kuyruklu yalanıdır ve bu yalanın kuyruğu en çıplak biçimde sandıktan meclise giderken görünür.

Temsili demokrasinin demokratik bir görünüm kazanmasının sırrı serbest genel seçimlerde ve bu seçimlerin özgür koşullarda yapıldığı izleniminin yaratılmasında saklıdır. Seçim sandığına gidip oy kullanmak, ne olursa olsun demokratik bir ifade biçimidir. Burjuva demokrasisi de bu yolla yaratılan kendi temsilcilerini seçme duygusunun istismarı üzerine kuruludur. Bir kez seçmenlerin seçmek istedikleri temsilcilerini kendi özgür iradeleri ile serbestçe seçtiklerine inandırılmaları sağlandıktan sonra, onların toplumu kendi temsilcileri vasıtasıyla yönettiklerine inandırılmaları zor değildir. Hele bir dahaki sefere daha iyi bir temsilci seçme umudu canlı tutulduğu takdirde.

Doğrusu insanların kendi temsilcilerini genel ve gizli oyla seçmesinin anti demokratik bir yanı yoktur ve olamaz. Bu bakımdan komünistlerin ilk itiraz edecekleri şey «sandığa gitmek» olamaz. Ama asıl anti-demokratik oyunlar sandığın öncesinde ve sonrasında oynanır zaten. Örneğin seçme-seçilme hakkına getirilen kısıtlamalar, basın yayın kurumlarının sermayenin tekelinde tutulması sayesinde ve bunlar aracılığıyla yürütülen maddi ve manevi baskılar. Bunların yetmediği yerde derhal devreye giren etkili baskı aygıtlarının varlığıyla korunan propaganda ve örgütlenme konusundaki kısıtlama ve engellemeler vb. seçmenler üzerinde sürekli bir basınç ve koşullandırma yaratır.  Bu uygulamalar sermaye egemenliği altında işçi hareketinin içindeki akımların en iyi bildikleri ve en çok maruz kaldıkları engellerdir. Belki de bu nedenle sosyalistler daha çok bu konularda bir muhalefet yürütme ve bu alandaki kısıtlamaları teşhir etme eğiliminde olmuşlardır. Bunda elbette bir terslik yoktur. Ama «demokrasi eksikliğini» bu alandaki kısıtlamalarla izah etmeye alışıldığı takdirde; bu alandaki düzelmelere bel bağlama tuzağından kaçınmak da o kadar güçleşir. Parlamenter burjuva diktatörlüklerinin anti-demokratik yanının bu kısıtlama ve engellemelerle sınırlı bir çerçevede kavranması aynı zamanda bu alandaki kimi demokratik açılımların gelmesiyle sistemin kendisinin de demokratikleştiği yanılsamasının yayılmasını kolaylaştırır.

Hâlbuki burjuva diktatörlüğünün arkasında gizlendiği parlamenter demokrasi mekanizmasının ana dişlilerinin başında yasama yürütme ve yargının ayrılığı sayesinde, seçimle belirlenenlerin en fazla yasama ve denetleme işlevleriyle sınırlandırılan bir meclise, yani koca devlet makinesinin sadece bir parçasına kadar çıkabilmelerine izin verilmesidir.

Bununla birlikte, devletin en önemli kurumu bu meclismiş gibi bir görüntünün yaratılması sağlanır. Yani seçimle belirlenmiş gibi görülen bu meclis aynı zamanda devlet işlerinin yürütüldüğü asıl alan gibi gösterilir. Hâlbuki sık sık görüldüğü gibi ve bugünlerde olduğu gibi, bu dişlinin takılması durumunda da devlet makinesi tıkır tıkır işlemektedir. Demokratik biçimde belirlenmiş gibi görünen parlamentonun asıl işlevi bu muazzam bürokratik mekanizmayı perdelemektir.

Ama her ne kadar milletin temsilcilerinin millet tarafından seçilmesi demokratik bir biçimde gerçekleşse bile, bu dolaysız bir biçimde parlamentonun demokratik bir kurum olduğu anlamına gelmez. Temsili demokrasinin temel özelliklerinin başında seçmen ile seçtiklerinin ayrılması gelir. Yani seçimler tamamen demokratik ve özgür olsa bile seçilenlerin seçmenleriyle tüm bağlarının koparılmasına dayanır. Bu yüzden temsili demokrasiye alternatif arayışları genellikle «doğrudan demokrasi» kavramıyla ifade bulurlar. Bu ayrımın anlamı da seçmenle seçilen arasındaki kopukluğu kaldırma ihtiyacıdır.

Parlamenter burjuva sistemlerinde seçilenleri seçmenden kopartmanın başlıca aracı parlamentodur. Parlamento türü kurumlar burjuva diktatörlüklerinin hepsinde şu ya da bu biçimde olur. Askeri diktatörlüklerde bile olur. Örneğin 12 Eylül cuntasının bile bir danışma meclisi vardı ve yasama görevinin hamaliyesi bu kuruma verilmişti. Ama bu tür meclislerde yer alanların daima seçimle belirlenmesi şart değildir. Parlamenter demokrasi denilen sistemin farkı ise parlamentonun genel oy usulüne göre seçimle belirlenmiş milletvekillerinden oluşmasıdır. Busistemin hilesi de burada yatar. Önce seçmenlere serbestçe kendi temsilcilerini seçme hakkı verilir. Sonra da bu seçilenler parlamento üyesi yapılır. Böylece parlamentonun milletin iradesini temsil eden bir kurum olduğu yanılsaması böyle yaratılır ve korunur. Hâlbukimilletvekili olmak otomatik bir biçimde parlamento üyesi olmak demek değildir. Nitekim parlamento üyesi olmak için bir dizi başka tören ve koşul gerekmektedir. Milletvekilliği sandıkta oylar sayılıp hem adayların hem de devletintemsilciler tarafından bu sayım tescil edildiği andan itibaren oluşur. Filancakişifalancaseçimbölgesinden milletvekili olmuştur diye ilan edilir.

Sonra bu milletvekillerinin hepsi parlamentoda bir araya gelirler; yemin eder ve devletin yasama ve yürütmeyi denetleme görevlerini yerine getirmeye başlarlar. Parlamento üyesi oldukları andan itibaren artık şu ya da bu seçim bölgesinin temsilcisi değil, milletin temsilcisidirler. Yemin ederken bunu söylerler. Yani artık yalnız kendilerini seçenlere karşı değil bütün millete karşı sorumludurlar. Bu seçmenle seçilenin birbirinden kopmasının ilk adımıdır. Bu andan itibaren parlamenterler kimlerin işlerini takip edip, kimlerinkini sigara paketlerinin üzerine yazılan notlarda unutabileceklerini ayırt etmeye başlayabilirler.

Peki, bu durumda söz konusu milletvekili parlamentoya katılmazsa, parlamenter olmak istemezse ne olur? O zaman sistemin hilesi meydana çıkar. Hele serbest seçimle belirlendiği tescil edilen milletvekillerinin önemli bir kısmı parlamenter olmayı reddederlerse parlamento a çalışamaz ve seçimlerin yenilenmesi gerekir. Bu yüzden milletvekillerinin böyle bir işe kalkışmamaları için çok ince ve hassas tedbirlere ihtiyaç vardır. Önce milletvekili adaylarının böyle bir işe kalkışmayacak kişiler olması için başta adaylar üzerinde bir ayıklama yapılır; sakıncalı kişilerin adaylığı kabul edilmez. Sonra her parti, kendi içinde adayların muhakkak parlamento çalışmalarına parti ile uyumlu bir çizgide katılacaklarını garantiye alan bir eleme daha yapar.

Bunlar da yetmez. Parlamenter olmanın başka özendirici yanları olmak zorundadır. İyi bir maaş, lojman, ödenek, dokunulmazlık hakkı vb. ve bütün bunlar sayesinde devlet daireleri üzerinde doğrudan doğruya etkide bulunma imkânlarının getirdiği muhtelif başka avantajlar sunulur milletvekili seçilenlerin önüne. Bunları reddetmelerini imkânsız hale getirmek için daha önce aday olurken epeyi bir masrafa girmiş ve borçlanmış olmaları sağlanır. Böylece milletvekillerinin seçmenlerinden ve hatta partilerinden önce sermayeye karşı borçlandırılmış olmaları sağlanır ve sermaye hizmetinde çalışmaları garantilenir. Bunun istisnaları tabii ki çıkar ama istisnaların kaideleri bozmaması için gerekli bütün tedbirler önceden mevcuttur.

Dünyanın her yerinde burjuva parlamenter sistemi böyle çalışır. Bu sistemin en demokratik biçimde işlediği yerde de böyledir. Bu yüzden bu sistem çerçevesindeki hiçbir düzenleme sistemin bu yanını değiştirmez.

Bu sistemin biricik alternatifi ise, Paris komünü ile kendini ilk kez gösteren sonra Ekim devriminin içinden çıkan proleter demokrasisi yani sovyet demokrasisidir. Orada Yasama yürütme ve yargı işlevleri birbirinden ayrılmaz. Yalnız yasama organında değil her düzeydeki devlet görevlileri seçimle belirlenir ve seçmenleri tarafından her an geri alınabilir. Maaşlı devlet görevlilerinin maaşları kendilerini seçenlerin ortalama gelirinden fazla olamaz. Devlet işleri uzun eğitim ve uzmanlaşma gerektiren işler olmaktan çıkarılır ve böylece herkesin dönüşümlü olarak üstlenebileceği işler haline getirilmek üzere basitleştirilir.

Bunun için gerekli eğitim emekçilerin kendi örgütleri içinde parlamenter demokrasinin kopyası kurum ve mekanizmalara karşı proleter demokrasisinin temel ilkeleri doğrultusunda verdikleri mücadele boyunca sağlanır. Proletarya bu demokrasi okulundan geçmeden Komünist Manifesto’dan beri önündeki demokrasiyi fethetme ödevini yerine getiremeyecektir. Proletarya bu ödevi yerine getirmediği müddetçe de insanlığın ufku demokratik hilelerle bezeli burjuva diktatörlüğünün ötesine çıkamaz. Sınıfsız sınırsız gerçek özgürlük hedefine varılamaz.