Yeni Dünya İçin Çağrı, ekte tamamını sunduğumuz “KöZ’e Dair” başlıklı bir açıklamaylaKöZ ile çeşitli konularda eylem birliği yapmalarının”, “bir bölüm yoldaşları, okurları ve dostları tarafından” “KöZ’le eylem birliğinin doğru olmadığı, Troçkizm’in karşı devrimci bir akım olduğu, troçkistlerle eylem birliğinin yanlış olduğu görüşü ve eleştirisi” geldiğini belirtti ve bu eleştirileri yanıtlayarak kendi tutumlarının haklılığını savundu.

Doğrusu genel hatlarıyla düzgün ve ilkeli bir üslubu ifade eden bu tutum en azından KöZ’ün YDİ Çağrı ile kimi ortak etkinlik ve eylemler yapmakla isabetli bir adım attığını teyit etmekte ve bir yanlışlık yapmadığımızı göstermektedir. Bu saptamanın bir gereği de söz konusu açıklamayı ciddiye alıp yanıtlamaktır.

Ne var ki, bu yerinde girişin ardından YDİ Çağrı’nın açıklamasında KöZ hakkındaki değerlendirmesini sunması beklenirken troçkizm hakkında bir takım saptama ve değerlendirmelere yer verilmiş. Belli ki bu eleştirilerin basıncıyla Çağrı önceden yayınladığı “Türkiye’de troçkist örgütler” dosyasında Troçki ve troçkizm hakkında söylenenleri hatırlatarak KöZ ile ortak işler ve eylem birliği yapmalarının buradaki saptamalara ters düşmediğini göstermek istemiş. 

Ama bu arada TKİP’nin yanısıra “yarı troçkist” olarak tarif ettiği KöZ hakkında bir değerlendirme yapmaktansa Troçki ve troçkizm hakkında görüşlerini tekrarlamakla kalmış. Bir bakıma KöZ’ü de troçkist akımlar arasında gördüğünü teyit etmekle beraber, troçkistlerle ortak iş yapmanın neden yanlış olmadığını anlatmaya koyulmuş. Bu konudaki çelişki ve tutarsızlıklara işaret etmeden önce KöZ’ün Troçki ve troçkizm karşısındaki pozisyonunun yanı sıra, devrimci harekette kişilere nasıl yer vermek gerektiği hakkındaki farklı yaklaşımımızı hatırlatmakla başlamakta yarar var.

KöZ Troçkizm Hakkında En Net Tespitleri Yapıp Eleştiren Bir Gazetedir

Her şeyden önce KöZ herhangi bir aşamada ve herhangi bir biçimde Troçki ve troçkist akımlarla bir yakınlığı olduğunu ilan edip savunmuş değildir. Temel belgelerinde Troçki ve troçkist akımların temel programatik belgelerini referans aldığına dair en ufak bir belirti de yoktur. 

Hiç kuşkusuz KöZ’ün arkasında geçmişte troçkist akımlar içinde yer almış unsurlar da vardır bundan sonra da bu cenahtan gelenlerin olması da şaşırtıcı olmaz. Ama bunlardan çok hayatlarında en az Çağrı kadar troçkizme karşı mücadele etmiş olanlar da vardır. Hepsinden çok da 20 yıldır var olan bu platforma doğrudan doğruya savunduğu partileşme stratejisi ve benimsediği referanslar nedeniyle gelmiş olan ve geçmişte şu ya da bu cenahta yer almayan komünistler vardır. Çünkü KöZ’ün arkasında buluşanlar geldikleri yer konusunda değil gidilmesi gereken yer konusunda anlaşmış ve bu yolu aynı referanslara sadık kalma koşuluyla kat etme iradesini göstermiş olan komünistlerdir. 

KöZ, Çağrı ve pek çok akımın yaptığı gibi kimi önemli devrimcileri şahsen referans almaktan ziyade örgütleri, örgütsel tutum ve belgeleri esas almaya özen gösterir. Benimsediği veya karşı çıktığı belge ve tutumların çerçevesinin kimin tarafından ya da kimin zamanında çizildiğini öne çıkartmaz. Bunları örgütsel programatik içeriğine bakarak ele alır. 

Bunun için referanslarımızı Komünist Manifesto, Komünist Enternasyonal’in temel kuruluş belgeleri olarak belirtmeye özen gösterip bu bağlamda Komünist Enternasyonal tarafından tasdik edilmiş olan TKP programının “İlke ve Esaslar”ını da referans aldığımızın altını çizeriz. 

Böylece örneğin Lassalle’ın Komünist Manifesto’yu ezbere satır satır tekrarlayan bir oportünist olmasına aldanmadan onun oportünist bir çizgide olduğuna dikkat çekeriz. Komünist Enternasyonal’de benimsenen “Komünist Partilerin Yapısı, Yöntemleri ve Eylemi Hakkında Tezler”e Zinovyev’in kaleminden çıktığı için kuşkuyla bakmayız. Bu tezleri o dünya partisinin benimsediği doğru tezler olarak kabul edip benimseriz. 1928’de benimsenen Komünist Enternasyonal programına da Buharin’in kaleminden çıktığı için değil, Beşinci Kongresinden itibaren revizyonist bir mecraya girmiş olan bu enternasyonalin revizyonist programı olduğu için karşı çıkarız. Buna karşılık yine Buharin’in kaleminden çıkmış olup ilk dört kongre sırasında benimsenen kimi tez ve kararlara da onun kaleminden çıkmış olduğuna bakmadan sahip çıkarız. Keza ilk dört kongrede benimsenen bir çok belgenin Troçki tarafından yazılmış olmasına aldırış etmeden bu kararları Komünist Enternasyonal belgeleri olarak benimseriz. Öte yandan Ulusal Sorun hakkında Lenin’in İkinci Kongre’ye sunduğu taslağı değil, bu taslağın Roy’un müdahalesiyle düzeltilmiş ve kongre tarafından benimsenmiş halini esas alırız. 

Keza Komünist Enternasyonal’in tasfiye edilmesi Stalin’in SBKP genel sekreteri olduğu zamana denk geldiği için değil bir tasfiye kararı olduğu için karşı tutum alırız. Yedinci ve son Kongre’de (bir bakıma Stalin’e ve Dimitrov’a rağmen) benimsenen ve esas itibariyle FKP’nin oportünist  tutumunu yansıtan Halk Cephesi politikasına ilk dört kongrede kapı dışarı edilmiş olan Millerand’cı çizginin hortlatılması olduğu için karşı tutum alırız vb. vb. 

Aynı nedenle Lenin’in Nisan Konferansına sunduğu tezleri önemli ve isabetli görsek de konferans bunları benimsemedi diye Bolşevik partisine sahip çıkmaktan vazgeçmeyiz. Lenin’in de öyle yapmış olduğunu unutmayız. Çünkü kişiler ve bilhassa önemli önderler ne kadar önemli olursa olsun devrim yolunda asıl belirleyici olan bize göre (Lenin için de öyleydi) devrimci partidir. Kimi hata veya kusurları düzeltmek için de en gerekli ve elzem olan alet de bu partidir. Ama tamir için önemli ve vazgeçilmez bir alet de olsa Partinin niteliği bozulduğunda onu bir kenara atıp (Zimmerwald sürecinde olduğu gibi) yenisini temin etmek için hareket etmekte tereddüt etmeyiz. Zira aletin (örneğin bozuk/kırık bir kerpetenin) tamirinin olmayacağını biliriz.

Bu tutum KöZ’ün Çağrı ve pek çok akımdan farklı olarak kişileri değil örgütsel ve programatik belgeleri esas alma konusundaki hassasiyetinin bir ifadesidir. Bir başka deyişle en önemli politik sorunlar arasında gördüğümüz örgütsel sorunlara farklı yaklaşımımızdan ileri gelir.

Bu nedenle pek çok başkalarının yanı sıra Çağrı’nın da benimsediği gibi kimi “ustaları” referans almayız. Aksine kendimizden başlayarak muhtelif akımları da bu referansların mihengine vurmakla kalmaz “usta”ları da aynı mihenge vurmaktan geri durmayız. Hatta bu tez ve kararları ele alırken dahi ölçümüzü değiştirmeyiz. 

Susuş Kumkumasının İstisnası Çağrı’nın Çelişkileri

Bu bakış açısıyla KöZ menşevizmin bir türü olarak tarif ettiği troçkizm hakkında 2010 yılında Türkiye solunda en kapsamlı sayılabilecek 8 bölümlük bir dosya ile Troçki ve troçkizm hakkındaki saptama ve değerlendirmelerini açarak izah etmiştir. 

Bugüne kadar ne troçkist çevrelerden ne de troçkizme karşı olduklarını sık sık belirtme alışkanlığı olanlardan bu dosya hakkında olumlu yahut olumsuz herhangi bir ciddi değerlendirme ve eleştiri gelmiş değildir. Aksine bu dosya ve orada KöZ’ün ortaya koyduğu saptamalar her iki tarafta da bir susuş kumkumasıyla karşı karşıya kalmıştır. 

Bu susuş kumkumasının istisnası özellikle komünist hareketin tarihi ve belgeleri konusunda hatırı sayılır bir dizi yayın yapmış olan YDİ Çağrı’nın benimsediği çizgi olmuştu. 

YDİ Çağrı 2017 yılında sadece KöZ hakkında değil Türkiye’deki Troçkist grupların tümü hakkında kapsamlı bir dosya yayınlamıştı. Bu bağlamda KöZ’ü de TKİP ile birlikte “yarı-troçkist” bir grup olarak zikredip ele almıştı. 

Doğrusu bu yayın da Çağrı’nın muhatap olarak ciddiye alınmasının doğru olduğuna delalet eder.

Çağrı son açıklamasında da KöZ hakkındaki 2017’deki yazıda yer almış olan bir kısım görüşü tekrarlayarak Troçki ve troçkizm hakkındaki kimi değerlendirmelerini sıralamış. 

Bu arada KöZ hakkında söylediği şudur:

“KöZ kendini açıkça troçkist olarak nitelemeyen, bundan kaçan, bizim yarı-troçkist olarak değerlendirdiğimiz bir örgüttür.”

Halbuki 2017’deki dosyada yer alan yazıda söylenen şuydu:

“….KÖZ, 57. sayısından itibaren «Troçkizm Dosyası» adı altında görüşlerini yayınlamaya başladı. KÖZ’ün, troçkist olmamasına rağmen (altını biz çizdik-KöZ), savunduğu görüşler itibarı ile Troçkizm’den önemli ölçüde etkilendiğini düşünüyoruz. Bu yüzden KÖZ’ü troçkist değil yarı-troçkist bir grup olarak değerlendiriyoruz.”

Birbirinin aynısı gibi görünen bu iki cümlede ayrıntı gibi gözüken bir fark var:

“Troçkist olduğu halde bunu gizlemek, şu ya da bu nedenle bundan kaçınmak” başka,  “troçkist olmamasına rağmen troçkizmden önemli ölçüde etkilenmiş olmak” bambaşka şeyler. İkisinin de doğru olmadığının altını çizelim. Birincisi “düpedüz troçkist” demek oluyor ve bu niteliğin yarısını tenzil etmeye yer bırakmıyor. İkincisi ise KöZ’ün tam troçkist olmadığına vurgu yapan bir ifade oluyor. 

Bu durumda YDİ Çağrı’nın neye dayanarak KöZ’ü “yarı-troçkist” olarak değerlendirdiği anlaşılmıyor. Kendi sözlerine bakarak anlamak da mümkün değil. Zira “KöZ’e Dair” açıklamada şunlar da söylenmiş:

“Troçki’nin ölümünden sonra birbirlerine karşı miras konusunda amansız mücadeleler yürüten onlarca partiye/fraksiyona bölünmüştür.”

“Troçki’nin ölümünden sonra ideolojik olarak bütünlüklü bir Troçkizm’den, siyasi akım olarak bütünlüklü bir troçkist akımdan, örgüt olarak bir troçkist partiden söz etmek mümkün değildir.”

Bu ifadelere bakılırsa neredeyse “troçkizm diye bir tek ve bütünlüklü akımdan” söz etmemek gerektiği sonucuna varılır. Bir başka deyişle troçkist denen akımların hepsinin bir anlamda “yarı troçkist” olduklarını söylemek gerekecek. O zaman özel olarak bazı akımlara yarı troçkist demek ne anlama gelir? Yahut bu tanıma müstahak olanların “tam troçkistlerden” ne farkı vardır? Besbelli bu yaklaşım artık “tam troçkist” bir karşı-devrimci akım olmadığını kabul etmeye varır (nitekim Çağrı’nın neredeyse böyle dediğine ileride geleceğiz). 

Öte yandan eğer KöZ düpedüz troçkist olup bunu gizlemeye çalışmıyorsa ve sadece “troçkizmden büyük ölçüde etkilenmiş” ise, bunların hangisinden nasıl etkilenmiş olduğunu Çağrı neye göre tespit ettiğini söylemiyor. 

Çağrı daha önceki troçkizm dosyasında yalnız Türkiye’de bir düzineden fazla “troçkist örgütü” ele aldığına göre kimin bunların hangilerinden KöZ’ün nasıl etkilendiğini bulmak kolay iş olmasa gerek.

Burası önemli, zira Çağrı’nın son açıklamasına bakılırsa, “bütünlüklü bir siyasi akım” mahiyeti taşımayan onlarca troçkist grup ve partiden bazıları “devrimci saflarda olabileceği gibi”, bazıları da “devletle ilişkileri açısından karşıdevrimci olarak değerlendirilebilecek örgütler” teşkil edebiliyor. 

Anlaşılan Çağrı’ya göre KöZ’ün “önemli ölçüde etkilenmiş” olduğu troçkistler birinci gruptakilerden olsa gerek. Çünkü söz konusu açıklamada KöZ hakkında şu sözler de söylenmiş:

“Devlete karşı tavrında, egemenler arasındaki iktidar dalaşı konusunda takındığı tavırda siyasi konumu itibarıyla, kendine Marksist Leninist diyen bir dizi örgütten daha doğru bir tavır içindedir.”

Böylece KöZ’ün en kötü ihtimalle “yarı Marksist Leninist” olduğu sonucuna bile varılabilir. Yani Çağrı tarafından “yarı karşı devrimci” olarak bile görülmediğimiz için kıvanç dahi duyabiliriz.

Ama üzerinde durulması gereken husus Çağrı’nın Troçki’nin veya troçkizmin  oportünizmin merkezci türünü temsil ettiğine dair saptamalar yaparak bir değerlendirme sunmuyor olmasıdır. Ona göre “troçkizmin ayırt edici özelliği” “hastalıklı Stalin düşmanlığı” yapıyor olmasıdır. Bu kıstas da Troçki ve troçkizmden ziyade “Stalin’e sahip çıkmak ve Stalin’i savunmak” ile ilgili ölçütten ileri geliyor. Bu nedenle Çağrı’ya göre “Marksist-Leninist” olmanın ölçüsü şu ya da bu politik programatik doğrultuya sahip çıkmakla belirlenmiyor. Marksist Leninist olmanın ölçüsü Marks’a ve/veya Lenin’e ne kadar sadık kalındığından da çıkarsanmıyor. Zaten onların yerine onları temsil ettiği varsayılan Stalin’e olan mesafe ile ölçülüyor. Şimdiye kadar herhangi bir vesile ile “hastalıklı bir Stalin düşmanlığı” yaptığımıza dair bir bulgu ortaya konmadığına göre Çağrı’ya göre troçkizmin bu ayırt edici özelliği olarak gördüğü bu özellik de KöZ’e yapışmıyor.

İşte Çağrı’nın temel çelişkisi de buradan kaynaklanıyor. Zira böylelikle Stalin’in ölümünden sonra troçkistlerin temsil ettiği oportünizmin de bir anlamı ve önemi kalmıyor. Bu merkezci çizgiye karşı mücadele de ehemmiyetini kaybediyor. 

Bu bakımdan KöZ’ün Troçki ve troçkizme olan mesafesi ve bu merkezci oportünist çizgiyi nasıl değerlendirdiği belli olsa da, beklenenin aksine Çağrı’nın bu konuda aynı netlikte bir tutumu yok. Nitekim söz konusu açıklamaya bakılırsa YDİ Çağrı’nın troçkizmi daima mı yoksa sadece 30’lu 40’lı yıllara kadar mı karşı devrimci bir akım olarak gördüğü muallakta ve muğlaktır.

Zira Çağrı KöZ’ü “yarı-troçkist” olarak tanımladıklarını hatırlatmakla birlikte bu tanımla neyi kastettikleri de açıklığa kavuşmuş değil. Eğer troçkizm karşı devrimci bir akım ise “yarı troçkist” deyince “tam değil biraz karşı devrimci” mi demek istedikleri belli değil. 

Yoksa bu tabir “KöZ kendini öyle tanımlamadığı halde biz onu troçkist kabul ediyoruz” anlamında mı anlaşılmalı? Doğrusu Çağrı’nın “Türkiye’deki troçkist akımlar” hakkındaki dosyadaki listeye eklendikleri halde sadece KöZ ve TKİP için “yarı-troçkist” tanımı kullanıldığına göre böyle olduğunu düşünmek gerekecek. Aksi takdirde bu tanım anlaşılması güç bir tekerleme olarak kalmaktadır. 

“Devlete karşı tavrında, egemenler arasındaki iktidar dalaşı konusunda takındığı tavırda siyasi konumu itibarıyla, kendine Marksist Leninist diyen bir dizi örgütten daha doğru bir tavır içinde” gördükleri KöZ’ün mü yoksa “kendilerine Marksist Leninist” diyen başka akımların mı karşı-devrimciliğe daha yakın durdukları ise hiç anlaşılır değildir.

Özcesi Çağrı muhtelif laf cambazlıklarının ardından KöZ’ün neden ve nasıl “troçkizmden etkilendiğini” ve niçin “yarı troçkist” sıfatına müstahak olduğunu bir türlü açıklayamıyor. Bu da Troçkizmin bir merkezci/oportünist çizgi olarak tarif etmek yerine Stalin’e ilişkin mesafeye göre tanımlamanın kaçınılmaz sonucu da bu. 

Bu bakımdan en iyisi Çağrı’nın çelişkileriyle uğraşmayı bir kenara bırakıp açıklamasının asıl bağlamına dönmek gerekirse, kimi zamanlarda bizim “yoldaşlarımız” arasında olmadıkları besbelli ve “dostlarımız” arasında sayılmaları çok doğru olmayan ve ciddi “okurlarımız” arasında olduğu da şüpheli olan kimi troçkistler, bizim YDİ Çağrı ve başka kimi akımlarla yaptığımız ortak eylem ve etkinlikleri bahane ederek bizim çağrılarımıza icabet etmeyeceklerini dahi bildirmişlerdir. 

En azından bu durum bile troçkistlerin KöZ’ü kendi camialarında ve yakınlarında görmediklerine delalet eder. 

KöZ’ün arkasında duran komünistler bakımdan ise troçkist olanlar kadar olmayan merkezci oportünist akımlara ilişkin tutumun zaman ve şartlara göre değişen bir tutum olamayacağını vurgulamak esastır. 

Yani 1903’te Menşeviklerle Bolşevikler arasında binamaz kalmakla, 1905’te üstelik Petrograd Sovyeti Başkanı sıfatıyla “işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğüne” karşı çıkmakla (ki bu hatasını kendisi de bilahare itiraf edecektir; bkz. Sürekli Devrim kitabının önsözü) “Ağustos bloku” kertesinde “likidatörlerden daha tehlikeli bir likidatör” olmakla, Zimmerwald bulamacını icat edip Komünist Enternasyonal’in geciktirilmesinde belirleyici bir rol oynamakla Troçki oportünist=son tahlilde karşı-devrimci bir rol oynamamış da “Stalin’e ve Sosyalist Anavatan’a dil uzatıp sosyalizmin inşasına köstek olunca” mı olmuş oluyor? Çağrı’nın troçki-metresinin oportünizmi ölçmeye yaramadığı besbelli!

KöZ’ün takipçisi olma iddiasını taşıdığı Bolşevikler bakımından örneğin “Bundculara”, ekonomistlere, SR’lere ilişkin tutum bakımından bir tür “işbirliği” yaptıkları Menşevikler’in ve hatta bizzat Troçki’nin (bu bakımdan RSDİP ikinci kongresinde hitabeti nedeniyle ona “Lenin’in sopası” bile denmişti) oportünist sıfatına müstahak oluşu “örgütsel sorunlarda oportünizm” bağlamında belirmiştir. Rosa Luxemburg “örgütsel sorunlarda oportünizm ne demektir anlamıyorum” derken Bolşevikler örgütsel sorunlardaki oportünizmin kaçınılmaz olarak devrim karşısında da oportünist bir tutuma varacağını öngörmüş ve bu öngörü 1905 devriminde doğrulanmıştır. Örgütsel sorunlarda ki oportünizmi temsil eden Menşeviklerle Bolşeviklerin arasında duran Troçki de bunların birleşmesini savunarak oportünizmin bir başka türünü, merkezci oportünizmi temsil etmiştir ve bu tutumunu Rusya’ya dönüp Bolşevik partisine katılacağı 1917 Mayıs’ına kadar da terk etmemiştir. Bilakis likidatörlere karşı mücadele aşamasında ve Zimmerwald sürecinde de bu oportünist tutumu daha zararlı bir biçimde sürdürmüştür. 

1905’te Sovyet başkanı olmakla Troçki’nin bu oportünist-merkezci tutumundan sıyrıldığını düşünenler vardır. Ama bu da doğru değildir. Zira o konumda da Troçki Bolşeviklerden ayrı durmaya devam edip “tarafsız Sovyet başkanı” olarak aynı rolü sürdürmüştür. 

Bu bakımdan Troçki’nin kişisel serüveninde kendini gösteren bu oportünizm türü merkezcilik olarak da tarif edilir ve besbelli bu oportünizmden muzdarip olanlar açıkça troçkist olanlardan daha kalabalıktır. Hatta sırası gelmişken altını çizelim Komünist Enternasyonal’i kuranlarla tasfiye edenler arasında ayrım yapmayı reddedip bir süreklilik kuran YDİ Çağrı gibi akımlar da hariç değildir. 

Böylece troçkizmi troçkistleri bu oportünist çizginin tutarlı ve ısrarlı bir savunucusu olarak görmeyip bu tarifi onların söyleyip yaptıklarına indirgemek aslında merkezci oportünizmin kapsama alanını genişleterek komünist harekete Troçki ve troçkistlerin verdiği zarardan daha zararlı bir oportünizmi anlatır. Tıpkı “likidatörlere karşı çıktığını söyleyerek likidatörlerden daha tehlikeli” olan Troçki’nin tutumunda olduğu gibi! 

KöZ’ün merkezci oportünizmin ve İkinci Enternasyonal’den kopma konusunda tereddütlü tutumun temsilcisi olduğunu vurguladığı Rosa Luxemburg’un katkılarından söz eden Çağrı’nın Stalin zamanında luxemburgculuğun da troçkizm gibi görülmüş olmasına ne diyeceği de merak edilmesi gereken bir muamma oluyor.

Komünistler daima oportünizmin her türüyle aralarındaki ayrım çizgilerini kalın kalın çizmekle mükelleftir ve bunun için de en önemli husus oportünizm ve çeşitleri hakkında en küçük bir yanılsama yaratmamaya özen gösterilmesidir. Yahut daha doğrusunu vurgulayalım, tıpkı Lenin’in Ebert Scheidemann gibi sosyal demokrat hainlerden çok güya onlardan ayrı duruyormuş gibi yapan ve bu yüzden “daha tehlikeli olan” Kautsky ile hesaplaşmayı önemsemesinde olduğu gibi hareket etmek gerekir. 

Güya “troçkizme (biz bunu merkezci oportünizm diye okumak gerektiğini vurguluyoruz) karşı mücadele avazeleriyle” merkezciliğin daniskasını yapan merkezciler zaten ipliği pazarda olan troçkistlerden daha tehlikelidir ve/veya bu oportünizm türüne itibar edenlerin yolunu döşeme bakımından onların kendi gayretlerinden fazla bir hizmet görürler. 

Bu bakımdan YDİ Çağrı’nın saptama ve değerlendirmeleri ile KöZ’ün benimsediği referans ve ölçüler taban tabana zıttır. Her şeyden önce KöZ muhtelif akımları değerlendirip tasnif ederken Marks, Engels veya Lenin’e Troçki’ye Stalin’e yahut Mao’ya vb. yakınlık ve uzaklıklarını ölçerek hareket etmiyor. Tek tek bu önemli tarihi şahsiyetleri de muhtelif akımları da aynı referansların mihengine vurmak gerektiğini savunuyor. Bu referansları da bir takım makale veya kitaplarla yahut ünlü sözler ve alıntılarla değil temel örgütsel belgelerde ortaya konmuş saptamalar ve tezlerle sınırlıyorlar. 

Komünist Manifesto, Komünist Enternasyonal’in Beşinci Kongresinde revizyona tabi tutulmasına kadarki temel tez ve kararları bunların genel çerçevesini ifade eder. Türkiye söz konusu olduğunda da yine Komünist Enternasyonal tarafından tescil edilmiş olan TKP programının ilke ve esasları bu referansları tamamlar. KöZ’ün arkasında duran komünistler tek tek kimi “usta” diye kabul edilen devrimcilerin kimi değerlendirme ve tutumlarını da kendilerininkileri de bu referansların mihengine vurarak ele aldıkları gibi, troçkist olan olmayan muhtelif akımları da (tabii bu arada YDİ Çağrı’yı da) aynı mihenk taşına vurarak değerlendirirler.

Bu bakımdan YDİ Çağrı’nın Troçki ve troçkizm hakkında söylediklerini de elbette bu ölçütlere göre değerlendirmek bir ödevimizdir.

 

EK

KÖZ’E DAİR (YDİ Çağrı)

Bugüne kadar KöZ ile çeşitli konularda ortak paneller gerçekleştirdik. 1 Mayıs 2019’da eylem birliği yaptık.  23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde eylem birliği yaptık. Temel ilkesi burjuva ittifaklardan, partilerden bağımsız mücadele etme olan, bizim ve KöZ dışında Söz ve Eylem, Avrora Kolektifi’nin de olduğu, çeşitli eylemler gerçekleştiren eylem birliği içerisinde yer aldık.

Eylem birliği siyasi, ideolojik, örgütsel birlik değildir. Eylem birliği, eylemde birlik propaganda ve ajitasyonda serbestlik ilkesi temelinde, somut bir konuda ortak iş/eylem yapmanın adıdır.

Biz devrimci değerlendirdiğimiz gruplar ile eylemde birlik, propaganda ve ajitasyonda serbestlik ilkesi temelinde eylem birliklerini savunduk, savunuyoruz.

Bizim KöZ ile çeşitli konularda eylem birliği yapmamız, bir bölüm yoldaşımız, okurumuz ve dostumuz tarafından eleştirilmektedir.

KöZ’le eylem birliğinin doğru olmadığı, Troçkizm’in karşıdevrimci bir akım olduğu, troçkistlerle eylem birliğinin yanlış olduğu görüşü ve eleştirisi getiriliyor.

Bu eleştiriler konusunda tavrımız kısaca  şöyle:

*Troçkizm, ideolojik olarak işçi sınıfı ve devrimci hareket içinde oportünist akımlardan biridir. İdeoloji olarak bütün oportünist akımların ideolojisi gibi burjuva (küçük burjuva) ideolojisidir. Safı sonuçta burjuvazinin safıdır.

*Siyasi akım olarak Troçkizm, sol laflarla süslü, lafta radikal, gerçekte reformist bir akımdır.

*Troçki, SBKP (B) den atılıp, Sovyetler Birliği’nden sürüldükten sonra (1927); pratik siyasi akım olarak Troçkizm, “Bürokratlaşmış İşçi Devleti” olarak adlandırdığı Sovyetler Birliği’nde imkânsız gördüğü sosyalizmin inşasını baltalamaya çalışan, bunun için karşıdevrimci eylemlere giren, sosyalist iktidarı devirmek için emperyalizm ile doğrudan işbirliğine kadar varan bir siyaset geliştiren karşı devrimci bir akıma dönüşmüştür.

*Örgütlenmede Bolşevik Parti örgütlenme modelini ret eden, fraksiyon özgürlüğü ve fraksiyonlar birliği olarak parti düşüncesini savunan troçkistler, Troçki’nin ölümünden sonra birbirlerine karşı miras konusunda amansız mücadeleler yürüten onlarca partiye/fraksiyona bölünmüştür.

*Troçki’nin ölümünden sonra ideolojik olarak bütünlüklü bir Troçkizm’den, siyasi akım olarak bütünlüklü bir troçkist akımdan, örgüt olarak bir troçkist partiden söz etmek mümkün değildir.

*Bugün bütün dünyada komünistlerin “anavatan” olarak savunacakları sosyalist bir devletin yokluğu şartlarında Troçkizm, 1930’lu, 1940’lı yıllardaki kıstas ve o dönemde Troçkizm adına yapılanlar üzerinden değerlendirilemez. Bugün troçkist siyasi akım içinde yer alan onlarca örgüt içinde, devrimci saflarda olanlar olabileceği gibi, devletle ilişkileri açısından karşıdevrimci olarak değerlendirilebilecek örgütler de olabilir. Bu bağlamda her örgüte olduğu gibi troçkist örgütlere de somut yaklaşmak gerekir.

*Bugünkü Troçkizm’i, Marksizm, yer yer Marksizm Leninizm adına konuşan bütün diğer oportünist akımlardan (Maoizm/Enverizm/cüce ideolojisi (Kim İl Sung)/Castroizm/Yeni Sentez vb.) ayıran onun hastalıklı Stalin düşmanlığıdır. Bu ise tek başına onu diğerlerinden nitelik olarak ayıran, onunla her türlü eylem birliğini imkânsız hâle getiren bir kıstas değildir.

*KöZ kendini açıkça troçkist olarak nitelemeyen, bundan kaçan, bizim yarı-troçkist olarak değerlendirdiğimiz bir örgüttür. Devlete karşı tavrında, egemenler arasındaki iktidar dalaşı konusunda takındığı tavırda siyasi konumu itibarıyla, kendine Marksist Leninist diyen bir dizi örgütten daha doğru bir tavır içindedir.

KöZ ile eylem birliği yapmamız, KöZ’ü ideolojik olarak eleştirmemizin engeli değildir.

Bugüne kadar çeşitli konularda Stalin, Ermeni soykırımı, Komintern, Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı vb.  KöZ’ün  çizgisini eleştiren yazılar yayınladık. İsteyen bu yazılara dönüp bakabilir.

Bütün bu nedenlerle:

Bugün bütün troçkistlerin, troçkist örgütlerin karşıdevrimci olarak değerlendirilmesi ve bunlarla eylem birliğinin ret edilmesi yanlıştır.

KöZ ile ortak devrimci bir platform  ve ajitasyon propaganda serbestliği temelinde yaptığımız eylemlerin reddi ve  eleştirisini yanlış buluyoruz.

19 Mayıs 2020

Yeni Dünya İçin Çağrı