Bu yazı, kapitalist-emperyalist sistemin ekonomik kriz ilişkileriyle, Covid-19 salgınının toplumsal ilişkileri nasıl bir değişime zorladığı; özel olarak, işçi sınıfının bir kesiminin hareketi üzerinden, yedek sanayi ordusunun bir parçasının, 65 yaş üstü, kapitalist devletlerin yönetememe olgularıyla bir nitelik kazanan krizini ve sonuçlarını paylaşmak, birkaç örnek üzerinden bu olguyu incelemek amacıyla ele alındı. Toplumun sağlık ve işleyişini altüst eden salgınlar insanlık tarihinin bir çok evrelerinde ve üretim biçimlerinde ortaya çıkmıştı. Covid-19 salgını ne ilk ne de son salgın olacaktı!

Konut Sorunu, F. Engels

Burjuvazi ve Salgın Hastalıklar!

“Modern doğa bilimi, işçilerin sıkışık bir şekilde yaşadığı sözde “yoksul semtler ”in, zaman zaman kentlerimizi etkileyen bütün salgınların üreme yeri olduğunu tanıtlamıştır. Kolera, tifüs, tifo, çiçek ve diğer harap eden hastalıklar, bu işçi sınıfı çevrelerindeki pis havaya ve zehirli sulara mikroplarını saçmaktadırlar. Burada mikroplar hiçbir zaman tam olarak ölmemekte ve koşullar izin verir vermez salgınlar haline dönüşmekte ve ardından üreme yerlerinin ötesine, kentin, kapitalistlerin yaşadığı daha havadar ve sağlıklı kısımlarına yayılmaktadır. Kapitalist Yönetim, işçi sınıfı arasında salgın hastalık yaratma zevkini, cezasını çekmeden tadamaz; sonuçlar onu da etkilemekte ve ölüm meleği onun saflarında da işçi sınıfı saflarında olduğu. Kadar acımasız hükmünü sürdürmektedir.”[1]

Bir virüs Çin’in Wuhan kentinden yola çıkıp bütün dünyaya yayılarak, bir anda dünyanın ekonomik kriz gündeminin önüne geçerek hem krizi daha derinleştirip hem de kendisinin ortaya çıkardığı yaşanabilecek bu güne kadar en geniş salgını ve toplumsal ilişkileri görünür bir olgu durumuna getirdi! Toplumsal üretim ilişkilerinin gündemde olduğu ve dünyanın her bir ülkesinde farklı etkilenmelerle süren toplumsal ekonomik kriz, virüs salgını ile bütün ülkelerin farklılıklarını ortadan kaldırarak “salgın krizi” biçiminde gündeme oturdu!

Virüs, solunum yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla insandan insana bulaşan, çocuklarda, gençlerde, beslenmesi ve bağışıklık sistemi güçlü olanlarda bir “hasara” neden olmayıp bu kişileri taşıyıcı olarak kullanmaktadır. Beslenmesi ve bağışıklık sistemi zayıf olanlarda ise yüksek ateş, kuru öksürük ve solunum yetmezliği şeklinde belirtileri ile kendini gösteriyor, solunum yetmezliğine giren hastalarda kesine yakın, diğer hastalarda ise kısmi iyileşmeler dışında hayatlarını kaybediyorlar.

Virüsten korunmanın yolu olarak da taşıyıcı-bulaşık kişilerden uzak durmak, temas etmemek, maske takmak, elleri sık sık yıkamak, enfekte olmuş alanları dezenfekte ederek koruma tedbirlerini uygulamak, toplu iş, toplu eylem, topluluk oluşan alanlardan kaçınmak olarak kısaca anlatmak mümkün.

Oysa toplumsal yaşam ve toplumsal yaşamın yeniden üretimi bütün bu önlemlerin uygulanmasına tabiatı gereği olanak vermiyordu. Fakat buna rağmen bu önlemler alınmalı, alınıyor gibi yapılmalıydı, uygulamada; uygulanır uygulanmaz ayrı bir konu olarak kalırdı. Toplumsal iş bölümü, buna tekabül eden sermaye ilişkileri toplumu temel olarak iki sınıfa ayırmıştı; üretim ve geçim araçları sahipleriyle, bundan yoksun olan, sadece emek-gücünü üretim araçları sahiplerine bir ücret karşılığı satarak yaşamlarını sürdürenler. Ücret karşılığı emek-gücünü satanlar yaş, statü vb. durumları ile işçi sınıfının değişik kesimlerini oluşturan aktif çalışanlar, emek-gücünün kullanım ömrü bitmiş, emekli olmuş olanlar, işçi sınıfının çocukları, işsizler, düşkünler ve benzeri. Kısaca yedek sanayi ordusu denen, gerektiğinde sermaye tarafından kullanılmak üzere el altında tutulanlar. Bunların bir kısmı aktif çalışma dönemlerinde biriktirdikleri fonlarla emekliliklerinde, yaşlılıklarında harcamak üzere “sosyal güvencesi” olanlar, bir kısmı da sermaye ve devletle kurdukları ilişkiden dolayımlı olarak varlıklarını yeniden üretebilenlerdir. Temel her iki sınıfın da çocuğu, genci, yetişkini, yaşlısı var, toplum kendi içinde böyle bir toplum! Sermaye bu toplumu kendi çıkarlarına uygun biçimde örgütlediği, toplumsal sorunların çözümünü de sermayenin çıkarlarına göre planladığı, düzene koyduğu herkesin bilmediği şeylerdi. Ama virüs bastırıyor, 14 günde bulaşı almış kişiyi ölümün pençesine atıyordu. Ne yapılmalıydı? Salgın toplumsal ilişkilere izin vermiyor, toplumun her bireyini toplumdan izole etmek gerekiyordu! Bu mümkün değildi. Ancak salgın bütün alanlarda ışık hızıyla yayılıyordu. Virüs hakkında geçmiş yıllarda, belli ölümcül salgınlarla kendini göstermiş SARS, Domuz Gribi, Kuş Gribi vb aynı familyadan ve de “mutasyona uğramış” yeni nitelikte bir virüstü. Tedavisi ve aşısı henüz yoktu.

Dünyanın çeşitli kapitalist, kapitalist-emperyalist ülkelerinden gelen haberlerin de iç açıcı bir tarafı yoktu. Kimileri tamamen oluruna bırakmış –Bunun adına ‘sürü yöntemi’ diyorlar, kimileri ise toplumun bir kısmını sokağa çıkma yasağı getirmiş, okulları tatil etmiş, toplu olarak yapılan sosyal faaliyetleri, dernek, siyasi parti, şirket toplantılarını yasaklamış-ertelemişlerdi, eğlence ve spor alanlarını kapatmışlardı. Ama hepsi, “zorunlu işler dışında” yasaklamalar içeriyordu. Alınan “önlemlere” göre, her önlem bir ve aynı zamanda, beraberinde bir takım yapılması gerekenleri de dayatıyordu! Alışılmış toplumsal düzen bir anda kendisini başka ilişkiler ve işleyişleri gerekli kılıyordu! Okulu tatil ettiğinizde ortaya, tatil edilen çocuğun nereye, kime gideceği, nerede zaman geçireceği, bakımı, gözetimini kimin yapacağı gibi yüzlerce, binlerce hareketi ve olguyu da harekete geçirip başka sorunları ortaya çıkarıyordu! Bu durum aynı zamanda farklı sınıflar için, farklı sorunlar demekti. Her sınıfın sorunu farklı olduğu gibi, çözümü de farklıydı! Biz burada işçi sınıfının bileşenlerinin sorunları üzerinde duruyoruz.

  1. Sağlık Bakanlığı: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü emri/talimatı: 81 İl Valiliğine (İl Sağlık Müdürlüğü) Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına (SGK) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına (YÖK) gönderildi! (17.03.2020) “Hastalığın ülkemizde yayılımının önüne geçilmesi amacıyla Bilim Kurulu konuyla ilgili düzenli olarak toplanmakta ve değerlendirmeler yapmaktadır…. Bu bağlamda aşağıdaki geçici tedbirlerin alınmasına ihtiyaç duyulmuştur: (Özetle)

Acil bir durumu olmayan hastaların öncelikle aile hekimliklerine, elektif cerrahi işlemlerin mümkün olduğunca daha uygun bir tarihe planlanması, diş hekimliği uygulamalarının ertelenmesi, kronik hastalık nedeniyle takip edilen hastaların takibinin uzun dönemler halinde yapılması, Yoğun bakım ünitelerinin kullanımında yoğun bakım gerektirmeyen – yataklı servisine veya palyatif bakım (gözetim altında tutma) servisine yatırılmaları, Kronik hastalık ve engellilik nedeniyle raporlu ve sürekli kullanımı gerektiren ilaçların, tıbbi malzemeler ve hasta altı bezlerinin sağlık kuruluşuna gidilmeden eczaneler ve medikallerden temin edilebilmesi, Rapor süresinin bittiği süreli engelli raporu bulunan hastaların mevcut raporları Mayıs 2020 sonuna kadar geçerli sayılacak, …” Emirle birlikte gereğinin yapılması da yeni emir, talimat ve genelgelere gereksinim duyulmakta idi. Bunlara ilişkin yetki ve takipler yine C. Başkanlığı ve Bakanlıkların yürütmesinde idi.

Alınan “hükümet tedbirleri” daha mürekkebi kurumadan hiçbir işlevi olmayan ama bürokrasinin elinde büyük bir yaptırım olarak kullanılan bir silaha dönüşmüştü. Herkes kendi “OHAL”ini uygulayacaktı. İşte kronik hastalığı olan bir hastanın yakınmaları: “Hastaneler Randevu vermiyor, var olan randevuları iptal ediyor. Eczane raporsuz ilaçları para ile veriyor ve Ultrason sonuçlarını ve olası tedavi gerektiren durum için ne yapabilirim bilmiyorum. … Hastanesinde Kronik Diyabet Tip II ile ilgili Endokrinoloji, Nefroloji, Üroloji, Dahiliye (Genel), Göz (Retina) takiplerim var, randevularım iptal edildi. Bazı ilaçların raporları bitmişti, yeniletmem gerekiyor; randevular iptal edildiği için doktora gidemiyorum. İlaç raporlarının 1 Mart 2020’den sonra bitenler için emirle uzatılmış, ilaç için ise reçete yazdırmaya gerek yok diyorlar. Raporu geçmiş olanlar için SGK ödeme yapmıyor. Hastane dışında Ultrason çekilmiştik, doktora raporunu gösteremiyoruz, varsa tedavisine başlanamıyordu.”

Bu konuda daha sonra yapılan araştırmalarda TTB, Tabip Odalarınca Kronik hastalığı olanların tedavisizlikten, doktora gidememekten, ilaç alamamaktan kaynaklı ölümlerin normal –bu hastalıklarından- ölenlerin 5-10 katı olduğu, daha; doğum, yaralanma, erken teşhis konulamamaktan, gerekli tedavilere başlanamamaktan kaynaklı hastalardaki ölüm oranları kestirilemediği araştırmacılar tarafından açıklanıyordu.

Sermaye bir yandan kendi üretim biçiminin yarattığı Kurumlara (TTB, TBB, Tabip Odaları vb.) ateş püskürüp, sorunlar hakkında görüş, bilgi üretilmesine karşı çıkarken, kendileri “Maskeli İhaleler” yapmaktan geri durmuyorlardı.

İlçe ve köylerde yaşanan durum ise başka başka olgular oluşturuyordu, işte bunlardan bir örnek:[2]

“ … salgınının toplum sağlığı açısından oluşturduğu riski yönetebilmek adına sosyal hareketliliği ve insanlar arası teması azaltarak sosyal izolasyonun mutlak şekilde sağlanması hayati derecede öneme haizdir.” “salgın sürecinin, tarımsal üretime olan olumsuz etkisinin en az seviyede tutulması, gıda üretim ve tedarik zincirinin korunması… Mevsimlik tarım işçilerinin bulundukları illerden başka illere gidişlerinde yaşanabilecek aksamaların, … En aza indirilebilmesi için ilgi (c) Bakanlık talimatında yer alan tedbirlere ilave olarak bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir.” Deyip alınan önlemleri şu şekilde sıralıyordu:

“ … – iller arasında mevsimlik tarım işçisi hareketliliği olduğu takdirde işçilerin yola çıktıkları iller ‘çıkış ili’, tarımsal üretime katkı sağlayacağı il ise “varış ili” olarak tanımlanacaktır.

 – Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi amacıyla her ilde Valilerin başkanlığında … bir komisyon kurulacaktır.

Bu komisyonlarca … 81 il ve 923 ilçemizde PTT aracılığıyla hane başı 1.000 TL. Ödemeleri 01.04.2020 tarihinden itibaren başlamıştır.

edbirlerin Belediye Zabıta ekiplerince, kolluk kuvvetlerince ve ekipmanları ile uygulamanın sağlanmasına, alınan kararların ilgili birimlerce sürekli denetlenmesine,          Alınan kararlara uymayanlar hakkında ilgili yasa hükümlerine göre cezai işlem uygulanmasına, …”

Bu ödemelerin ne kadar ve kimlere yapıldığı verileri resmi olarak şimdiye kadar paylaşılmamıştır.

İlçe Hıfzısıhha Kurulu Üyeleri: Kurul Başkanı, Kaymakam. Kurul Üyeleri: İlce Sağlık Müdürü, Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, İlçe Muhtarlık İşleri Şb.Müd., Serbest Eczacı, Hükümet Veterineri, oluşturuyor.

 Şimdi bu konuda kurulması emredilen “İl Komisyonu” ile ilgili bazı bilgiler; EBSO Sekreterliğince de yapılan duyuru da diğer şeylerin yanında şunlar söylenmektedir:

“… a-) Tarımsal üretim kapasitesinin korunması ve/veya artırılması amacıyla alınması gereken tüm tedbirler planlanacak ve ilgili kurum, kuruluş ve meslek odalarınca eksiksiz uygulanması sağlanacaktır.

ç-) İl/İlçe Sağlık Müdürlükleri ve toplum sağlığı merkezlerince sağlık hizmetlerinin verilmesi ve devamlılığının sağlanması,

 “… Bu illerde aşağıda belirtilen durumlarda giriş/çıkışlara izin verilecektir.

 a-) Temel ihtiyaç (gıda/temizlik vb.) malzemeleri ile ilaç ve tıbbi malzemeler başta olmak üzere tüm ticari faaliyetlerin sürekliliği için gerekli olan ürün ve/veya malzemelerin lojistiği, üretimi ve naklinde yurt içi ve dışı taşımacılık kapsamında görevli olanlar ve araçları; malın cinsi, teslimat yeri/alıcı adresi, teslimat tarihini gösteren taşıma irsaliyesi, teslimat makbuz veya fatura vb. belgeler ile giriş/çıkış yapabileceklerdir. Belirtilen amaçlarla kısıtlanan illere giriş yapanlar, giriş amacını gösteren belgeler ile 72 saat sonrasına kadar teslim ilinden ayrılarak ilk çıkış iline dönebilecektir. Bu şekilde giriş/çıkışı sınırlandırılan illere giren ticari araç sürücüleri seyahatleri süresince, değişim sürelerine uyarak maske takmak, temas gerektirdiği durumlarda sosyal mesafeye uymak zorundadırlar.

 b-) Yurt içinde ticari yük/yolcu taşımacılığı yapanlar ile uluslararası yük taşımacılığı yapanların giriş-çıkış yasağı getirilen illerimizden transit şekilde geçişlerine müsaade edilecektir. Bu şekilde transit geçişlerine izin verilen ticari yük taşıyıcıları belirtilen illerde zorunlu dinlenme molaları/süreleri hariç hiçbir şekilde duraklama ya da konaklama yapamayacaklardır.

c-) Doğalgaz, elektrik, petrol sektöründe enerji arz güvenliğinin ihtiyaç duyduğu malzemenin nakli ve üretiminin gerçekleşmesinde görevli olanlar ve araçları; enerji sektöründe görevli olduklarına dair ilgili şirket tarafından düzenlenecek olan görev belgesi ve/veya sevk irsaliyesi ile giriş/çıkış yapabileceklerdir.

 d-) Çalışma hayatı içerisinde yer alan yönetici, çalışan ya da işyeri sahiplerinin ikamet ve işyerlerinin farklı illerde bulunması durumunda iller arasındaki giriş/çıkışları; bu durumu ispatlayan (yerleşim yeri/ikamet belgesi, SGK kayıt belgesi) belgeleri ibraz etmek şartı ile yapılabilecektir.

e-) Başta sağlık ve güvenlik olmak üzere kamu görevi ve hizmetinin sürekliliğinin sağlanmasında görevli olanlar; görevli olduklarına dair belge veya kimlikle giriş/çıkış yapabileceklerdir.

 f-) Yukarıda sayılanlar dışında yer almakla birlikte, Valiler başkanlığında ilgili meslek kuruluşları (ticaret ve/veya sanayi, esnaf ve ziraat odaları vb.) temsilcilerinin de katılımıyla toplanan “İl Pandemi Kurulları” nın önerileri doğrultusunda illerin özel durumları göz önünde tutularak İl Umumi Hıfzıssıhha Kurullarınca alınacak karar ile kapsama alınacak diğer faaliyetlere özgülenmiş olanlar, Valilik/Kaymakamlık tarafından düzenlenecek “Seyahat İzin Belgesi” ile giriş/çıkış yapabilecektir. …

“… 81 İlimizi Kapsayacak Şekilde;

Tüm il ve ilçelerimizde 01.01.2000 tarihinden sonra doğmuş olanların sokağa çıkmaları 03.04.2020 tarihi saat 24:00’den itibaren geçici olarak yasaklanacaktır.

Tüm illerde 03 Nisan 2020 Cuma günü saat 24.00’den itibaren şehir içi hareketliliğinin en aza indirilmesi için alınması gereken ilave tedbirlerin, İl Pandemi Kurulunda görüşülmesi, İl Pandemi Kurulunca tavsiye edilen hususların İl/İlçe Umumi Hıfzıssıhha Kurullarında karara bağlanarak uygulanmaya derhal başlaması sağlanacaktır.

İl ve ilçelerimizde pazar yeri, market, Aile Sağlığı Merkezleri, hastaneler, tüm kamu ve özel sağlık kuruluşları, muayenehane vb. ve toplu olarak çalışılan işyerlerine vatandaşlarımız ve çalışanlar maske ile gireceklerdir. Maske takma zorunluluğu pazarlarda satıcılar için de geçerli olacaktır. İl ve ilçelerimizde meydanlarda sokak ve caddelerde; vatandaşların sosyal mesafeyi gözetmeden toplu olarak yürümelerine veya bulunmalarına izin verilmeyecek, yan yana yürüyen vatandaşlarımızın ise yine sosyal mesafeyi gözeterek yürümelerine dikkat çekilecektir. Yukarıda belirtilen tedbirlere ilişkin Valiler/kaymakamlar tarafından ilgili mevzuatı uyarınca gerekli kararların ivedilikle alınması, uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi ve mağduriyetlere neden olunmaması, alınan kararlara uymayan vatandaşlara Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282 inci maddesi gereğince idari para cezası verilmesi başta olmak üzere aykırılığın durumuna göre Kanunun ilgili maddeleri gereğince işlem yapılması, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanununun 195 inci maddesi kapsamında gerekli adli işlemlerin başlatılmasına, … Kurulumuzca  karar verildi.”

Bu emir/talimat ile adı geçen 30 ilde yapılacaklar ve yapılmayacaklar tek tek sayılmakta… Bir iki uygulama dışında normal anarşik kapitalist üretim, dağıtım, ticareti yapılmasına izin verilmekte, ancak işyeri, işyeri yöneticisi, sahipleri çalışanları işlerine devam etmeleri, çalışmayan, işi olmayanların iş aramalarını işten saymayan bir anlayışla, günübirlik işlere gidenler, yani nüfusun hemen hemen yarısından fazlasını oluşturan bir kesimi evlerinde, semtlerinde, şehirlerinde “hapsetme”, sokağa çıkmama yasağı getirilmiş oluyordu.

Bunun bir anlamı şu idi. Toplumsal yeniden üretimin içinde, değişik statüleriyle kendilerinin dolayımlı üretimi sermaye tarafından engellenmesi sağlanacaktı. Bir anda herkes mülkiyetinin peşine düşüp, onun elden kaçmaması, eriyip yok olmaması, başkaları tarafından yutulması veya iflaslarla el değiştirmesi anlamına geliyordu! Tavan yapan işsizlik, açlık ve sefaletin hesabı tutulamıyordu! “Evde Kal”’ın çağrısıyla bir anda marketler parası olanlarca boşaltılırken, yenileri için üretim devam ettiriliyordu. Bu salgın beraberinde tarihin ortaya çıkardığı kullanım araç gereçleri ile işçi sınıfının bu güne kadar biriktirdiği tüm fonlar sermayenin emrine verilmeyi de beraberinde getirmişti. Devlet bir yanda işçi sınıfının gelecekleri için biriktirilen, oluşturulan fonlarını sermayeler arasında pay ederken, devlet hazinesinde/maliyesinde birikmiş artı-değerleri sermayeler arasında yeniden bölüştürüyordu…

Her vatandaşa maske ve kolonya” vaadi veren ülkenin en yetkili kişisinin emir ve talimatları yerine getirilemezken, acizliği herkes tarafından görünenler, ülkenin biriken emeklerini sermayeler tarafından bölüşülürken hiçbir acizlik görülmüyordu! Hatta daha ileri gidip vatandaşın ihtiyaç sahipleri için verdiği bağışlar, Belediye hesaplarına el konuluyor, “Biz bize yeteriz” kampanyalarıyla vatandaşa “IBAN” numaraları gönderilip dilencilik yapılıyordu. İş bununla kalmıyor, elindeki mevcut listeyi bile gözden geçirmeyip, kendisi ihtiyaç içindeki vatandaştan para dileniyorlardı. Verdikleri talimat ve emirlere uymayanlara (maske takmama, sokağa çıkma, vb…) kesilen cezalar ise vergisel bir haraca dönüşmüştü!

Bunlar devam ederken virüs bütün dünyada ve Türkiye’de var hızıyla bulaşıklığa, ölümlere neden olmaya devam ediyordu. Aslında virüs değil toplumsal üretim biçimi olan kapitalizm öldürmeye devam ediyordu. Bunun kanıtını açığa çıkarmak çok zor değildi. İşte bir ilçenin sokağa çıkmalar ve “evde kal”’malara karşı önlemleri!

“EKMEK FIRINLARININ EKMEK DAĞITACAĞI MAHALLELERİN LİSTESİ[3]

 

Sıra No

İlçe Mahalle Adı Mahalle Nüfusu EKMEK DAĞITACAK FIRIN ADI FIRIN TELEFONU MAHALLE MUHTARI ADI MAHALLE MUHTARI TELEFONU
1 Sarıgöl Siteler Mah. 3.382 KAYACIK 0 532 M. DENİZ 0 536

Fırıncılar gerektiğinde Mahalle Muhtarları ile irtibata geçecektir.

– Mahalle Muhtarları dışarı çıkma serbestliği olması nedeniyle mahallesine gelecek fırından ekmek alıp dağıtacaklardır.

– Ekmekler ücret karşılığında satılacaktır.

-İlçe dışından mahallere fırıncıların  girmesi yasaktır.

– Kararlar Sarıgöl Kaymakamlığınca alınmıştır. 11.04.2020…”

Liste 35 Mahalle, Muhtar ve 35.957 nüfusu ilgilenmektedir.

35.957 kişiye ekmek ulaştırmak için oluşturulan listede kimler “evde kal”acak, kimler dışarı çıkmayacak bilgisi mevcut olmayıp, dışarda olacağı belirtilen muhtarların (“Mahalle Muhtarları dışarı çıkma serbestliği olması nedeniyle mahallesine gelecek fırından ekmek alıp dağıtacaklardır.”) görevi olmuştur.  

Daha önce alınmış bir karara göre :

“65 ve üzeri yaşlardaki vatandaşlarımız ile bağışıklık sistemi düşük, ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ve bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanmak suretiyle kronik rahatsızlıkları olan vatandaşlarımız büyük risk altında olmasına rağmen toplumsal hareketliliğin içine girmekte; halka açık alanlarda, parklarda bir araya gelmekte, zorunlu olmamalarına rağmen toplu taşıma araçlarında seyahat ederek hem kendileri hem de toplum sağlığı açısından risk oluşturmaya devam etmektedirler. Bu durum salgının yayılmasını; vaka sayısı ve tedavi gereksinimi arttırarak, vatandaşlarımız hayatlarını kaybetmesi riski ile toplum sağlığı ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına sebep olması nedeni ile Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 27 nci ve 72 nci maddesi kapsamında; 21.03.2020 tarihi saat 24.00’den sonra 65 yaş ve üstü vatandaşlarımız ile anılan kronik rahatsızlıklara sahip vatandaşlarımızın ikametlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda, parklarda dolaşmaları ve toplu ulaşım araçları ile seyahat etmeleri ve sokağa çıkmalarının yasaklanmasına karar verilmiştir. Ancak uygulamaya yön verecek Valilik Kararlarının; 21.03.2020 ve 5762 sayılı Genelge ile ikametlerinden ayrılmalarına yasaklama/kısıtlama getirilen kişiler arasında yer almakla birlikte yürüttükleri kamu görevinin niteliği, mevcut durumdaki aciliyeti ve kamu hizmetinin sürekliliğinin sağlanmasında ihtiyaç duyulan (kanser hastaları ve organ nakli olanlar hariç olmak üzere) kamu görevlileri (başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanları, eczacılar, belediye başkanları, kurum il müdürleri, sosyal hizmet kuruluşları görevlileri vb.) göz önünde bulundurularak istisnalar içerecek şekilde alınması sağlanacaktır…”[4]

Evden çıkmalarına müsaade edilmeyen “65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanlar” için nasıl bir yol izleneceği konusunda her hangi bir emir/talimat söz konusu değildir. Öte yandan verilen emir ve talimatların gereğinin yerine getirilmesi bakımından yeterli bilgi ve vasıflara sahip olmayan bu kişilerin büyük çoğunluğu emir/talimatlarla kendi kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır.

Kapitalist toplumun, kapitalist devletin örgütlenmesi, bürokrasisi böyle bir salgının önlenmesini sağlamanın koşullarını ancak bürokratik emir ve talimatlarla yürütmekte, gerekli personel, araç-gereç, planlama ancak emir-talimat verenlerin sahip oldukları kadro ve araç-gereçle sınırlı kalmaktadır. Sermayenin yasaları değer üzerinden çalışmakta, hizmetler, gerekli malzemeler, ulaşım, doktor, ilaç, bakım ancak satın alma yoluyla sahip olunabilmektedir. Sosyal Güvenlik için çalışma dönemlerinde biriktirilen fonlar ise zaten sermaye tarafından el konulmuş, buradan yapılan harcamalar ise siyasi iktidarın, sermayenin bir lütfu olarak “sırık ucuyla” verilmektedir.

Yukarıda talimatlarla-emirlerle belirtilen, tek tek sayılan önlemlerle, bu önlemlere uyarak yaşamını yeniden üretebilecek ne “65 yaş üstü, veya kronik Hastalığı olan” işçi sınıfının içinde bir kişi yoktur. Sağlık hizmetlerine ulaşım ile ilgili yaşanmış bir örnek vaka da aşağıda verilmiştir.

Sokağa çıkmanın, “evde kal” çağrılarının ve uygulamalarının yaşandığı günlerde ilçenin mahallesinde oturan “65 yaş üstü” anne babasını arayan çocukları, ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını, sağlık sorunlarının nasıl olduğunu telefonla öğrenir. Diğer şeylerin yanında evde hareketsizlik vb. kaynaklı ayağında bir şişlik-ödem oluştuğunu, bununla ilgili bir şey yapamadığını, çok ağrı çektiğini öğrenirler. Kendilerine bu konuda gerek muhtarlık gerekse devlet tarafından herhangi bir yardım, destek, ilgilenilme olmadığını öğrenirler. Çocukları bunun üzerine İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne telefon ile arar… Telefonlar uzun süre çalar ama cevap veren olmaz! Bunun üzerine Kaymakamlık telefonunu ararlar. Kaymakam Sekreteri’ne aktarılan sorun üzerine, sekreter ilgili yerlere aktaracağını sonuçla ilgili bilgi vereceğini söyler. Ve sekreter geri aramasında “Anne ve Babanız evden takibe alınmış, aktarılan sağlık sorunu için tekrar ertesi gün hastanın aranacağını” söyler. Ertesi gün anne – baba kendilerinin aranılacağı gerekçesiyle telefonun başından uzaklaşmazlar, ama arayan soran da olmaz! Bunu takip eden ertesi günü ASM doktoruna durum sorulur. Kendisine konudan haberdar edildiğini, bir önceki gün hastaya aradığını ama ulaşamadığı, ertesi günü için ASM’de olacağını bildirip randevu verir. “Hastanızı ASM’ye Getirin!” Anne baba yine eski (salgın öncesi, kendi durumlarına uygun araç ve biçimde) randevularına giderler, maskesiz ve yasakları çiğneyerek! Doktor ödem giderici bir ilaç yazar hastayı gönderir. İlaç, eczane, ilçe merkezindedir… Gidilir alınır. İlaç 5’lik ampuldür, her gün bir adet enjekte edilecektir. Enjeksiyon için beş gün daha ilçe merkezine gelinir gidilir, yasaklar çiğnenir, emirlere, talimatlara riayet edilmez! İlçe Hıfzısıhha Kurulu salgınla ilgili karar almaya devam eder!

Yaşananların genel olarak toplumun farklı kesimlerine farklı biçimlerde yansırken işçi sınıfına ve onun bir parçası olan “Yedek Sanayi Ordusunun” çeşitli kesimleri en çok etkilenenler olmuştur. Sermayenin yasalarının, özel mülkiyet düzeninin egemen olduğu bu iktisadi koşullarda salgınla mücadele etmenin kapitalist devletin ve kapitalist toplumsal üretim ilişkilerinin çözüm bulacağı hiçbir bir şey yoktur. Hastalık yayılmaya, can almaya devam ederken sağlık ve ilaç tekelleri yeni ilaçlar ve aşılar için ne kazanacaklarının hesabı içerisindedirler. “Ne kadar para, o kadar sağlık” sloganı budur. Oysa toplumsal bir sorun olan salgın, çözümünün de toplumsal ortak mülkiyete dayalı bir üretim ilişkisiyle çözülebileceğini zorunlu kılmaktadır. Bu da, işçi sınıfının, toplumsal kurtuluşunu sağlayacak, sermaye ilişkilerinden, devletinden ve araçlarından kurtulmakla var olabileceğinin kanıtıdır.

İzmir’den Bir KöZ Okuru

[1] KONUT SORUNU, FRIEDRICH ENGELS, Çev. GÜNEŞ ÖZDURAL Sol Yayınları, Ağustos 1992- 2.Baskı s.42-43

[2] Manisa Sarıgöl ilçesi “KARAR NO: 15 KARAR TARİHİ: 03.04.2020;   İLÇE HIFZISSIHHA KURULU KARARI”:

 

[3] Veriler Manisa İli, Sarıgöl İlçe Kaymakamlığı Web Sitesinden alınmıştır.

[4] Sarıgöl İlçe Hızısıhha Kurulu Kararı. 21.03.2020. Sarıgöl Kaymakamlığı Web Sitesinden alınmıştır.