Kadının kurtuluşu siyasal mücadeleden geçer. Kadınlar için doğru olan Kürtler için de, işçiler için de, Aleviler için de doğru. Ezilenler sadece kendi sorunlarına gömülürlerse bu sorunların içinden çıkamazlar, sorunların asıl kaynağının devlet olduğunu göremezler, bu sorunu çözmek için güçbirliği yapacakları kesimlerle buluşamazlar.
Yerel seçimlerde tutumu olmayanlar siyasal mücadeleden kaçıyor demektir. Çünkü bugünkü yerel seçimler Erdoğan’a dair bir güven oylaması. Ama sadece “Erdoğan gitsin mi kalsın mı?” oylaması değil aynı zamanda “Erdoğan nasıl gitsin?” sorusunun yanıtlandığı bir oylama. Yerel seçimlerde karnından konuşanlar aslında Erdoğan nasıl gidebilir?/nasıl gitmeli?” sorularına yanıt vermekten kaçanlar.
Alternatif belediyecilik propagandası yaparak siyasal mücadele verilmez. Yerel seçimlerde kendi belediyecilik anlayışlarını anlatanlar da siyasal mücadele vermiyorlar. Çünkü 31 Mart’ın bir genel seçim olduğunu perdeliyorlar. Aksayan belediye hizmetlerine odaklanarak siyasi iktidarı hedef göstermekten kaçıyorlar. Halka Cumhur İttifakı’ndan nasıl kurtulacağını anlatmıyorlar. Cumhur İttifakı’ndan belediyeleri kazanarak kurtulabileceğimiz yanılsamasını yayıyorlar.
Mahçup CHP destekçiliği burjuva siyasetidir. “Seçimlerde Cumhur-İttifakı’nı gerileteceğiz!” diyenler de var. Bu kesimler Cumhur İttifakı’nı hangi güçle geriletebileceklerini açıklamadıkları için aslında utangaçça CHP’yi destekliyorlar. Bu da bir siyaset elbette ama emekçinin kurtuluşunun kendi kollarıyla geleceğini savunanların siyaseti değil. Burjuvazinin bir bloğuna karşı başka bir bloğundan medet umanların siyaseti. İşçileri, Kürtleri sözümona taktik nedenlerle kendi bağımsız mücadelelerinden vazgeçmeye çağıranların siyaseti.
“AKP’ye karşı CHP” Amerikan çözümdür. Amerika işbirlikçisi Türkiye’de istikrarsızlık istemiyor. Bu yüzden de Amerika Erdoğan’a karşı halkın harekete geçmesine karşı. Amerika Erdoğan’dan sokakları, miting meydanlarını sakin tutarak kurtulmak istiyor. Amerika CHP seçimlerde öne çıksın. Kürtler, işçiler CHP’ye destek versin ama CHP AKP tabanını ürkütmeyecek bir siyaset izlesin, onların oyunu alsın istiyor. Bu yüzden grevci işçiye, hakkını arayan Kürde sus, ortalıkta görünme diyor.
Cumhur-İttifak’ı CHP ile geriletilemez. Kirli ve kanlı geçmişini bir yana bırakalım, Demirtaş’ın dokunulmazlığını kaldıran, Afrin harekatına destek veren, Cizre ve Sur’daki katliamlara sessiz kalan CHP değil mi? 16 Nisan referandumundaki usulsüzlüklere karşı eylemleri kim bitirdi? 24 Haziran’da “Adam Kazandı!” diyerek kim sokağın önünü kesti? “AKP-MHP faşizmi” MHP artığı Akşener ile mi geriletilecek? CHP’nin bütün büyükşehir belediye başkan adayları Erdoğan’ı meşru gördüklerini açıklamadılar mı? Erdoğan’a karşı Erdoğan’ın yedek lastikleriyle mi mücadele edeceğiz?
CHP’yi desteklemek sadece kendi elini kolunu bağlamak anlamına gelir. CHP aracılığıyla AKP’yi gerileteceğini düşünmek olmayacak duaya amin demektir. CHP’ye verilecek destek sadece ezilenlerin, emekçilerin kendi ellerini kollarını bağlaması anlamına gelir çünkü CHP kendi destekçilerine “Aman Erdoğan’ın toplumu kutuplaştırmasına izin vermeyin!” diyor. “AKP seçmenini eylemsizlikle çözeriz” diyen CHP aslında Erdoğan’a karşı harekete geçmeye hazır emekçilerin öfkesini çözmek, etkisizleştirmek istiyor.
Cumhur İttifakı’na emekçilerin eylemli seferberliği son verebilir. Bugünkü iktidardan sandığa kilitlenmiş bir mücadele ile kurtulamayız. Seçim çalışması ancak Erdoğan’a karşı eylemli muhalefeti büyütmeye hizmet ediyorsa ön açıcı olur. Seçimlerde AKP’lileri ürkütmeme kaygısıyla “provokasyona gelmeyin” uyarıları yapanları değil grevleri, yürüyüşleri, mitingleri hükümete karşı birleştirip kitleselleştirmeyi hedefleyenleri desteklemek gerekir.
İzmir’de Yalçın Yanık, İstanbul’da Güldes Önkoyun. KöZ’ün arkasında duran komünistler İzmir ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde bu iki devrimci işçiyi destekliyorlar.
Çünkü 31 Mart’ta bir genel seçimin gerçekleşeceğinin farkındalar. İki aday da alternatif belediyecilik propagandası yapmak yerine Türkiye’nin temel siyasi sorunlarına değiniyorlar. Bu sorunların düğüm noktasında da sarayın olduğunu teşhis ediyorlar.
Çünkü “Cumhur İttifakı’ndan kurtulmadan en ufak bir kazanım sağlanamaz” diyorlar. 12 Eylül rejimi altında, Erdoğan’ın sultası altında yerel seçimleri kazanıp emekçilerin yaşam koşullarını iyileştirebileceği hayalini yayan, siyasi iktidara karşı mücadele ufkunu belediyelerle sınırlayan sivil-toplumcu-liberal akımlara inat, emekçilerin nefes almasının ilk koşulunun Erdoğan’dan kurtulmak olduğunu söylüyorlar. Erdoğan gitmeden nefes almak mümkün değil diyorlar.
Çünkü sandığa sığmayan bir mücadele öneriyorlar. “Bugünün öncelikli görevi saraya karşı olan tüm güçlerin eylemli güçbirliğidir” diyen başka bir aday yok.
Çünkü CHP’nin arkasına saklanmıyorlar. “Emekçilerin kurtuluşu kendi kollarındadır. Bugünkü baskı rejimi emekçilerin düzen partilerinden bağımsız mücadelesi ile son bulacak.” diyorlar.
Çünkü kayyumların karşısında eylemli bir duruş öneriyorlar. “Bugün biz de kayyumlara karşıyız!” demenin bir anlamı yok. Önemli olan kayyumlara karşı eylemli bir tutumun alınıp alınmadığı. Kayyum tehditlerine karşı bugünden eylemli bir mücadeleye başlamayı, kayyumlara karşı mücadele etmeyi gelecek zamana erteleyenlerle mesafe koymayı savunan başka aday yok.
Çünkü Kürdün adını anmaktan, taleplerini yükseltmekten korkmuyorlar. İstanbul’da, İzmir’de seçimlere katılan adayların hangisinin seçim programında, manifestosunda Kürt sözcüğü geçiyor? Kürdün adını anmaktan korkanlar Kürdün demokratik hak ve özgürlükleri için mücadele bayrağını yükseltebilir mi? Kürt emekçilerin hareketine set olanlara karşı çıkabilir mi? Yerel seçimlerde Kürdü görünmez, sesi çıkmaz bir seçmene dönüştürmek CHP taktiğidir. Yalçın Yanık ve Güldes Önkoyun “Emekçinin Kürdün Sesini Yükseltelim” diyerek bu oyunu bozuyorlar.
Çünkü ezilenlerin ortak cephesinin örülmesi için azami çabayı gösterdiler. Her iki aday da son haftaya kadar adaylıklarını açıklamadı. Çünkü son ana kadar “Saray’a karşı emekçilerin kitlesel seferberliğini örelim!”, “31 Mart’ta solun ortak adaylarını çıkaralım!” çağrısının takipçisi oldular. Hiçbir akımın yerel seçimlerde Saraya, kayyum tehditlerine karşı Kürdün ve emekçinin sesini ortak ve güçlü bir şekilde yükseltmeye razı olmadığı açığa çıkınca adaylıklarını açıkladılar. “Kimse sorumluluk almıyorsa o zaman ben adayım!” dediler. Seçim çalışmalarını da ‘tanıtım amaçlı’ değil, herkesi ortaklaşmaya davet ettikleri ve kimsenin açıktan karşı çıkamadığı mücadele talepleri ekseninde yürütüyorlar.
31 Mart’ta AKP ve CHP arasında sıkışmaya mecbur değiliz. 31 Mart’ta belki İstanbul’un, İzmir’in belediye başkanını belirleyemeyiz ama 31 Mart sonrasında Erdoğan’a karşı kitlesel bir mücadelenin yolunu döşeyebiliriz. Böyle bir mücadeleyi örmenin ön koşulu Saraya karşı emekçilerin ve Kürtlerin yanında bağımsız bir çizgi belirlemek. 31 Mart’ta Yalçın Yanık’a ve Güldes Önkoyun’a verilecek oylar bu çizgide saf tutmak anlamına gelecek.