“Dünya Çapında Ekonomik Kriz ve Sosyal Devlet Hayalleri” başlıklı Temmuz ayı söyleşimizi 5 Temmuz’da 24 kişinin katılımıyla gerçekleştirdik. Söyleşide kriz göstergesi olarak gördüğümüz olguların farkları, krizi tarif edişimiz, çıkardığımız sonuçlar ve saptamalarımız üzerine duruldu.

Konuşmacı yoldaş aşağıdaki noktaları vurguladı:

Sol akımlarla bizim yaptığımız ekonomik kriz tespitleri arasındaki fark zamansallıkla ilgili bir fark değildir. Krizin göstergeleri olarak gördüğümüz olgular, krizi tarif edişimiz ve krizin sonuçlarına dair saptamalarımız sol akımlarla ayrışıyor.

Kriz olduğunu söylemek, krizin artık gizlenemez boyutta olduğunu söylemek, kapitalizmin emekçilere yoksulluktan, sefaletten başka bir şey vaat etmediğini söylemek gibi algılanıyor. Sefaletin artması, ara sınıfların ortadan kalkması vb. kapitalizm açısından bir kriz belirtisi değildir. Yoksulluk, işsizlik, sefalet, kapitalizmin olağan işleyişinin sonuçlarıdır. Kapitalizm zaten bir avuç için refahtır.

Marksist kriz anlayışı ise farklıdır. Esas olarak bu sistemin eskisi gibi gidemiyor oluşuna işaret eder ve sürdürülemez bir rejimden bahseder. İktisadi rejimin krizi sermaye biriktirenlerin eskisi gibi biriktirememesi, siyasi rejimin krizi ise yönetenlerin eskisi gibi yönetememesi anlamına gelir.

Bunun yanında kriz mutlak anlamda bir olumsuz durum ve bir çöküşle eş anlamlı olarak kullanılıyor. Ricardo ve Smith dengeye doğru giden yıkım ve çöküşten bahsederken, Marx krizin kendisinin yıkımlarla sistemin çözüm buluşu olarak yorumlar. Marx krizleri kapitalizmin nihai çöküşüne götürecek bir süreç olarak adlandırmaz. Bu fark Lenin’in Luxemburg ile polemiklerinde de görülebilir. Farklı yıkımlar farklı yeniden kuruluşları beraberinde getirir, kapitalizm krizlerde kendini yeniden kurarak çıkar.

Koronanın tetiklediği genel iflas ve durgunluk dalgası bir anda ekonominin kapanması, kısa dönem işsizliğin artması, yoksulluğun ve sefaletin artması krizin bu yanlış kavranışı dolayısıyla neoliberalizmin ve piyasacılığın krizi olarak tarif edilmektedir. Kriz böyle tanımlanınca, krizden daha az etkilenen yerler Çin, Küba vb. gibi kimi devlet güdümünün görece çok olduğu ülkeler oldu. Bu örneklerle serbest piyasa savunusundan vazgeçmek, devletin yurttaşlarına temel hakları sağlaması gerekliliği çözüm olarak sunuluyor. Sosyal devlet iyi bir şey olarak sunuluyor. Öncelikle sosyal devlet kapitalizme dışsal bir etki bir Sovyet etkisi olarak görülüyor. Kapitalistler sosyalizm tehlikesi dolayısıyla Batıdaki devrimci hareketi bastırmak için tavizler verdi deniyor. Sovyetler çökünce de bu dışsal baskı kalktı ve kapitalizm saf çıplak haliyle kaldı deniyor. Bu argüman bizi Avrupa Sosyalizmine, reformizme, sosyal demokrasiye götürür. Kapitalizmden reformlar yoluyla uzun vadeli tavizler koparılabileceği saptamalarını doğurur.

Kapitalizm aslında piyasacıdır, sosyal devletten kurtulmak ister dediğiniz zaman, liberallerin kapıldığı yanlışlara kapılıyorsunuz. Devletin sınıfsal karakterini gizliyorsunuz. Kapitalistlerin devlete hakim olması lazım ki feodal bağları yıkıp yerine zorla üretim araçlarından uzaklaştırılan modern sınıfları yaratsın. Sermaye birikimi, köylünün topraktan sürülmesi vb. sürecin başından itibaren devletin müdahalesi ile gerçekleşmiştir.

Dünyada 80’lerde başlayan özelleştirme süreci Türkiye’de 2005’ten sonra gerçekleşiyor. Bunu devletin içerisindeki sermaye gruplarının çatışması engelliyor. 28 Şubat olduktan, AKP geldikten, siyasi tablo sadeleştikten sonra özelleştirmeler başlıyor.

Sosyal devlet dediğimiz şey de kapitalist mantığın dışında bir şey değildir. Kamu mülkiyeti olarak adlandırılan şey sermayenin kısıtlanması anlamına gelmez. Kapitalistler her şeyi her zaman her yerde alıp satmaya çalışmazlar. Sermaye birikimini istikrarlı kılmak açısından da bu noktada devlet büyük rol oynar.

Krize girme eğiliminin altındaki iktisadi faktör sermaye birikimidir ve bu sermayenin artık yeni yatırımlarda eskisi kadar artı değer kazandırmamasıdır. Bu sorunun çözülebilmesi için eski sermayenin yıkılması, imha edilmesi ve yeni bir birikimin koşullarının açılması gerekir. O zaman yeni yatırımlara ihtiyacınız oluyor. Bu da büyük bir kredi mekanizmasıyla, merkezi düzenleyici olarak devletin ekonomiye müdahale etmesiyle mümkün oluyor.

Bahsedilen sosyal devlet uygulamalarının kendisi 1920lerin sonundaki buhrandan, büyük iflas dalgasından sonra kapitalist ekonominin yeniden kurulması yeni bir büyümenin başlatılması için devletin kaldıraç olmasıyla başlıyor. Yani sosyal devlet sermayenin ihtiyaçlarını çözmek için getirilmiştir. Sosyalizm sosyal devleti yaratmaz, sosyal devlet uygulamaları tam tersine yıkılmış bir devrimde kalan yöneticilerin ekonomiyi düzenleme hevesiyle giriştiği durum oluyor.

Bununla birlikte sosyal devlet ilk olarak 1930’larda başlamadı. Bismarck’ı ve Lassalle’yi nasıl açıklayacağız? 1917’de Ekim Devrimi oluyor, 1930’a kadar her yerde devrimler olurken kapitalistler korkmuyor. Sosyal devleti paylaşım savaşından sonra kendi sorunlarını çözmek için getiriyorlar. Bu sistem 1970lerde, yani Sovyetler aslında yıkılmadan önce krize giriyor. İkisinin de tasfiyesi aynı süreçle gerçekleşiyor.

Bugünkü iktisadi krizden bahsederken, bunun koronadan ötürü çıktığını düşünmemek gerekir. Hızlı bir yıkımdan sonra hızlı bir çıkış olmayacak. Korona bu krizin sebebi değil, bu krizin hızlıca görünür olmasına, bu kadar çıplak karşılaşılmasına vesile olmuştur. Asıl önemli olan 1930-45 yıkımından sonra kapitalizmin yeniden kuruluş sürecine başlaması ve 70lerin ortasından itibaren bu yapılandırmaların pozitif etkisinin ortadan kalkmasıdır. Bugün de iflas dalgaları, paylaşım savaşları vb. şeyler devrimci durum ihtimallerini de yükseltiyor. Dolayısıyla bir bütün olarak genel bir iflas dalgası ve yıkım tek tek kapitalistlerin istemediği bir şeydir.

2000’lerden itibaren bu sarsıntının gelişini görmeye başladık. 2001 kriziyle başladı ve 2008’de konut kredileri krizi üzerinden tekrar göründü. O zaman da krizi ertelemek üzerine politikalar uygulandı. Amerikan Merkez Bankasının gelecekteki artı değerlerden kredi yaratıp şirketleri satın almasının anlamı budur. Spekülatif büyüme böyle bir şeydir fakat bu krizi doğuran sebebi çözmüyor. Bu süreç çok daha büyük bir müdahaleyi gerekli kılıyor. Önümüzdeki senelerde çok daha büyük devlet müdahaleleri gerçekleşmesi kapitalistlerin çözümüdür. Bu yüzden bugün sosyal devlet neoliberalizme karşı olmaktır diyen sol akımların hepsi kapitalistlerin uzun vadeli çıkarını savunmaktadır.

Soru ve görüşler üzerine yürütülen tartışmalar sonrasında söyleşi sona erdi.