Ekim Devrimi Tartışmaları 2018 panellerinin ikinci günü “Yerel Seçimlerde Ne Yapmalı?” başlığı altında gerçekleşti. Panelde ÖDP adına Berkan Gültekin, KöZ adına Gülistan Özdemir, ESP adına Pınar Türk konuşmacı olarak yer aldı.

İlk sözü alan Berkan Gültekin şunları vurguladı:

İktidarın secimde MHP ile hareket etmemesi ‘Cumhur İttifakı’nda bir çatırdamayı gösteriyor, ama AKP – MHP ittifakına basit çıkar ittifakı değildir. 2013 yılında en büyük müttefik Gülen Cemaati ile AKP arasındaki kopmadan sonra AKP yeni müttefiklere ihtiyaç duydu. MHP emniyette ve adaletteki kadrolarıyla ve AKP’ye seçmen taşıyarak AKP’ye değnek olmuştu. Bu ittifak hem AKP’nin Kürtlere karşı savaşı yoğunlaştırmasının hem de AKP’nin Suriye stratejisinin onu derin devlet dediğimiz faşizan klikle yan yana getirmesinin sonucuydu. Secim ittifakı bunun siyasal tercümesiydi. Hem yerel seçimlerde hem de sonrasında AKP’nin MHP’ye ihtiyacı olacak. AKP tek başına toplumu konsolide edemiyor. AKP’nin oyları Erdoğan’ın oylarının gerisinde, Erdoğan da oyları MHP’den aldı. Yerel seçimlerde birliktelik yok ama daha derine inen bir ilişki var. AKP’nin büyükşehirlerde kaybetme ihtimalinden söz ediliyor. Sosyalistlerin seçim sonucuna doğrudan etki edeceğini söylemek abes olur. Ama belediyeleri AKP’den alma yönünde bir ittifak olabilir.

Seçimlerin hakkaniyetli gerçekleşeceğini düşünmemek lazım. Tekrar kayyum kozu açıklandı. Kaybedersem kabul etmiyorum dedi. Referandumda geçersiz oylar kabul edildi, YSK bunun üstünü örttü. 2019 Mart’ındaki yerel seçimlerin adil şekilde gerçekleşeceğini düşünmek iyimserliktir. Sadece devrimcilerin değil toplumun geniş kesimlerinin de düzenin siyasal araçlarına inançları azaldı. Seçimler vasıtasıyla demokratik meşruiyet yaratan sisteme inanç düşmüş durumda. Yine de insanlar bir şeyler değişir umuduyla oy veriyor. Sosyalistler bu seçimin adil ve hakkaniyetli olmadığını bilmeli ve şeffaf bir seçim için mücadele etmelidir.

Seçimlerde elimizde çok büyük bir fırsat yok. Gezi sürecinden sonra toplumda çevre, kadın, kent talanı konularında ciddi bir direniş var. Ama bir siyasal program etrafında hareket edemeyen dağınık mücadeleler bunlar.  Bir partinin çatısı altında olmayan, çeşitli STK’larda kendilerini ifade eden bireylerden oluşuyor. Meclisleşme faaliyeti bu noktada önemli bir fırsattır. Seçimler toplumun politikleştiği dönemlerdir. Yerel seçimlerin dağınık direniş eğilimlerinin meclisleşmeye dönüşmesinde önemli araç olacağını düşünüyorum. Bazı yerellerin  özgünlükleri de olabilir. Hopa gibi devrimcilerin aday çıkarabileceği yerlerde muhtarlık vs. çalışması yapılabilir.

Emekçilerin alım gücü azalıyor, ciddi bir ekonomik kriz var fakat devrimcilerin ciddi bir cevap verdiğini söylemek güç. Bu noktada aza çoğa bakmadan yerel seçimlerde hareket etmek gerekir diye düşünüyorum. İktidar sallanıyor, yerel seçimler onlar için çok önemli. Onlar bu işe yerel seçimleri kazanarak başladılar. İktidara geldikleri süreden bu yana yerel seçimlere hiç bu kadar zayıf girmemişlerdi. Oy potansiyelleri yüzde 35’lerde gezmekte. İkna gücünü yitirmiş İslamcılığa hapsolmuş bir iktidar var. Muhalefetin stratejisi ise yerel seçimlere hapsolmamalı. Meclisleşme olmalıdır.

KöZ adına konuşan Gülistan Özdemir şunlara değindi:

“Yerel seçimlere giderken sol ekonomik krizden bahsediyor. Ekonomik  kriz söylemlerinin temelinde ekonomik krizle emekçilerin harekete geçeceği, sonradan daha siyasal taleplerle sokaklarda olacakları beklentisi var. Bu beklenti yanlış. Ekonomik kriz yorumları yoksulluğa, zamların artışına vs. dayandırılıyor. Bu da Marksist bir yorum değil. Kitlelerin ekonomik taleplerle ayaklanacağı, arkasından siyasallaşacağı beklentisi hem ekonomizmdir hem de gerçekçi değildir. Türkiye’de herkesin varlığını kabul ettiği bir siyasal kriz var, kitleler zaten siyasal taleplerle sokağa çıkar halde. Biz de ekonomik değil, 12 Eylül rejiminin siyasal krizinden bahsediyoruz. Rejimin kendi dayanaklarıyla ayakta duramadığını görüyoruz. Bugünkü rejim krizi Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte Türkiye’nin yaşadığı en büyük rejim krizidir.

Rejim krizinin düğüm noktası Erdoğan’dır, solun genelinin aksine Erdoğan’ın gittikçe zayıfladığını söylüyoruz. Tek başına iktidar olamayan, MHP’ye mecbur kalan, kabinesini partisizlerden kuran, Ortadoğu’da sıkışan, ABD ile ilişkileri bozulan bir Erdoğan var. 12 Eylül rejiminin önemli bir unsuru olan TSK dahi bugün bir bütünselliğe sahip değil. Yerel seçim öncesi Erdoğan sıkışmış durumda ancak onun karşıtları da sıkışmış durumda.

Ekim devrimi ile bir paralellik kurmak gerekirse devrimci bir durum için gerekli 3 koşuldan ikisinin bugün var olduğunu söyleyebiliriz. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor; yönetilenler eskisi gibi yönetilemiyor. 2. koşul olan yönetilmek istemeyen kitlelerin eylemlilikleri ise siyasi bir özne tarafından yönlendirilemiyor, Gezi’de bunu gördük.

Türkiye’de kitleler zayıf fikri solda hakim olan parlamenterist bakış açısından kaynaklıdır.  24 Haziran yaklaşırken seçimlerde bağımsız bir tutum almaktan ziyade Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını kaybedeceği beklentisiyle hareket edildi. Yerel seçimlerde de AKP’nin geriletilebilmesi için Erdoğan’dan belediye alınması beklentisi var. Amerikancı muhalefet çizgisiyle de uyumlu hareket eden parlamenterist bakış açısı aslında solun gücünü, kitle eylemlerinin seyrini de bu yönde düzenliyor. ABD, Erdoğan’ı  kontrol edemeyeceği bir sokak hareketi yerine skandallarla, seçimlerle götürmeye çalışıyor. Bizim de bu yolların açmaza girdiğini, Amerikancı muhalefetin çizgisinin başarısızlığını teşhir etmemiz gerekir. Türkiye’de en ufak demokratik sorunun dahi iktidar sorununa düğümlendiği bir dönemde yerel seçimleri de siyasal olarak ele almamız lazım. Yerel seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. Turu olarak düşünmemeliyiz. İkinci tur olsaydı ve Muharrem İnce kalsaydı solun çoğunun İnce’yi Erdoğan’a karşı destekleyeceğini görebilirdik. CHP, AKP’nin alternatifi değildir. Amerika’nın Türkiye’deki operasyonel partisidir. Erdoğan’a karşı CHP’yi destekleme çizgisi solun bağımsız bir tutum almasının önünü keser. Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğünü kurduğunu söylemek aslında CHP’yi ehveni şer gösterir. Buna karşı bizim yapmamız gereken bağımsız bir çizgi izlemektir. Bugün sol aslına tüm tutuklamalara, baskılara, KHK’lara rağmen bitmiş değildir. HDP’yi meclis dışında bırakma çabaları amacına ulaşmamıştır. AKP karşıtı mücadeleyi büyütmek için yerel seçimlerden nasıl yararlanabiliriz? Esas olan AKP’ye karşı mücadeleyi eylemli bir çizgiyle büyütmektir. Bu da CHP’den bağımsız varlık gösterip bu varlığı yerel seçimler sonrasında sürdürmektir. Bin Umut Adayları’ndan 7 Haziran seçimlerine kadar sendeleyerek yapılmış olsa da bu çizginin gelişebildiğini gördük. Bağımsız hareketin beraberinde sokak hareketini, kitlelerin kendilerine duyduğu güveni büyütebildiğini gördük. HDP’yi meclis dışı tutma planının başarısız olduğunu gördük. Ancak sol cenahta bir seçim başarısı kazanılmış gibi bir atmosfer yok çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2. Tura kalınamadı. Bu, bağımsız tutum alınamaması ve parlamentarist bakış açısıyla Erdoğan’ı gönderme ümidiyle alakalıdır.

Yerel seçimlere ortak bir sol blokla çıkmak gerekir. AKP karşıtı bir çizgiyi onların yedek lastiği olan CHP bu mücadeleyi veremez. Biz varız diyen, AKP’yi sokakta götüreceğiz diyen bir çizgi verebilir.”

ESP adına konuşan Pınar Türk şunları söyledi:

Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği yönetilenlerin eskisi gibi yönetilemediği bir süreç olarak tarif edebiliriz. Faşist bir diktatörlük içerisinde olduğumuzu ve bir takım politik kazanımlarımızın elimizden alınmaya çalışıldığını görebiliriz. Kadın cinayetlerine karşı ve erkek söyleme karşı girişilen mücadelede, fabrikalarda var olan işten atılmalara, sendikasızlaştırmaya karşı mücadeleden görebiliriz var olan mücadeleyi. AKP’nin bir dizi sıkışmışlığını arkadaşlar tarif etti.

Kitlelerin örgütlendirilmesi ve politize edilmesi bizim asıl görevimizdir. Seçimlere giderken en önemli soru: Kitleleri nasıl seferber edeceğiz? Tek tek sol partiler bunu yapamaz, birleşik bir mücadele hattı örerek seferber edebiliriz kitleleri. Birleşik mücadele hattını örmek için adımlar var. HDP-HDK’nin örgütlediği yerel demokrasi buluşmaları var. Bu hem koşulların tartışıldığı hem yerellerde anti-faşist mücadele birliklerinin kurulmaya çalışıldığı, seçimlerden sonrasına da uzanacak bir süreçtir.

Ekonomik krize karşı krizin bedelini biz ödemeyeceğiz buluşmaları var. Bunların hepsi birer adım. Biz bir dizi salon buluşmalarıyla faşizmi geriletemeyiz. İşçilere, kadınlara, LGBTİ’ye gidemeyen her şey boşa düşer. Kitlelere gitme konusunda pasif kaldık. Israrlı bir şekilde emekçilerin kapılarını çalmalıyız. Yerel seçimlere giderken birleşik bir hattı örgütlemek, belediyeleri ve muhtarlıklara kazanmaya odaklanmamak gerekir. Bu iktidarın seçimlerle devrilemez, mücadelemiz de seçimlere endeksli olmamalı. Bizce de AKP’yi geriletmenin yolu CHP ile ittifak değildir. Ötekileştirilenlerle, halklarla buluşarak faşizmi yıkabiliriz. Tek alternatifin HDP olduğu fikriyle hareket edeceğiz.

Şunu da yok saymamalıyız: Seçimler yaşadığımız coğrafyanın bir çelişkisidir. Durum seçimlerle değişmese de halk seçimi tartışıyor. Beklentimiz yok ama adaylar belirlenirken mahallelerde semtlerde yapılan toplantılar, halkın diliyle konuşan adaylar, daha fazla kadın aday çıkartmak önemli. AKP’nin istediğini alamadığında zor aygıtlarını üzerimize salacağını görmek gerekir. Bizim yapabileceğimiz en önemli şey yerellerde mücadeleyi genişletmek ve antifaşist mücadeleyi büyütmektir.”

İlk turun ardından dinleyicilerden gelen soru ve görüşler şöyleydi:

– Berkant Gültekin meclisleşmenin önemine vurgu yaptı. Solun geneli yerel meclislerin öneminden söz ediyor ve HDK-HDP “Yerel Demokrasi Buluşmaları” düzenliyor. Meclisleşmeyi de yeterli görmüyorum. Gündemine yerel sorunları alıp merkezi sorunlara ilişkin bir hat ortaya koymadığını düşünüyorum. Bu konuda ESP’nin genel bir çağrısı var mı?

– KöZ solun seçimlerde ne yapması gerektiğine dair çağrısını açabilir.

– Erdoğan kayyum atayacağını söyledi fakat MHP’nin daha bağımsız çizgi izleyeceği, AKP’nin de Kürtlere göz kırptığı bir siyasi tabloda seçimin ertesi günü kayyum ataması bu kadar kolay mıdır?

– İttifaklar konusunda genel bir eğilim varken HDP’nin diğer sol kesimlerle birlikte aday belirlemesi söz konusu olamaz mı? Muhtarlıklar da önemli denildi, buralarda bütün sol kesimlerin ortak çalışma yürütmelerinin önündeki engel nedir?

– Yerel seçimlerde adayları belirleyecek ön seçim hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Sokağı hareketlendirmek için ciddi bir potansiyel var, Gezi de 7 haziran da bunları gösteriyor. Sorun kitlelerin sokağa çıkmaması mı yoksa sokağa çıkan kitlelere solun bir çözüm sunamaması mı?

– Faşizmden bahsederken HDP’nin aldığı yüzde on anımsanacak bir kesim midir?

– ESP’ye: En güçlü aday Demirtaş iken en geç deklare edilen o oldu. Antifaşizan bir birlikten söz ederken sol blok gibi bir çağrının yükseltilmemesinin sebebi nedir?

– HDP’nin meclisteki varlığı, Kobane olayları vs. Solun gücünü gösterirken HDP köklü bir ittifak aramıyor. KöZ 3 koşuldan bahsetti. Devrimin koşulları varsa bu topraklarda eksik olan nedir?

– ESP kurulurken faşizm çözülüyor deniliyordu şimdi tekrar faşizm tesis ediliyor kazanımlarımız geriliyor diyorlar. Tabi ki egemen olmadıkça köklü kazanımlar korunamaz. Faşist diktatörlük rejim değişikliği olmadan tesis edilir mi? Anti-faşist cepheyi ESP mi kurma yönünde irade gösterecek?

– Seçimler işçi sınıfına sesimizi duyurmaya elverişliyken, herkesin gündemindeyken seçimlerin çok önemli olmadığı söyleminin sebebi nedir?

– ÖDP için sol blok nasıl olabilir?

-Bütün konuşmacıların seçimlerde izlenmesi gereken çizgi ve CHP ile ilişkilenme konusundaki görüşleri?

-Ekim Devrimi 2019 yerel seçimlerine ışık tutar mı? KöZ sol güçlü olduğu için kitle sokağa çıkmıyor dedi. Sol sokağa çıkmayın mı diyor sokağa çıkanlara duvar mı örüyor bunu açabilir mi?

Konuşmacılar ikinci turda sorulara su şekilde cevap verdiler:

Berkant Gültekin:

Sol içinde CHP haddinden fazla tartışılıyor. Bizim esas geriletmemiz gereken AKP. CHP soldan sağa sürekli sallanan bir parti, tek bir CHP’den bahsedemeyiz. Şu anki CHP’nin dümen suyuna girmek tabi ki bir çıkış olamaz. Çünkü kendisinin bir adım attığı yok. Ama sanki CHP iktidarmış gibi konuşursak AKP’yi görmezden geliriz. Biz meseleye ilkesel bakmalıyız, ilkelere yakınlaşırsa bir ortaklık yerel veya ulusal düzeyde kurulabilir.

Bağımsız devrimci hat anti emperyalist, ulusal veya uluslararası herhangi bir güce dayanmayan, laikliğe sahip çıkan, kültürel meselelere yabancı olmayan sınıfsal bir hattır. İçinde bulunduğumuz süreçte solun farklı yerlerde durup farklı yerlere taş atması daha iyi olabilir.

Yerel seçimlerde sol bir ön seçimle kendi adayını çıkarmalı. Meclisleşme siyasi partilerin yan yana gelip meclisleşmesi değil, direniş eğilimlerine girip politize edecek bir süreç. Bu başarılır mi bilemeyiz ama bize görünen çıkış yolu burası. Toplumdaki muhalefet siyasal hareket haline gelmiyor. Örneğin Gezide sokağa çıkanları bu meclislerde toplamak lazım.

Sol birlik bana inandırıcı gelmiyor. Toplumun karşısına bu iddiayla çıkıp yenilmek daha kötü. Zaten bir araya gelebilenler geliyor. Ama zorlamak çok mantıklı değil. Farklı öncelikleri var solun. Ama aynı noktaya hücum ediliyor farklı noktalardan olsa da.

Gülistan Özdemir:

Bağımsız hat 24 Haziran baskın seçim olduğu için kurulamadı dendi. Yerel seçimlerde ise böyle bir durum söz konusu değil. Ki yerel seçimlerin tarihini de değiştiremiyor Erdoğan. Peki sol blok halinde giriyoruz demek için ne bekliyor? Öncelikle bir sol birlik değil sol bloktan bahsediyorum altını çizmek lazım. Yerel seçimlere sol blok olarak giriyoruz, adaylarımızı da halk toplantılarıyla belirliyoruz demenin önünde bir engel yoktur. Böyle bir bağımsız tutum solun “biz varız” demesi anlamına gelir. Beklenen ise CHP’nin tutumu. Onun tutumuna göre HDP, HDP’nin tutumuna göre solun geri kalanı bir tutum oluşturacak. Yerel seçimler için böyle bir bağımsız tutumun alınamadığı ortadadır. Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bu şekilde oldu. ÖDP’nin içinde olduğu BHH’nin sol birlik oluşturma çağrısı vardı ve HDP’yi kapsamıyordu. Biz bu toplantılara katılmıştık ve HDP’nin içinde olmayacağı bir sol bloktan bahsedilemeyeceği ve güçlü bir şey yapmak gerektiğini vurgulamıştık. Meclisi AKP’ye vermemek için HDP’nin içinde  olduğu bir blok kuralım demiştik. Cumhurbaşkanı adayı olarak da isim bellidir Demirtaş demiştik ve ÖDP Demirtaş’ın olmaması gerektiğini söylemişti.

Bugün de gelin toplanalım belediye başkanı adayımızı belirliyoruz desek -ki Gezi’den forumlardan tecrübelerimiz var- aday kazanamasa bile bizim için başlı başına bir kazanım olur. Beklemek ise muhalefet sahnesini CHP’ye bırakmak olur. Berkant arkadaş eleştirdi CHP’yi tartışmayı. Doğru, ben de Erdoğan rejim krizinin düğüm noktasıdır dedim. Biz isteyelim ya da istemeyelim yerel seçim , kadın sorunu, mahallelerdeki sorunlar hepsi AKP ve Erdoğan’da düğümleniyor. Buna rağmen neden biz CHP’ye ilişkili konuşuyoruz?  Çünkü CHP’yi AKP’nin götürülmesindeki bir engel. Bir benzetme yapmak gerekirse Şubat devriminden sonra Kornilov harekete geçtiğinde Bolşevikler önce Kornilov sonra Kerensky,  tüm iktidar Sovyetlere dedi. Kerensky’i devirebilmek için biz Kornilov’u devirmeliyiz dediler. Bugün AKP karşıtı mücadelenin başarıya ulaşması için CHP karşıtı mücadele sol içerisinde önemlidir. Bu mücadelede başarılı olmazsak AKP karşıtı mücadelede başarılı olamayız.

Biz AKP’nin zayıfladığından saldırganlığının da bundan kaynaklandığını söylüyoruz. AKP 7 Haziran’da tek başına iktidar olamadığından en saldırgan politikaları izlemeye başladı ancak 1 Kasım’a gelirken politikaları aynı şiddetle sürdürdüğünü söyleyemeyiz çünkü bunları sürdürmek de güç isteyen bir şey. Kayyum atamaya gücü olduğu kesin olmadığı gibi bunu kolaylıkla hiçbir tepki görmeden gerçekleştirebileceği de kesin değildir. Böyle bir siyasi kriz varken daha çok şey yapılabilir; ancak Gezi’de hiçbir ortak noktada birleşmeyen siyasetlerin Gezi’nin bitirilmesi gerektiğine dair fikirde birleştikten sonra,  Ankara katliamının ardından sükunet çağrısı yapıldıktan sonra evlerine yollanan kitleyi bir daha sokağa çıkarmak kolay olmayacaktır. Solun bağımsız çizgi yürütmemesi bunun önünde engeldir.

Yerel seçimlerin AKP sorunundan bağımsız ele alınıp kısmi sorunlara düğümlenmemesi gerekir. Örneğin mahallede bir muhtarlık çalışmasına başladık. Daha güçlü bir muhtarlık çalışması için adaylar ön seçime girsin, mahalle meclisleri kurulsun ve muhtarlık bu kararların icra mercii olsun,  muhtarlık bir geçim kapısı olmaktan çıksın gelirlerini meclise bıraksın, muhtarlığın işleyişleri şeffaf olsun gibi noktaları öne çıkarıyoruz. Hizmet, katılımcılık gibi vurgulardan imtina ediyoruz. Bugün muhtarların kendisi dahi politik bir sorundur, AKP’nin kendisi muhtarları politikleştirmiştir. Seçimlerde “Beştepe’nin değil mahallenin muhtarı” vurgusunu öne çıkaran politik bir çalışma ezilenlerin lehine olur.

Bugün sorun yığınların harekete geçmemesi değildir. HDP bağımsız bir çizgi izlerse CHP’den hatta AKP’den kopartacaklarımız vardır. Ancak önemli olan mahallelerde ilmek ilmek örülecek bir çalışma değil net bir tutumu bu kitleye göstermektir. Muhalefeti değil iktidarı hedefleyen bir çizgiyi savunmaktır. Böyle bir iktidar mücadelesi ise var olan iktidarı devirecek bir parti olmadan verilemez. Bizim için de esas sorun Erdoğan’ın nasıl ve kim tarafından götürüleceğidir. Bugün bu görevi üstlenen bir parti yoktur ve bunu yaratmak esas görevdir. Sol blok çağrımızın altında da buna yönelik adımlar yatar.

Pınar Türk:

CHP ile ittifak meselesini gündemleştirmek gibi bir derdimiz yok. Biz HDP’nin içinde yerellerde bir mücadele yürütüyoruz.

Kayyum meselesinde şunu da söylemek gerekir. Erdoğan Kürt hareketinin güçlü olduğu bir yerde bunu yaptı. Simdi de kayyum demesinin sebebi halka korku salmak. Bunu yapıp yapamayacağı bizim örgütlülük düzeyimize göre değişir.

Sol sosyalistlerle ittifak ve adaylık meselesine gelirsek, ancak HDP bileşeni olarak konuşabiliriz ama HDP kimliğiyle gelmedim buraya. HDP’nin içerisinde de farklı düşünceler var. Bir ön seçimle adaylıkları oluşturmak bizim için de önemlidir. Ama HDP-HDK pek çok dernek ve kurum ile görüşüyor. Görüşlerini alıyor adayların belirlenmesi ve siyaset tarzının oluşturulması bakımından.

Bizce anti-faşist mücadele halkın birliğini oluşturma meselesidir. Bulunduğumuz yerlerde bunu oluşturmaya çalışıyoruz. HDK’nin oluşturduğu yerel meclislerde de yapılabilir.

ÖDP’nin tutumu Kürt meselesine bakışıyla alakalıdır. HDP kapısını herkese açmıştır ama HDP ile  yan yana görünmekten çekinilmesi Kürt Özgürlük Hareketi’ne bakışla ilgili bir meseledir.

Sandıkların korunması, YSK’nın tutumu önemli meseleler.  O yüzden bugün seçimlerin tek araç olmadığını vurguluyoruz. Kitleler de seçimlerden ümidi kesmiş değil.  AKP’nin belediyeleri kaybetmesi bizim açımızdan önemli olur.

Biz kurulurken de faşizm çözülüyor diyorduk ama bugün de diyoruz. 15 Temmuz’dan sonra devletin kendi içindeki güvensizliği açığa çıkardığı ama bir yandan da bunun kitlelere saldırı olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Yani faşizm kendini yeniden örgütlüyor.

Ekim Devrimi ile bugünkü durum tabi ki belli başlı bakımlardan farklılık gösteriyor. İzlenecek yol aynıdır. Halk hareketi, halkın örgütlenmesi bunlar geçerliliğini koruyor.

İstanbul’dan Komünistler