1. DERS: Karaburun’da Ekonomi Politik Okulu kapsamında gerçekleştirilen ‘Türkiye’de Rejim ve Rejim Değişimi Tartışmalarının Ekonomi-Politiği’ başlıklı derse katıldık. Ali Rıza Güngen ilk iki dersteki sunumları gerçekleştirdi.

İlk gün Ali Rıza Güngen, Türkiye’de rejim biçimi değişikliği sürecinin 2007 yılındaki referandumla başladığını, bu sürecin 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimleri dönemeçlerinde nihayete erdiğini söyledi.

İlk gün bu rejim biçimi değişikliğinin iktisadi bir altyapısı olduğundan bahsetti; 2008 ekonomik krizinin Türkiye gibi ülkelere yabancı sermaye akışını yavaşlattığını, ülkeyi bir ekonomik krize sürüklediğini ve olası bir ekonomik krize karşı rejim değişikliği sürecinin başladığını iddia etti. Finansal riskin toplumsallaştırılmasının daha otoriter ve baskıcı bir yönetimi gerekli kıldığını, hane halkı borçlanmasının yükselmesinin baskıcı bir rejimi gerekli kıldığını ifade etti.

Biz iki soru yönelttik. 2013’ten beri kur artışına bağlı bir kriz tespiti yapılmasına rağmen beklenen ekonomik krizin bir türlü çıkmamasının bu analizi revize etmeye yeterli olup olmadığını sorduk. İkinci olarak yabancı sermayenin Türkiye’den daha da büyük bir hızla çekileceği iddiasının 2008’de başlayan ABD merkezli ekonomik krizin FED’in faizlerde yaptığı ince ayarlamalarla aşılabileceği saptamasına dayanıp dayanmadığını, bu bağlamda 2008 krizinin aşılıp aşılmadığı konusunda ne düşündüğünü sorduk. Ve anlatıcının önerilerinin TÜSİAD’ın yaptığı, mali politikaya güvenin arttırılması, merkez bankasının bağımsızlığı gibi vurgulardan ne gibi farkı olduğunu sorduk.

Anlatıcı, kendisinin önerilerinin TÜSİAD’ın yahut AKP’nin ekmeğine yağ süremeyeceğini çünkü onların yapamayacağı işçi denetimi gibi önerileri savunduğunu söyledi. Panelden sonraki tartışmada da Türkiye’de karanlık bir döneme geçişin tamamlandığını 2013-2016 arasında kitle hareketindeki yükselmenin de bir parantez olarak kapandığını düşündüğünü söyledi. Biz de Türkiye’de bir istikrar döneminin oluşacağına ilişkin herhangi bir emare bulunmadığı gibi tersine siyasal istikrarsızlığın devam edeceğine ve rejim krizi diye tarif ettiğimiz sürecin sonucu olarak belirttik. Bu bağlamda ekonomik kriz beklentisiyle pasifizme düşmek yerine siyasal krizin devrimci çözümüne odaklanmak gerektiği vurgusu yaptık.

2. DERS: İkinci oturumda anlatıcı, rejim biçimi değişikliği olarak tarif ettiği durumun ekonomi politiğinden ziyade politik göstergelerine işaret etti. İlk olarak rejim biçimi ile devlet biçimi arasında bir ayrım yapmak gerektiğini ve Türkiye’de rejim biçiminin değiştiği ama devlet şeklinin değişmediğini iddia etti. Rejimin devlet aygıtı içindeki kurumlar arası hiyerarşi ve devlet erkleri arasındaki ilişkiyi tarif ettiğini ve bunun değişiminin 2007’de başlayıp ve 2018 Haziran’da tamamlandığını söyledi. Devlet biçimi değişikliğinin ise devletin sermaye birikimine müdahalesi ve devletin vatandaşla olan ilişkisiyle açıklanabileceğini ve burada henüz tam bir değişimin olmadığını belirtti.

Etkinliğe katılan komünistler olarak şu soru ve görüşleri dile getirdik: Rejim biçimi değişikliğinin tamamlandığı iddia ediliyorsa bunun seçim referandumu gibi yollarla yapılabildiğini iddia edilmiş olunduğunu ve bunun marksist olmadığı gibi doğru da olmadığını söyledik. Bu bakış açısıyla sosyalizmin de seçim ve referandum düzenlemek gibi düzen içi yollarla gelebileceğini iddia edilmiş olunacağını belirttik. AKP’nin yekpare bir parti olmadığına dair emareleri sıralayarak rejimi bu şekilde değiştirme kapasitesi olup olmadığını sorduk. Başka bir sorumuz da yeni bir anayasa yapılmadan, anayasadaki kısmi değişikliklerle yeni bir rejim biçimi geldiğinin iddia edilip edilemeyeceği oldu.

Panelist sorulara çok detaylı cevaplar vermedi. Devlet biçiminin hala değişmediğini açık uçlu olduğunu belirtti. Ama parlamentonun işlevsizleşmesi ordunun etkisizleşmesi, 2014’te anayasasının rafa kaldırılmasının rejim biçimi değişikliği olarak görmek gerektiğini düşündü.

3. DERS: Rejim değişikliği tartışmalarının ekonomi politiği başlıklı dersin 3. oturumunda Menderes Tutuş sunum yaptı. Menderes Tutuş bir önceki oturumda devrimci özne inşasıyla yeni bir rejim inşasını iç içe anlatmaya çalıştığını vurgulayarak söze başladı. Kamu gücü ve zor aygıtının işlevinin ve misyonunun neler olduğunu sıraladı. İlkin terörün ve savaşın süreklileştirmesi ve toplumsal bir terör rejiminin genelleştirmesi olduğunu söyledi. Kontrgerillanın rejimin tarzına rengini verdiğini, sistemin tamamına kontrgerillanın yedirildiğini belirtti. İkinci olarak düzenin pasifizm yaratacak bir ideolojik hegemonya kurmaya yarayacak kara propagandasının altını çizdi. Üçüncü olarak kısmi refah ve sisteme eklemlemenin kamu gücü ve zor aygıtının işlevi olduğundan söz etti. İktidarın sürekliliğinin ancak bu görevleri yerine getirmesiyle mümkün olduğunu vurguladı. Fakat rejim değişikliğini oldu bitti olarak görmemek gerektiğini, mesele böyle ele alınırsa devrimci öznenin görmezden gelineceğini söyledi. İktidarın önünde sermayeyi ekolojiden topluma her yere sızması, halkın proleterleşmesi, iktidarın kişiselleştirilmesi gibi görevlerin olduğundan bahsetti. Fakat devrimci öznenin, bir hareket yatağının, bu dinamizm varlığının rejimin inşasına engel olduğunu söyledi.

Etkinliğin soru cevap kısmında söz alıp sunumda bahsedilen devrimci öznenin (konuşmacı bunun yerine kimi zaman hareket yatağı tabirini kullanmıştı) konuşmada işaret edildiği gibi kadın, işçi, ekoloji gibi kısmi hareketlerle mi ilgilenmesi gerektiğini mi yoksa işaret edilen kriz durumunda herkesi buluşturan siyasal bir hedefe mi odaklanması gerektiğini sorduk. Örneğin bu hareketin 24 Haziran seçimleri gibi yakıcı bir başlıkta tutum belirlemekte uzun süre kararsız kaldığını ve yaklaşan yerel seçimlere dair de bağımsız bir hat tarif etmekten yoksun olduğunu vurguladık. Siyasal süreçlerde bağımsız bir yön tarif edebilmenin ve somut olarak bir düzen partisi olan CHP’ye yedeklenmekten kopmadığını söyledik. Bunun dışında Erdoğan’ın aslında uzun zamandır beri bir gerileme içerisinde olduğu ve siyasal gelişmelerin bir rejim inşası olarak değil ancak gerileyen bir gücün sıkışmışlığı olarak kavranabileceğini söyledik.

Konuşmacı bu sorulara doğrudan cevap vermedi. Dersin sonunda gazetemizin son sayısında yayınlanan “Siyasi Krizin Üstünü Örtmek İçin Koparılan Ekonomik Kriz Yaygarası” başlıklı yazıyı çoğaltıp dağıttık.