(Karaburun Bilim Kongresi haberlerinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz: Komünistler Karaburun Bilim Kongresi’ne Katıldılar)

4 Eylül 2018’de gerçekleşen faşizm konulu 4. ve nihai derste konuşan Barış Yıldırım, daha önceki sunumlarında belirttiği görüşlerini kısaca yineleyerek tarihte faşizmin nasıl tanımlandığını anlattı. Sonrasında Mahir Çayan’ın açık faşizm/gizli faşizm kavramsallaştırmasını özetleyen konuşmacı, kendisinin de bu tezi olumladığını belirtti ve aynı kavramlaştırmaya dayanarak 1950’den beri Türkiye’de (AKP dönemi de dahil olmak üzere) faşizmin hüküm sürdüğünü savladı. Söz alan ikinci konuşmacı Dinçer Demirkent, bugüne kadar Türkiye’de egemen rejimle alakalı gelişmeleri özetledikten sonra Barış Yıldırım’a katılmadığını, yaşanmakta olanın 12 Eylül rejiminin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerinin devamı niteliğinde olduğunu ifade ettikten sonra yine de bugünkü durumu bir ara rejim olarak gördüğünü ve gittiğimizin istikametin belli olduğunu, bu istikametin de faşizm olduğunu belirtti. Bu vargısını artmakta olduğunu savladığı paramiliter örgütlenmelere ve toplum üzerinde giderek artan devlet baskısına bağladı.

Konuşmacılardan sonra söz alan bir yoldaş, konuşmacıların dile getirdiği ‘güçlenen iktidar’ tezine katılmadığını örnekler vererek yanlışladı. Erdoğan güçlü olsaydı partili olmayan kişileri kabineye almak zorunda kalmasının, MHP ile koalisyon kurup ipleri bu partinin eline vermesinin, TC tarihindeki en güçlü sol oluşum olan HDP’nin bunca engellemeye rağmen Meclis’e güçlü bir biçimde girebilmesinin ve daha birçok başka etkenin iktidarın gücüne değil güçsüzlüğüne işaret ettiğine vurgu yaptı. Yoldaş ayrıca 1971 kopuşunu sağlayan devrimci güçlerin (hatalı da olsa) faşizm tespiti yaptığını ama bu tespitin devamında getirdikleri ‘faşist iktidarı yıkacağız’ belirlemesinin ilerici bir belirleme olduğunu; bugün ise ‘faşizm geldi, bunlarla mücadele etmeye gücümüz yetmez’ yanlış belirlemesinin gerici/ekonomist bir yaklaşım olduğuna dikkat çekti.

Söz alan biri her şeye faşizm demenin faşizm kavramının içinin boşaltılmasına hizmet ettiği notunu düştü.

Daha sonra söz alan bir yoldaş, Dinçer Demirkent’in rejimi 12 Eylül rejimi olarak tarif etmesine katıldığını, ancak rejimin kimi anayasa değişikleriyle değiştiğini/değişebileceğini ve faşizmin tedrici olarak gelebildiğini söylemenin doğru olmadığını ifade etti. Yoldaş ayrıca sürmekte olan rejim krizinin darbe dinamiklerini körüklediğini, fakat siyasi krizin burjuvaziye mensup taraflarının böyle bir güçleri olmadığını, böyle bir durumda rejim değişikliği veya faşizmin geleceğinden bahsetmenin yanlış olduğunu vurguladı. AKP/RTE’nin güç kaybetmekte olduğuna vurgu yapan yoldaş, mevcut olanın zayıfladıkça şiddeti arttıran baskı ve zor yoluyla varlığını sürdürmeye çalışan bir iktidar olduğunun altını çizdi. Yoldaş sözlerine, Barış Yıldırım’ın yaptığı gibi her şeye faşizm denmesi durumunda burjuva demokrasisi olarak nitelenebilecek bir olgunun söz konusu olamayacağını ekledi.

Söz alan Mücadele Birliği’nden bir devrimci, yoldaşlarımızın tespitlerine katıldığını belirterek bu kadar faşizmden söz edilen bir etkinlikte iktidara karşı nasıl bir savaşım verilmesi gerektiğinden söz edilmemesini protesto ettiğini de belirtti.

Söz alan bir akademisyen Dinçer Demirkent’in paramiliterleşme vurgusunun önemli olduğunu ve bunun faşizme kayışa bir gösterge oluşturduğunu savladı.

Söz alan bir başka akademisyen küresel ekonomi üzerine çalıştığını belirterek dünyada artan faşizan ve otoriter eğilimlerin küresel sermayenin Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerden çekilmekte oluşuna bağladı. Bu akademisyene yanıt vermek için söz alan bir yoldaş, yaşanmakta olanın gelişmekte olan ülkeler krizi değil, gelişmiş ekonomilerin ve bunların oluşturduğu hegemonyanın güçsüz düşmesi ile bağlantılı olduğunu belirtti. Küresel ekonominin eskiden yöneticisi durumunda olanların artık bunu başaramadığını ve tüm gelişmelerin bununla bağlantılı olduğunu ifade etti. Türkiye’nin yaşadığı söylenen ekonomik gelişmelerin bunun bir sonucu olduğunun altını çizdi.

Söz alan bir başka yoldaş ise paramiliterleşme savlarının doğru olmadığını ifade ederek, bu konuda birkaç sav dışında veri bulunmadığını, paramiliter ve yaygın bir örgütlenmenin söz konusu olmadığını; Erdoğan’ın böyle bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilecek kudret ve nitelikten yoksun olduğunu ifade etti. 15 Temmuz darbe girişimi esnasında ordunun büyük bölümünün olan biteni izlemekle yetindiğini ifade eden yoldaş devlet kurumlarına sahip çıkamayan, onları yönetemeyen bir iktidar olduğuna vurgu yaparak, paramiliterleşme savlarının içinin boş olduğunu ve bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde güçlü Tayyip yalanına/efsanesine hizmet ettiğini vurguladı. Son üç yılda iktidarın katlettiği insan sayısının 12 Eylül’ün ilk üç yılında katledilen insan sayısından fazla olduğunu belirten yoldaş, buna rağmen ülke tarihinin en güçlü sol partisinin tüm engellere rağmen Meclis’te olduğunu, Karaburun’da rahatlıkla iktidarın nasıl yıkılacağının tartışılabildiğini ifade etti ve etkili faşist bir yönelim olsa bunların mümkün olmayacağını anlattı. Konuşmacı Dinçer Demirkent yoldaşın belirttiklerini mantıksız bulmadığını belirtti.

Faşizm dersleri boyunca ilgi çekici bir durum da, derslere (komünistlerin birliğini savunanlar dışında) katılan çoğu sol örgütlerde ve/veya akademide örgütlü dinleyicilerin önemli bir bölümünün tartışmaktan çok bilgilenmek için bu etkinliğe katılıyor olmasıydı.