28 Haziran’da İzmir’de gerçekleştirdiğimiz 14 kişinin katıldığı “mafya ilişkileri, devlet ve suikastler” konulu söyleşide HDP’ye yönelik saldırılar, bu bağlamda Deniz Poyraz’ın katli, Sedat Peker’in konumu ve devlet erkinin durumunu konuştuk. Söyleşide sunum yapan yoldaş Deniz Poyraz’ın katledilmesine verilen halk tepkisinin önemli ve anlamlı olduğunu belirterek asıl üzerinde düşünülmesi gerekenin bu cinayetin kimin işine yaradığı olduğunu vurguladı. Bu cinayetin ne AKP ne de MHP’nin elini güçlendirmediğini belirten yoldaş, aynı sorunun Sedat Peker adlı mafya eskisinin durumu için de sorulması gerektiğini, Sedat Peker’in açıklamalarının Millet ittifakının izlediği siyasete uygun olduğunu ifade etti.

Hakkında kapatma davası açılmış ve sürekli iktidarın saldırıları ve baskısı altındaki HDP’nin bu duruma karşı duracak ve dengeleri bozacak güce sahip olmasına rağmen bu gücü uygulamaya sokmamasının da Millet ittifakı’nın işine geldiğini belirten yoldaş, DİSK’in kapatılması için 1970’te açılan kapatma davasına verilen kitlesel tepkinin yol açtığı 16-17 Haziran İsyanı’nın söz konusu kapatılmayı engellettiğine, benzer bir şekilde başlatılan başkaldırı ile Kobane’nin düşmesinin engellendiğine, bu bağlamda HDP’nin sürekli sokaktan uzak kalmasının onun Amerikancı Millet ittifakı ile geliştirdiği ortaklık stratejisine hizmet ettiğine dikkat çekti. Millet İttifakı’nın sokaktan kaçınarak AKP’yi 2023 seçimlerinde yenme bahanesini öne sürdüğünü belirten yoldaş, bu durumun ise Türkiye’de en büyük devrimci kitleye sahip olmakla birlikte Millet İttifakı’ndan bağımsız bir siyaset belirlemek istemeyen HDP’nin ataletinin temel nedeni olduğunu, bu yüzden HDP’nin başta AKP olmak üzere düşmanlarının elini güçlendirdiğini vurguladı.

Sunumun ardından söz alan bir işçi arkadaş Tunç Soyer’in Deniz Poyraz cinayeti hakkında yaptığı ‘bu hepimize bir saldırıdır’ açıklamasının doğru olmadığını, asıl saldırılan kesimin HDP’li Kürtler olduğunu, bunun ise HDP yönetimi tarafından görmezden gelindiğini belirtti. Söz alan bir başka arkadaş da reformist solun Filistin söz konusu olunca mangalda kül bırakmadığını, fakat aynı şekilde işgal altında olan ve halkı ezilen Kürdistan söz konusu olunca suspus olduğunun altını çizerek, HDP’nin bu duruma fiîlî olarak karşı durması gerektiğini, diğer türlü kitle desteğini riske atacağını belirtti. Söz alan yoldaş, HDP’nin parlamentarist bir parti olduğunu, devrimci bir parti olmadığını ve doğal olarak parlamentocu bir çizgi takip ettiğini, ne var ki bu durumun HDP’nin bağımsız bir siyaset izlemesinin önünde engel olmadığını, HDP’nin daha güçlü ve halkı ile daha iç içe bir siyaset izlemesinin onu ve mücadelesini büyüteceğini, bunun için de temel koşulun Millet ittifakı’ndan koparak bağımsız bir siyaset izlemek olduğunu dile getirdi.

İzmir’den Komünistler