Lenin 1924’te “Proleter Devrimi” dergisinde yayımlanan yazısında “Grevler savaşın kendisi değil, bir savaş okuludur; grevler mücadelenin sadece bir yönü ve aracıdır” hatırlatmasını yapmıştı. Bu, kağıt üzerinde fikir birliğine varılan bir görüş olsa da, hatta herkes devamlı grevlerin politik anlamının unutulmaması gerektiğinin altını çizse de gerçekte bir grev söz konusu olduğunda pusulanın kolayca şaştığına şahit oluyoruz.

Bu kargaşa hizmet sektörü söz konusu olduğunda daha da büyüyor. Günümüzde hizmet sektörü hem büyüklüğüyle, hem ürettiği hizmetin kimi zaman hayati önem taşımasıyla hem de kimi coğrafyalarda en proleterleşmiş kesimlerin, göçmenlerin, kayıt dışı çalışan işçilerin kendilerine yer bulabildiği tek sektör olmasıyla öne çıkıyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da hizmet sektöründe grevlerin nasıl olması gerektiği üzerine düşünülen bir konu haline geliyor.

Bu soruyu yanıtlamak için önce hizmet sektörünün kapsamını belirleyerek başlamalıyız. Hizmet dendiğinde akla ilk olarak temizlik, gıda sektörü çalışanları, servis ve teslimat elemanları gelir. Onların yanı sıra kamu kurumlarında hizmet veren sağlık çalışanları, belediye işçileri de bu kapsamda değerlendirilebilir. Benzer şekilde eğitim kurumlarında öğretmen veya personel olarak çalışanlar da buna dahil edilebilir. Yani aslında gündelik hayatın düzenlenmesini, sürmesini sağlayan işlerin çoğu hizmet sektöründe çalışanlar tarafından karşılanmaktadır.

Hizmet sektörü çalışanları grev, direniş veya başka bir eylemli hareket başlattıklarında hem grev yapanların hem de genelin aklına gelen ilk yöntem iş bırakmak, iş yavaşlatmak veya çeşitli yöntemlerle yapılan işi veya verilen hizmeti sabote etmektir. Bu yöntemin etkili olduğu düşünülür çünkü marketlerde, bakkallarda, lokantalarda çalışanlar iş bırakınca insanlar yiyecek yemek bulamayacak, temizlik işçileri çöpleri toplamayı bıraktığında evlerde, mahallelerde çöplerle beraber hastalıklar da birikmeye başlayacak, fabrikalarda temel ihtiyaçların üretimi duracak, hastalar ve yaşlılar sağlık hizmetlerini alamayacak ve ortada kalacak, evde bakıma muhtaç olanlar bakıcısız kalacak ve bu sayede bahsi geçen hizmet sektörü çalışanlarının ne denli hayati bir rolü olduğunu herkes açık seçik görmüş olacaktır.

Oysa bu anlayış “hizmet verme”, “hizmet sektörü” gibi kavramların sınıflı toplumda ortaya çıkmış kavramlar değilmiş gibi anlaşılmasının bir sonucudur. Gündelik hayatın organize edilmesinin en önemli araçlarından biri olan hizmet sektörü tamamıyla sınıflı toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan, sermayenin çıkarlarını koruma kaygısıyla dizayn edilmiştir. Gerek hizmetin veriliş şekli ve kuralları gerekse hizmet alanla verenler arasındaki ayrım bunun en iyi göstergesidir.

Yani biz bugün “halk için” veya “kamu yararına” hizmet üreten bir hizmet sektöründen değil “Sınıflı toplumda sermaye çıkarlarına göre hareket eden hizmet sektörü”nden bahsedebiliriz. Bu şekilde bir tanımlama yapıldığında da akla her zaman zengin evlerin temizliğini, yemeğini yapanlar gelmemelidir. Aksine halkın en geniş ve yoksul kesimlerine hizmet vermeyi amaçlayan kurumlar bu düzenin asıl kurumsal temsilcileridir. SSK, devlet hastaneleri, devlet okulları vb. kurumlar ücretli emeğin devlet tarafından gasp edilmesi yöntemi olan vergiler veya primlerle çalışmaktadır. Sosyal devlet veya kamu yararı diye sunulan şey emekçilerden alınan haracın karşılığının -üstelik sermayenin kanunlarına göre- geri verilir gibi yapılmasından başka bir şey değildir.

Dolayısıyla bu sektörlerde çalışanların iş bırakması sistemin kendisini değil hizmet alan kesimi zora sokacak, grev yapan emekçilere de hiçbir siyasi güç sağlamayacaktır. Komünist bir bakış açısıyla grev ancak bu düzenin kurguladığı hizmet kurallarının ters yüz edilmesiyle mümkün olur. Başka bir deyişle hizmet sektöründeki grev hizmet alanlara değil hizmeti organize eden kuruma zarar vermeyi hedeflemelidir. İşi bırakmayı değil sistemin kabul etmediği şekilde, kapasitesinin üstünde, para almadan, sigortaya bakmadan, gerçek bir “kamu hizmeti” gibi hareket etmektir. Sistemi felç edecek ve grevin asıl gücünü gösterecek olan yöntem budur.

Komünistlerin bakış açısına göre hizmet sektörü grevlerinin nasıl işleyeceği birkaç örnekle somutlanabilir. Öğretmenler iş bırakmak yerine okul ücretlerini ödeyemeyen öğrencileri sınıflarına almalı, müfredatın dışına çıkmalıdır. Kürdistan’daki bir öğretmen öğrencileriyle Kürtçe konuşmalıdır. Sağlık çalışanlarının hasta bakmayı bırakarak değil ücretsiz ve kapasite üzerinde hasta bakarak, ilaçları hastalara ücretsiz dağıtarak, kaliteli malzeme ve araçları yoksul hastalar üzerinde kullanarak greve gitmeleri gerekir. Temizlik işçilerinin çöpleri toplamaması değil, toplayıp o çöplerden uzak yaşamak isteyen zengin mahallelere atması, yoksul mahalleleri ise normalden de daha temiz tutmaya çalışması bir yöntem olabilir.

Toplumsal İş Bölümü ve Hizmet Sektörü Grevi

Hizmet sektöründe bu tarz bir grev anlayışı benimsemenin toplumsal iş bölümü açısından da anlamı vardır. Sınıflı toplum düzeni her şeyden önce kafa-kol emeği arasındaki ayrıma dayanır. Çöp toplayanlardan tamircilere garsonlardan gıda sektörü çalışanlarına hizmet sektöründe çalışanların çoğu toplumdaki kafa-kol emeği ayrışmasının kol emeğini icra edenler arasında yer almaktadır.

Elbette kafa-kol emeği arasındaki ayrım ve hiyerarşinin ortadan kalkması komünist bir toplumda tamamen mümkün olacaktır. Ancak komünist siyaseti benimseyenler bu ayrımı yaratanın sınıflı toplumun ta kendisi olduğunun altını çizmeli, bu ayrıma da karşı propaganda yapmalıdırlar.

Dolayısıyla hizmet sektörü grevi bu iş bölümünü de yok saymaya, baş aşağı etmeye çalışmalıdır. Günlük hayatta herkesin ihtiyaç duyduğu işlerin kafa-kol emeği ayrımına dayalı iş bölümü olmaksızın da halledilebileceğini gösterme hedefiyle bir grev planlanmalıdır. Temizlik işlerini çalışabilecek nüfusun dönüşümlü olarak üstlenmesi buna en basit ancak açık örnektir.

Üstelik hizmet sektörünü komünist bir anlayışla organize etme ihtiyacı sadece grev zamanlarında değil, diğer kriz zamanlarında da kendini göstermektedir. Örneğin korona krizi çıktığında solun neredeyse tamamı “işçiler dahil herkes evinde oturmalı” derken KöZ sayfalarında bu temenninin hayata geçmeyeceğini, dolayısıyla işçiler evinde otursun demenin ne temenni ne de talep olarak bir anlamı olduğunu anlatmıştık. Bir şekilde işçilere ücretli izin verilmesi mümkün olsaydı dahi bunların ancak evinde oturduğunda en temel ihtiyaçları aksatmayacak işçiler olacağını, ulaşım, temizlik, sağlık sektörlerinde çalışanlar içinse bunun asla mümkün olmayacağını anlatmıştık. Herkes evine diyenlerin aksine “zorunlu işler nüfusa pay edilsin” talebini yükseltmiştik.

Hizmet Sektörüne Bu Bakış Boğaziçi’nde Bize Işık Tutar mı?

Şu an yaşanmakta olan Boğaziçi protestolarında da hizmet sektörü grevi anlayışı ışık tutabilir. Boğaziçi Üniversitesi’nde derslerin görülmesini sağlayanlar arasında (öğrenciler, hocalar ve üniversitenin işlenmesinde yardımcı olan tüm personel), bir yöntem olarak istifa etmeyi, dersleri durdurmayı veya sabote etmeyi düşünenler olacaktır. Kimi hocalar da akademik görevlerinden olmasa da idari görevlerinden istifa etmişlerdir. Ancak bu bir yandan pasif bir direniş şeklidir diğer taraftan da siyaset alanını tamamen karşı tarafa bırakan bir yöntemdir. Bunun yerine derslere daha fazla sahip çıkmak, hatta dersleri de alışagelmişin dışında bir formatta işlemek önemli olacaktır.

Kayyıma karşı çıkılmasının sebebi her ne kadar intihal vb. konularla sulandırılmaya çalışılsa da açıktır: Öğrenciler Cumhur İttifakı’nın kayyımına karşı çıkmaktadır. Dolayısıyla öğrenci ve hocalar derslerde kayyım hakkında konuşabilir, ders içeriklerini bu şekilde düzenleyebilirler. Türkiye’de KHK ile, kayyım ile, baskı ve zorbalık ile mağdur edilmiş sayısız emekçi ve ezilenin hepsi Boğaziçi’nin kayyıma karşı mücadelesinde bu şekilde somut olarak yer bulabilir, derslere, atölyelere dışarıdan “konuk hocalar” olarak çağrılabilirler. Bir KHK mağdurunun, kayyımla görevi elinden alınmış bir belediye başkanının, bir BİMEKS işçisinin vereceği dersler derslere girmemekten daha çok yankı uyandırmakla kalmayacak, kayyımla sürdürülebilir, enerjisi düşmeyen, politik vurgusu yüksek şekilde mücadele edilmesinde de yardımcı olacaktır.