6 Ekim 2018’de İzmir’de Özgür Yaşam ve Eğitim Derneği’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide sol kesimde yürütülegelen ekonomik kriz yaygarasının olası sonuçlarını, 24 Haziran seçim sürecinde yaşananları ve önümüzdeki yerel seçimleri Lenin’in 1902’de yayımladığı Ne Yapmalı broşüründe belirtilenler ışığında verimli ve canlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Yaklaşık iki buçuk saat süren söyleşiye 20 kişi katıldı.

Söyleşide konuşan yoldaş artmakta olan ‘ekonomik kriz var’ söylemiyle toplumsal değişim olacağını beklemenin yanlış olduğunu, ekonomik kriz söyleminden sıklıkla bahsedenlerin bunu siyasi krizi es geçmek ve CHP’den medet ummak adına yaptığını dile getirdi. Yaklaşmakta olan yerel seçimlerin, 24 Haziran seçimlerinin aksine ‘baskın’ bir seçim olmamasına rağmen solun henüz bu konuda bir politika belirlemekten uzak olduğunu, bunun yerine ekonomik kriz edebiyatına başvurmayı yeğlediğini ifade etti. Bu durumun ABD’nin desteklediği CHP öncülüğündeki muhalefete kuyrukçuluk yapmayı da beraberinde getirdiğini söyleyen yoldaş, solun 24 Haziran seçimlerindeki hatalarına değindi.

Komünistlerin birliğini savunanların 24 Haziran seçimlerinden önce HDP’nin de içinde olacağı bir sol blok kurulması ve blokun adaylarını halk toplantıları ile belirlemesini önerdiklerini ifade eden yoldaş, bununla birlikte HDP’nin açık bir birlik çağrısı bile yapmadığını, doğrudan ve dolaylı yollarla CHP’yi ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İnce’yi desteklediğini belirtti: “KöZ’ün arkasında duran komünistler Erdoğan’dan seçimle kurtulmanın mümkün olmadığını bilerek 24 Haziran’ı bir kaldıraç olarak kullanmak amacıyla bu seçimlere yaklaştılar, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ı desteklemek bu nedenle de önemliydi. Zayıflayan ABD, zayıflayan 12 Eylül rejimi ve 2009’dan beri güç yitiren AKP’ye güçlü bir sol blokla ve Demirtaş’ın kerhen değil güçlü bir biçimde desteklenmesiyle darbe vurulmasının yolu açılabilirdi, 24 Haziran’da bu olmadı. Fakat yine de HDP söz konusu seçimlerden tüm baskılara rağmen güçlenerek çıktı. Bu durumun solda bir başarı olarak görülmemesinin nedeni, solun CHP ve onun adayı İnce’ye bel bağlamasıydı. Devrim perspektifinden yoksun sol, İnce’nin başarısız olup CHP’nin yüksek oy alamamasını kurabildiği yegane gelecek hayalinin yıkılması olarak algıladı. Bu absürt tabloyu daha da ileri taşıyan kimi solcular işi ülkeye artık faşizm geldiğini söylemeye kadar vardırdılar. Bunu yaparken rejim değişikliği olmadan veya bir devrim/karşıdevrim durumu olmadan faşizm gelemeyeceği gerçeğini göz ardı ediyorlardı.” Yoldaş daha sonra 24 Haziran seçimlerinde düşülen bu yanılgıların yerel seçimlerde tekrarlanmaması durumunda, halk toplantıları ile yeşertilecek HDP’nin de içinde olduğu bir sol blokun seçimleri bir kaldıraç olarak kullanabilmenin önünü açacağını anlattı.

Yoldaş devamla solun büyük bölümünün işçi sınıfının ekonomik krizle harekete geçeceğini hayal ettiğini, oysa krizlerin ve kriz yaygarasının geçmişte işçi sınıfını korkutageldiğini ve işçilerin ellerinde kalanı kaybetmemek için böylesi durumlarda eyleme geçmeyip geri durabildiklerini belirtti. İşçilerin en fazla öne çıkıp kazanım elde ettikleri 2015 metal fırtınası grevlerindeki kazanımların ekonomik kriz durumu olmamasına rağmen siyasi açıdan zor durumdaki AKP’den sağlanan kazanımlarla mümkün olduğunu belirten yoldaş, bugün de işçi hareketinin önünü açmanın ancak siyasal tablonun gerektirdiği sorumluluklardan kaçmadan mümkün olabileceğini belirtti. Halk hareketinin önünü açacak böyle bir fırsatın kendiliğinden gelişeceği umulan bir ekonomik krizle değil, mevcut siyasi krizin CHP’den ayrı duracak sol tarafından derinleştirilmesiyle gerçekleştirilebileceğini vurgulayan yoldaş yerel seçimlerin de bu yolda bir kaldıraç olarak kullanılabileceğini ifade etti. Yoldaş böylelikle hem AKP’nin hem de ekonomist Amerikancı muhalefetin halk aleyhindeki politikalarının teşhir edilebileceğinin altını çizdi.

Daha sonra soru cevap bölümüne geçildi. Söz alan bir yoldaş 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin İzmir’de 330bin oy almasına rağmen, Demirtaş’a yalnız 170bin oy çıktığını ve bunun HDP seçmenlerin yarısının daha ilk turda İnce’ye oy verdiğini gösterdiğini ifade etti. Geçenlerde HDP eşbaşkanlarından Sezai Temelli’nin yerel seçimleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu olarak gördüklerini belirttiği açıklamayı da anımsatan yoldaş, bu durumda komünistlerin nasıl bir tutum takınması gerektiğini sordu. Bu soruya yanıt veren yoldaş, geçtiğimiz günlerde Akşener’e saldıran MHP’lileri ilk kınayan partinin HDP olmasını da örnek vererek bu tarz yaklaşımların ABD destekli ve CHP’nin öncülük ettiği AKP’den kademeli kurtulma koalisyonunun amaçlarına uyduğunu ve bu anlamda HDP’nin bir tasfiye projesi işlevi gördüğünü söyledi. HDP’nin 12 Eylül’ü temsil eden CHP, İyi Parti gibi partilere yakın durarak rejimin parlamentarist yollarla ve seçimlerle tedricen değişebileceği çarpık görüşünü benimseyegeldiğini belirten yoldaş, bunun bugün Türkiye’de en ufak bir demokratik kazanımın bile bir devrim sorunu olduğunu görmekten yoksun bir siyasi bakış açısı olduğu ifade etti. Bu bakış açısının tıpkı Gezi’de, Kobane’de, hendek eylemlerinde görüldüğü gibi devrimi hedeflemeyen, pasifist, halkın hükümet karşıtı öfkesini büyütmeyi değil soğurmayı amaçlayan bir siyaseti de beraberinde getirdiğini ifade eden yoldaş, yerel seçimlerde HDP’nin bu yaklaşımına karşı durmanın bir görev olduğunu; HDP’nin içinde olacağı CHP’den ayrı duran bir sol blok oluşturma hedefinin de bu görevin gereği olacağını belirtti.

Bir başka arkadaş ise HDP’nin her durumda (yerel seçimlerde CHP’ye doğrudan veya dolaylı destek olunması durumunda bile) desteklenip desteklenmeyeceğini sordu. Yanıt veren yoldaş, HDP’nin düşük profilli adaylar çıkartıp CHP’ye destek veren bir tutum benimsemesi durumunda HDP’nin kendi adaylarını destekleyip CHP’ye verilen zımnî desteği teşhir etmek gerekeceğini düşündüğünü belirtti. Diğer yandan seçimler olmayacakmış veya HDP gibi bir parti yokmuş gibi davranıp seçimlerde destek sağlamayacağı belli bir sol adayı sırf aday çıkarmış olmak için ortaya sürmenin de kendi kendine kumda oynamak tavrına denk düşeceğini belirten yoldaş, bu tarz pasifist tutumlara girmemek gerektiğini, boykot tutumunun ise tıpkı 24 Haziran seçimleri öncesinde belirtildiği gibi sol bir aday çıkartılmayan durumlarda söz konusu olabileceğini vurguladı. Parlamenter sistemden medet ummakla bu sistemi kilitleyerek halk hareketinin önünü açmanın ayrı şeyler olduğunu ifade eden yoldaş, halkın meclise ve diğer burjuva kurumlarına olan ilgisi ortadan kalktıkça boykot tutumunun – geçmişte Rusya’da da yaşandığı gibi – geçerlilik kazanabileceğini söyledi. Bugün KöZ’ün arkasında duran komünistlerin yaklaşımının HDP’nin demokratikleşme kurgularına inanan halkın görüşlerini dikkate alarak HDP’ye ‘gelin, parlamenter yollarla yapacağınızı taahhüt ettiklerinizi deneyin biz de bu sayede bu işin böyle yapılamayacağını teşhir edelim’ yaklaşımı olduğunu ifade eden yoldaş, bu yönde çaba vermeden benimsenecek bir boykotçu tutumun siyasetdışı kalmakla eşanlamlı olacağının altını çizdi.

 

Soru soran bir başka yoldaş, yerel seçimlere ilişkin durumun aylar öncesinden belli olmasına rağmen KöZ’ün dışındaki sol güçlerin hâlâ ne yapacaklarını açık bir şekilde ifade etmediklerini veya edemediklerini, bunların hiçbirinin net bir şekilde CHP ile yan yana durmayacaklarını duyuramadığını, bu durumun değişmesinin beklenip beklenmediğini sordu. Yanıt veren yoldaş, komünistlerin birliğini savunanların ‘sol CHP’nin etkisinden sıyrılmalı’ düşüncesinin arkasında durduğunu; CHP’ye kuyrukçuluk yapmaya meyyal solun, demokratik kazanımlara ilişkin örnek verdiği 2004-2013 dönemindeki sözde kazanımların bugün kriz içindeki Erdoğan/AKP tarafından fazlasıyla geri alınmış olduğunu, burjuva demokrasicilik hayalleri kuranların bugün demokratik haklar ve özgürlükler açısından bu sözde kazanımların çok daha gerilerine düşülmüş olduğunu görmediklerini söyledi. Yerel seçimlerde belediye kazanıp kaybetmenin de fazla bir önemi olmadığını ifade eden yoldaş, burjuva demokratik düzende bir biçimde kazanılacak belediyelerin ceberrut bir 12 Eylül savunucusuna dönüşen Erdoğan’ın kayyım hilesi ile tekrar geri alınabileceğini görmenin zor olmadığını vurguladı. Bunu bile bile görmeyenlerin belediyeleri kazanmak bahanesiyle kitleleri pasifize ettiğini ifade eden yoldaş, CHP’yi desteklemeyi kendine reva gören HDP’nin bu nedenle Kürtler’i evlerinde tutacak şekilde hareket ettiğini, Amerikancı muhalefetin Türkiye’de halkın sokaklara inmesinin olası sonuçlarını bildiği için buna karşı durduğunu, teşhir edilmesi gerekenin bu olduğunu belirtti.

 

Söz alan bir başka arkadaş solun bir kısmının kendini kriz tantanası yapıp hükümete krizi atlatabilmesi için tavsiyeler vermeye adadığını, havaalanı işçilerinin isyanının kendi kendine büyümesinin beklendiğini, bunların soldaki tasfiyeci yaklaşımların bir yansıması olarak değerlendirmek gerektiğini söyledi. Sunumu yapan yoldaş da Lenin’in belirttiği gibi işçilerin kendi sahalarında nasıl haklarını arayacaklarını (en son havaalanı örneğinde de tanık olunduğu gibi) zaten bildiklerini, ama bu eylemde de daha önceki benzer eylemlerde olageldiği gibi devrim yapmak için devrimci bir parti oluşturmayı hedeflemiş merkeziyetçi bir örgütlenmeden yoksun olunmasından ötürü yol kat edilemediğini, komünistlerin birliğini savunanların bu örgütün kurulması gerektiğini bildiklerini ve bunu her yerde ifade ettiklerini vurguladı. Kitlelerin sürekli hükümete olan öfkelerini dile getirirken solun mevcut konumundan daha ileride olduklarını gösterdiği, komünistlerin görevinin (1902’de Lenin’in Ne Yapmalı broşüründe belirttiği gibi) bu öfkeyi bir devrim amacıyla örgütleyecek bir parti oluşturmak ve bu parti ile hedefe ilerlemek olduğunun altı çizildi.

İzmir’den Komünistler