İzmir’de Emek ve Demokrasi Güçleri’nin örgütlediği 10 Ekim eylemi politik bir eylemden ziyade bir hafıza mekanının açılışı olarak gerçekleştirildi. Türkiye’deki muhtelif kentlerde aynı anda, 10 Ekim 2015’te Ankara’daki bombalamanın gerçekleştiği saatte, yani saat 10.04’te bir saygı duruşu gerçekleştirilmesi için sabah erken saatlerde gerçekleştirilen eylemde İzmir’deki herhangi bir basın açıklamasına katılımın hayli üzerinde bir katılım vardı. Eylemin gerçekleştirildiği parkın etrafında ise yine yoğun bir polis yığınağı söz konusu idi.

10 Ekim Katliamı’nı anmak için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen bir tasarım yarışması sonucunda birinciliği kazanan esere Alsancak Garı’na bakan bir parkta yer verilmiş ve 10 Ekim anmasının da bu mekanda “Yaşam Çemberi” adı verilen bu anıtın açılışı ile yapılması ile planlanmıştı. Dolayısı ile İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin tertiplediği eylem basın açıklaması ve eylemde söylenenlerden ziyade bu anıtın açılışı üzerine kurgulanmıştı. Sol siyasal akımlara pankart ve flama kısıtlaması getirildiği için sol-sosyalist akımlar kendilerini dövizlerle ve mümkün olduğunca sloganlarla ifade etmeye çalıştılar. Ama eyleme damgasını vuran CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB’nin) protokolü oldu. Yıllardır bu eylemlerde görmeye alışık olmadığımız İBB’nin bürokratlarının, yerel yönetim idarecilerinin, CHP’li siyasetçilerin hatırı sayılır bir kısmı belediyelerinin bu “hizmetinin” açılışında kareye girmek için arzı endam etmişlerdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi protokol görevlisinin sunuşu ile söz alan belediye başkanı Tunç Soyer “6 yıl önce bugün, Türkiye’nin en büyük katliamlarından birini yaşadık. Barış mitingi terör eylemine dönüştü. Barışın haykırıldığı esnada bu ses susturulmak istenmişti. ‘Yaşam Çemberi’ ismi bu vefanın eseridir. Yitirdiğimiz canların emanetine koşulsuz şartsız sahip çıkarak onların hayalini gerçekleştireceğiz. Sömürüye karşı emeği savunmaya devam edeceğiz” dedi. Ardından anıt projesine imza atan kişiye söz verildi. Bu kişi konuşmasında anıt için kullanılan malzemeyi, anıtın ışıklandırılmasının anıta geceleri daha yoğun bir duygu kattığını anlattı. Bu anıt “tanıtımının” akabinde de 10 Ekim’de katledilen her bir kişiyi sembolize eden metal blokların olduğu anıta karanfil bırakıldı.

Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı ise alışıldığı üzere DİSK Ege Bölge Temsilcisi okudu. Açıklamada “5 yıldır katıldığımız her duruşmada, katliamda ihmali olan kamu görevlilerinin ve sorumlulukları bulunan siyasetçilerin de yargılanması gerektiğini dile getirdik. Ne yazık ki, geçen bu süreçte mahkeme heyetinin değiştiğine, katılan ve mağdur olanların sanık olarak addedildiğine, ‘adalet’ isteyenlerin mahkeme salonlarından çıkarılmak istendiğine tanıklık ettik. Mahkeme salonlarında denk gelmediğimiz adalet, kamuoyu vicdanında da tecelli etmiş değil! İki seçim arasında, 2015 yılının karanlık bir dönemine tekabül eden 10 Ekim Ankara Katliamı siyasi bir cinayettir. Kardeşlerimizin hayatlarından, bizlerin acılarından oy devşirenleri asla affetmeyeceğiz” denildi.

“Katiller Bulunsun, Hesap Sorulsun!”, “Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi!”, “Faşizme Ölüm Tek Yol Devrim” sloganlarının atıldığı eylemde en anlamlı ve can alıcı şey ise 10 Ekim’de eşini yitiren bir kadın kamu emekçisi haykırarak söyledi: “Biz altı yıldır her gün bu acıyı yaşıyoruz. Bizi bu metal parçaları ile avutmaya çalışıyorlar.” Bu haklı çığlıklar da eylem komitesi tarafından itidal ve serinkanlılık çağrıları ile karşılandı.

Görece kalabalık fakat apolitik bir havada gerçekleşen bu eylem, solu CHP’nin kuyruğuna takan bir bakış açısının geldiği noktayı göstermek açısından ibretlikti. Sol akımlara ve taraftarlarına bir çeşit dolgu malzemesi muamelesi yapılan, kürsüde ise Millet İttifakı’nın muhalefet anlayışına uyumlu bir söylemin hakim olduğu eylem, siyasal bir mücadele ve hesaplaşmadan çok son zamanlarda popüler olduğu biçimiyle bir “yüzleşme”, “hatırlama” vurgusunu öne çıkarıyordu.

Siyasal bir hesaplaşma ve adaletin bizzat ezilenlerin eliyle tesis edilmesine hizmet etmeyen girişimler bir çeşit “arınma” ve vicdan rahatlatma işlevi görmenin ötesine gitmiyor. Tarihe mal olmuş, bu defter kapanmış gibi yaraları sarmayı öne çıkaranlar kimsenin hiçbir derdine deva olmuyor. Bilakis bu siyasal sorunların siyasal bir mücadeleyle çözülmesi konusunda engel teşkil ediyorlar. İhtiyaç duyulan şeyin yeni anıtlar, hafıza mekanları, heykeller değil; kimsenin kimseyi bir daha anmak zorunda kalmaması için adaletin tecelli etmesi olduğu açıktır. İhtiyacını hissettiğimiz adalet ise, bizzat adaletsizlik ve türlü haksızlığı üretenlerin devletinin kurumlarından, yargılarından, hukukundan beklenemez.

10 Ekim’in ve pek çok diğer katliamların failleri ve pisliğin başı bellidir. Cumhur İttifakı devrimci siyasal bir mücadele ve bir halk seferberliği ile defedilmediği müddetçe ne ezilenlerin emekçilerin acıları dinebilir, ne de geçmişte açılan yaralar hakkıyla sarılabilir.

İzmir’den Komünistler