Kadıköy’de bir araya geldiğimiz genç bir devrimci ile seçimler üzerine sohbet ettik. Sohbette bizim dışımızda 2 kişi daha yer aldı.

Sohbete kendisini Devrimci Partili olarak tanıtan arkadaşa seçimlerde hangi tutumu alacağını sorarak başladık. İmamoğlu’nu destekleyeceğini belirtti. Devrimci Parti’nin boykot tutumunu hatırlattığımızda evet ama ben AKP’nin geriletilmesi ve nefes alabilmek adına İmamoğlu’nu destekleyeceğim dedi. 31 Mart seçimlerinde de AKP’nin oldukça gerilediğini söyledi.  Biz böyle bir yaklaşımın devrimci olma iddiasından uzak olduğunu söyledik ve şunları sorduk: Kitleler ayaklandığında İmamoğlu’nu destekleyen, CHP’nin kuyruğuna takılan devrimcilerin kitleleri devrime götürmesi mümkün olur mu? Kaldı ki devrimciler nasıl mevzi kazanmak veya burjuva iktidarlarını geriletmek için seçimlerden medet umabilir? Seçimler ancak burjuva demokrasisi teşhir edilsin diye kullanılır.  Seçimlerle kimse gerilemez, tersinden gerilediği için seçimlerde kaybeder. Seçimler sebep değil sonuç olur. Solun bir başka çıkmazı ise diktatör dedikleri birisini seçimle geriletmeyi hedeflemeleridir. Zaten solun diktatör dediği birinin seçimleri kaybetmesi, kazanmak için yeniden seçime gitmeyi gerekli görmesi, yenilemek için kırk gün beklemesi de bu söylemleri ile uyuşmamaktadır.

Söylediklerimize hak vererek ne yapmak gerektiğini sordu. Yapılması gereken komünist partiyi inşa etmektir diye yanıtladık. Bugün bütün sol reformist kanatta yer alırken bir tek komünistler komünist siyasete bağlı kalabilmişlerdir. Bu komünist siyasetle siyaset yapabilmenin koşulu ise ancak komünist partiyi yaratmakla mümkündür. Bu parti yaratılmadan hiçbir siyasi haklılık devrimin önünü açmada rol alamaz dedik.

Bunun üzerine arkadaş “sizi işçi örgütlenmelerinde, sendikalarda göremiyoruz öyleyse bu parti nasıl kurulacak” dedi,  öncü partinin nasıl olacağını sordu. Bu sorularla bu arkadaşın görüşlerimize aşina olduğunu anladık. Biz bugün örgütlerin hepsinin reformist tasfiyeci hatta olduklarını ve komünist unsurların da bu örgütlerde esir olduklarını söyledik. Biz bu komünist unsurlara seslenerek komünist ilkeler ışığında partiyi birlikte yaratmaya davet ediyoruz. Bugün seçimler konusunda aldığımız tutumlar, Türkiye’nin siyasetine dair söylediklerimiz ve bu söylemlerin arkasında durarak politik ve pratik tutumlarımızla bu unsurlara ulaşmayı hedefliyoruz. Bu tutumları ise komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresine ve Komünist Enternasyonal’e alınmanın 21 koşuluna bakarak denetliyoruz. Yani biz ancak belirli ilkeler çerçevesinde komünist siyaset yürütülebilir bu ilkeleri benimseyenler burada yerini alsın diyoruz. Bu parti kurulmadan da herhangi bir devrimci durum başarıya ulaşamaz.

Bunun üzerine 21 koşulun içeriğine ilişkin bir tartışma başladı. Arkadaş bu koşullar her yere nasıl uyabilir,  günümüz Türkiye’si yahut başka ülkelerin nesnellikleri gereği bu koşulların uygulanamayacağı durumları olamaz mı diye sordu.  Bunun üzerine 21 koşulun neyin ihtiyacı olarak ortaya çıktığını anlattıktan sonra bugün kapitalizmin yıkılmadığı, emperyalizmin yok olmadığı koşullarda ne değişir diye sorduk. Kapitalizm daha gelişmiştir, işçi sayısı artmıştır ancak üretim şekli ise olduğu gibi devam etmektedir. Bunların değişmediği koşullarda kapitalizmin niteliği de aynı şekilde durmaktadır dedik. Kaldı ki 21 koşulda bir takım sorunlar veya eksiklikler olsa da bunu biz göremez yahut görsek bile çözemeyiz; çünkü dünya partisinin oluşturduğu ilkeleri bir ülkede partiyi bile kuramamış unsurlar değiştiremez, ancak bu deneyim aşıldığı zaman eksiklikler görülebilir dedik.

21 koşul ile ilgili yeterli bilgisi olmadığını belirtince bu konuda okuma ve sonrasında tartışma yapmayı kararlaştırdık. Arkasından masada oturan diğer arkadaşlar faşizm konusunda görüşlerimizi merak ettiklerini söylediler. Bu konuyu gerektiği gibi tartışamadık zira karşı taraf olabildiğince yüzeysel nedenler sunarak Türkiye’de faşizmin olduğunu iddia etti. Bu iddiaları çürütmeye yönelik bir tartışma başlatınca da çok bir ilerleme kaydedemedik. Çok insan öldüğünü, Kürtlerin katledildiğini ifade ederek bunları Türkiye’de faşizme bir kanıt olarak sundu. Biz de Suriye, İran ve Irak’da da Kürtler öldürülüyor buralarda da faşizm var mı diye sorduk, cevap hayır oldu. Burjuva diktatörlüğü insan öldürmez mi diye sorduk, faşist bir devlet olmayan Amerika’dan fazla ölüme sebep olan yahut insan öldüren yok. Türkiye’de MİT bir kriter ise ABD’de CIA, NSA bir sürü oluşum varken aynı kriterlerin ABD için de uygulanabilir olması gerekirdi dedik.  Faşizmin bir iktidar sorununu çözerek inşa edilebileceğini, ancak darbe yaparak bunun mümkün olduğunu, Erdoğan’ın ise darbe şöyle dursun ancak bir koalisyonlarla yönetebildiğini anlattık. Bu tartışma bir sonuca varamadan sonlandı.

Bu tartışmalar bize gösterdi ki sol bel kemiği olmayan siyasi söylemleri ile pek derdi olmasa da kendi militanlarını dahi ikna edememekte, bu da oportünist örgütlerin içerisindeki devrimci unsurların kafa karışıklığı yaşamasına sebep olmaktadır. Ezilenlerin tek umudu olan Komünistlerin Birliği Platformu ise devrimci kaygılar taşıyan kesimlerin de tek çıkış yoludur. Solun bu kadar pespaye bir durumda olduğu oportünistlerle aramızdaki farkın net bir şekilde gözüktüğü bu dönem de üzerimize büyük sorumluluk düşmekte ve böyle bir süreci devrimcilere ulaşmaya çalışmakla geçirmeliyiz.

Devrim İçin Devrimci Parti

Kadıköy’den Komünistler