Lenin’i ayırt eden nokta hata yapmaması değil, yaptığı hataların –bugün alıştığımız şekilde- üzerini örtmemesi, onları açık bir özeleştiriyle düzeltmesiydi. Avrupa Birleşik Devletleri sloganının önce benimsenip sonra reddedilmesi bu tutumun iyi bir örneğidir.

Troçki “Avrupa Birleşik Devletleri” Sloganını Yeniden Dolaşıma Sokuyor

Lenin’in ölümünden sonra Komünist Enternasyonal, adeta KöZ’ün neden Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresini referans kabul ettiğini ibretlik bir şekilde anlatmak için, Avrupa Birleşik Devletleri sloganını bu sefer Troçki’nin önderliğinde yeniden yürürlüğe soktu. Troçki 1917’de Bolşevik Partisi’ne katılırken rafa kaldırdığı tezlerini önce 30 Haziran 1923’te “Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı İçin Uygun Bir Zaman Mı?” başlıklı makalesiyle yeniden ısıtmaya başladı. Adeta Lenin’in makalesinde eleştirdiği kusurların neler olduğunu bir kez daha somutlamak istiyordu. Komünist Enternasyonal’in beşinci kongresinin, Troçki tarafından kaleme alındığı troçkistler tarafından pek hatırlanmak istenmeyen, manifestosunda Avrupa Birleşik Devletleri tezi “Avrupa Sosyalist Federasyonu” ifadesiyle dillendirildi.

Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi 1926 yılındaki altıncı plenumunda Zinoviev’in sunduğu, “Avrupa Sosyalist Federasyonu” hedefini de içeren tezleri onayladı. Rusya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği halinde gelişmesi perspektifinin neden terkedildiği, neden önce bir Avrupa Sosyalist Federasyonu’nun kurulmasına ihtiyaç duyulduğu sorusu bu tezlerde elbette yanıtlanmıyordu.

Komintern’in Nisan 1926’da yayınlanan 1 Mayıs bildirisi ise Avrupa Sosyalist Federasyonu’nun “SSCB’ye ellerini kardeşçe uzatacağından” söz ediyordu.  Ama ayrı bir Avrupa Sosyalist Federasyonu’nun varlığı yine gerekçelendirilmiyordu. Aynı sene Buharin ise Komintern Yürütme Komitesi’nin yedinci plenumunun tezlerinde, bugünün troçkistlerini andırır şekilde, “Pan-Avrupa’ya karşı Avrupa’nın Sosyalist Birleşik Devletleri”, yahut “Sermayenin Avrupasına karşı emeğin Avrupası” sloganını yükseltiyordu. Buharin tezlerinde “Milletler Cemiyeti’ne karşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği!” sloganına da yer veriyordu ama bu ikinci sloganın doğru olması birincideki yanlışı düzeltemiyordu.

“Avrupa Birleşik Devletleri” gözden düşerken yükselen milli komünizm

SBKP içinde gerçekleşen hizipler savaşında Stalin ile ittifakını pekiştiren Buharin ise zaman içinde önceki pozisyonunu değiştirerek bu sefer tümüyle aksi bir oportünizme savruldu. Bu hizbin Komintern ve SBKP içinde etkisini arttırmasıyla “Avrupa Birleşik Devletleri” sloganı tüm Komintern belgelerinden itinayla arındırıldı. Söz konusu değişiklik elbette leninist kaygılarla yapılmıyordu. Bu sefer de farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda bir devrim gerçekleştirmiş devletlerin ortak bir sovyet cumhuriyeti çatısı altında birleşmesi, benimsenen “milli komünizm” anlayışı nedeniyle reddediliyordu. Bu anlayış Sovyetler Birliği’ni farklı sovyet cumhuriyetlerinin ulusal bir karakter taşımayan birliği olarak değil, Çarlık Rusyası’nın sınırlarında kurulmuş tek bir ülke olarak değerlendiriyordu. Zaten emperyalistlerin Milletler Cemiyeti de bu koşulu dayatmaktaydı.

Tam da bu yüzden daha baştan Rusya Sosyalist Cumhuriyetler Federasyonu, Transkafkasya Sosyalist Federasyonu, Ukrayna Sovyetleri Birliği, Belarus Sovyetleri Birliği gibi dört farklı devlet tarafından kurulan ve bünyesinde tek bir ülkeye ya da ulusa indirgenemeyecek onlarca sovyet barındıran Sovyetler Birliği’nde kimse yadırgamadan “Tek Ülkede Sosyalizm Kurulur Mu Kurulmaz Mı?”  tartışması yürüttü. Tartışmanın sözde muhalif kanadını oluşturan Troçki ve Sol Muhalefet de SSCB’nin tek bir ülke olduğunu kabul ediyordu.  Aslına bakılırsa bu da şaşırtıcı değildi çünkü Troçki Avrupa (Sosyalist) Birleşik Devletleri sloganını Avrupa’nın Sovyetler Birliği’nden başka “bir ülke” olduğu varsayımıyla öneriyordu.

Ters yöndeki savrulmanın bir diğer örneği SSCB’nin, Buharin’in de zamanında karşı çıktığı, Lenin’in “hırsızların mutfağı” diye tanımladığı,  Milletler Cemiyeti’ne katılması, üstelik burada diğer ulus devletler gibi tek bir oy hakkına sahip olması oldu. 1944 yılında SSCB’nin “şanımız milletin belleğinde yaşayacak” dizelerini içeren ve “milli marş” olarak kabul edilen marş elbette yadırganmadı. “Sovyet Cumhuriyetleri’nin milli marşı olur mu? Enternasyonal neyimize yetmiyor?” sorularını elbette kimse sormadı. Nihayetinde ikinci paylaşım savaşının ardından dünyanın dört bir yanında devrimler yayılırken,  bu devrimlerin ayrı ulus devletlere dönüşmesi de yadırganmadı. Çin’in, Doğu Almanya’nın, Arnavutluk’un niye aynı sovyet cumhuriyetler birliğinin yeni bileşenleri olarak bu birliğe katılmadığı da kimsenin kafasını kurcalamadı. Ukrayna neden Doğu Almanya ile aynı birlik içinde değil de Yakutistan’la aynı sovyet cumhuriyetler birliğinde yer alıyor ve Doğu Almanya ile ancak Varşova paktı çerçevesinde buluşuyordu? Ukrayna ve Yakutistan’ın zamanında Çarlık Rusya’nın boyunduruğu altında olmak dışında ortak bir özelliği var mıydı? Komünist Enternasyonal’in mirasının üzerinde yeller eserken elbette bu sorular akla gelmeyecekti. Komünist Enternasyonal’i tasfiye eden karşı-devrimci oportünizm ile hesaplaşılmadığı için hala bu gibi soruların akla gelmesi mümkün değildir.