Lenin’in Ne Yapmalısı, sol içerisinde en sık okunan ama aynı zamanda en çok yanlış anlaşılan/çarpıtılan metinlerin başında gelir. Bu durum şüphesiz Ne Yapmalı’nın yazılış amacıyla ilişkili. Lenin broşürüyle Rus Sosyal Demokrasi’sinin içinde bulunduğu önderlik krizini çözmek için bir parti inşa planı önerisinde bulunuyordu. Oysa proletaryanın önderlik boşluğunun inkârı bugün Türkiye’deki sol akımların neredeyse ortak özelliğidir. Aynı akımlar örgütsel olarak amatör, programatik olarak eklektik, orta yolcu hallerine bakmadan sınıfın önderliğini kazanma yolunda yürüdükleri iddiasını da kimseye bırakmazlar. Devrimci önderlik boşluğunu inkâr edenler, bu boşluğu ortadan kaldırmak amacıyla kaleme alınmış bir eseri elbette anlamayacak yahut çarpıtmaya mecbur kalacaklar. Ne Yapmalı’daki meşhur “Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz.” saptaması da bu çarpıtmalardan payını alıyor.

Yazılmasının üzerinden 118 sene geçmesine rağmen “Ne Yapmalı?” hâlâ anlaşılamadı.

Devrimci Hareket

Bir çeviri hatası ile başlayalım. Lenin’in bu cümlesi sık sık yanlış olarak “Devrimci  teori olmadan devrimci pratik olmaz” diye aktarılır. Kimi zaman da devrimci pratik yerine devrimci eylem denir. Hâlbuki Lenin hareket derken şu ya da bu etkinliği, eylemi, yani bir pratik faaliyeti kast etmemektedir. Esas olarak bu etkinliği yürüten ve eylem çizgisinde ilerleyen militan topluluğunu anlatmaktadır. Nitekim Ne Yapmalı’nın alt başlığı da “Hareketimizin Acil Sorunları”dır. Burada kast edilen hareket, birinci kongresini topladıktan sonra darmadağın olmuş Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, daha doğrusu bu partiye bağlı bulunan çevreler ve militanlardır. Dikkat edilmesi gereken Lenin’in “devrimci hareketimizin sorunları”ndan değil “hareketimizin sorunlarından” söz etmesidir. Zira Ne Yapmalı yazıldığı sırada sosyal demokrat hareketinin devrimci görevlerin üstesinden gelmesi gereklidir ama halihazırdaki dağınık ve programsız durumu nedeniyle devrimci bir hareket niteliği kazanamamaktadır. Tam da bu nedenle Ne Yapmalı’da söz konusu alıntının yer aldığı bölüm sosyal demokrasinin üzerindeki ölü toprağını atma, onu canlandırma/ilham kaynağı olma çağrısıyla bitmektedir.

Tarih bizi şu anda herhangi başka bir ülkenin proletaryasının karşı karşıya kaldığı bütün ivedi görevlerin en devrimcisi olan bir görevle karşı karşıya getirmiştir. Bu görevin yerine getirilmesi, yalnızca Avrupa gericiliğinin değil, (şimdi denebilir ki) Asya gericiliğinin de bu en güçlü kalesinin yıkılması, Rus proletaryasını, uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü yapacaktır. Ve biz, bin kez daha geniş ve daha derin olan hareketimizi, aynı özverili kararlılık ve tutkuyla canlandıracak/ona ilham verecek  olursak, öncellerimizin, yetmişlerin devrimcilerinin kazanmış bulundukları bu onurlu unvanı elde edeceğimize güvenme hakkına sahip olacağız.

Tam da bu nedenle Lenin’in saptaması devrimci teoriyle buluşmadığı sürece bir hareketin/partinin devrimci bir nitelik kazanamayacağı tespiti olarak anlaşılmalıdır.

Devrimci Teori

Hareket derken kast edilenin Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi bileşenleri olduğunu fark etmek, Lenin’in teori derken aslında bu partinin programına işaret ettiğini anlamayı mümkün kılar. Teorik mücadeleden anlaşılması gerekense, devrimci bir partinin programının diğer partilerin programından farklarının sergilenmesi, bu farkların neden bir partiyi devrimci diğerlerini karşı devrimci kıldığının açıklanması olsa gerek.

Türkiye’de bugün Marksizm adına çıkan teorik yayınlara göz atmak, bugün teori, teorik mücadele kavramlarının tümüyle farklı bir içerikte kullanıldığını anlamaya yeter. Söz konusu yayınlar kuantum fiziğinden yapay zekaya, felsefedeki yeni materyalist teorilerden Anadolu halkları tarihine güneşin altındaki her türlü sorunla ilgili yazıya yer vermektedir. Bunların hepsi de “marksizmi geliştirme” ya da “marksizme yönelik gerici saldırılara yanıt verme” ihtiyacıyla gerekçelendirilmektedir. Bu yayınlarda eksik olan tek şey vardır: devrimci ve devrimci olmayan partilerin programları. Şu ya da bu partinin programına sahip çıkan ya da eleştiren bir teorik yayın görmek mümkün değildir.

Komünistler bilim insanları değildirler, komünist teorinin doğa bilimlerinden beşeri bilimlere insanlığın yüz yüze kaldığı bütün sorunlara yanıt vermek gibi bir iddiası yoktur. Komünist teori, evrenin ansiklopedik bir özeti değildir. Bu nedenle de komünistlerin vereceği teorik mücadele fizikten etnografiye, tarihten ekolojiye her alandaki tartışmalı teorik sorunlara yanıt üretmek, bu tartışmalara dair “marksist bir tutum” belirlemek değildir. Bu alanlardaki tartışmalar, devrimci bir partinin programıyla ilişkili olduğu oranda komünistlerin gündemine girer.

Lenin’in yürüttüğü teorik mücadeleler buna dair güzel bir örnek olsa gerek. Lenin’in Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi’ni yazmasının sebebi çoklarının sandığı gibi bir ülkede kapitalizmin nasıl geliştiğini bilmeden o ülkeye dair bir devrim stratejisinin üretilemeyeceği değildir. Lenin’ini bu kitabı yazmaya iten şey, Narodnikler’in Rusya’nın özgünlükleri nedeniyle sınıf mücadelesinin Rusya’da Manifesto’da tarif edildiği gibi gerçekleşmeyeceği iddialarıydı. Nitekim Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi adlı kitap, Rusya’nın farklı bir devrim modeli gerektiren özgün bir yer olduğunu değil, kapitalizmin dünyanın her yerinde nasıl gelişiyorsa Rusya’da da aynı şekilde ve aynı sonuçlara yol açarak geliştiğini savunuyordu. Benzer şekilde Materyalizm ve Ampriyokritizm, modern fizikteki gelişmelere Marksistlerin yanıt vermesi gerektiğini düşündüğü için değil Bolşevik hizbi içindeki Bogdanov’un RSDİP’in boykotçuluğu bir ilke haline getirme yönündeki girişimleri nedeniyle Lenin’in gündemine girmişti.

Bernsteincılar, esasları Komünist Manifesto’da çizilmiş programatik esasları değiştirmek isterken, Lenin geçmişin programatik esaslarına sahip çıkmadan devrimci bir parti yaratmanın mümkün olmadığını savunur. Nitekim tam da bu nedenle Lenin’in yazdığı RSDİP program taslağı ile Komünist Manifesto arasında bir farklılık bulunmaz.

Devrimci Partiyi Kurmak İçin Devrimci Programı Yazmalı Diyenler

Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz sözünü devrimci bir parti kurmak istiyorsak işe önce devrimci bir program yazmakla başlamalıyız diye anlayanlar da az değildir. Bu kesimler devrimci bir parti yaratmak için öncelikle yeni bir program yazmak gerektiğini savunurlar. Hâlbuki bu sözü Rusya’daki Bernsteincılara karşı söyleyen Lenin’in kast ettiği tam tersidir. Bernsteincılar, esasları Komünist Parti Manifestosu’nda çizilmiş programatik esasları değiştirmek isterken, Lenin geçmişin programatik esaslarına sahip çıkmadan devrimci bir parti yaratmanın mümkün olmadığını savunur. Nitekim tam da bu nedenle Lenin’in yazdığı RSDİP program taslağı ile Komünist Parti Manifestosu arasında bir farklılık bulunmaz. Bu anlamda bugün çoğu zaman -21. Yüzyıl sosyalizminin programı, ileri sosyalizm programı gibi süslü ifadeler kullanarak- yeni bir program yazmaktan söz edenler aslında Lenin’den çok revizyonistlere yakındırlar.

Lenin’in devrimci teori derken devrimci bir partinin programını kast ettiğini unutmak, programın herhangi bir teorik metin, bilimsel-akademik ürün gibi bir ya da birkaç yazar yahut bir çalışma grubu tarafından yazılabileceği fikrine kapı aralamaktadır. Elbette, başta Komünist Parti Manifestosu olmak üzere tüm programatik metinlerin yazarları vardır ve bu metinlerde yazarların birikimini, imgelemini, üslubunu bulmak mümkündür. Ama başka metinlerden farklı olarak sahici programatik metinlerin içeriğini yazarlar belirlemezler. Zira bir partinin programı asıl olarak bugüne kadar sınıflar mücadelesinden çıkarılan derslerin özetidir. Sınıf mücadelesi içinde gerçekleşen olayları bir gazeteci yahut bilim insanı gibi takip ederek; bu olaylar hakkında kitaplar, değerlendirmeler okuyarak; hatta bu mücadele içinde bizzat yer alarak ondan dersler çıkarmak mümkün değildir. Sınıf mücadelesinden dersler çıkarmak, bu mücadeleye müdahale/önderlik etme planları yapmayı, bu planlar doğrultusunda girişimlerde bulunmayı, sonrasında da bu girişimlerin sonuçlarından dersler çıkarmayı şart koşar. Bu işler bireylerin, çevrelerin, amatör örgütlerin değil; devrimci partilerin yapabileceği işlerdir. Bu nedenle devrimci bir partiyi inşa etmek için yeni bir program yazmaya çalışmak beyhude bir girişim olmaya mahkûmdur. Bu yaklaşımın kendisi bizatihi devrimci bir partinin kurulmasına köstek olmak anlamına gelir.

Programatik İlkelere Sahip Çıkmak Onları Dondurmak Anlamına Gelmez

Kuşkusuz devrimci program değişmez değildir. Bilakis Marks’ın da işaret ettiği gibi proleter devrimler, yenilgilerinden dersler çıkararak ilerler.

“Buna karşılık, proletarya devrimleri, örneğin on dokuzuncu yüzyıldaki proletarya devrimleri, sürekli olarak kendilerini eleştirir; sürekli olarak kendi akışlarını kesintiye uğratırlar; onu yeniden başlatmak üzere, görünürde tamamlanmış olana geri dönerler; ilk girişimlerinin her türden eksiklikleriyle, zayıflıklarıyla ve zavallılıklarıyla acımasız bir titizlikle alay ederler.”

Nitekim komünist hareketin tarihi içerisinde Komünist Parti Manifestosu da olduğu gibi kabul edilmemiştir. Komünist Enternasyonal’in belgeleri örneğin proletarya diktatörlüğü ve işçi köylü ittifakı konusundaki görüşlerini somutlamış, parti ve ulusal soruna dair yanlış görüşlerini düzeltmiştir.

Ancak devrimci programı sınıf mücadelesiyle ilişkilendirmek, aynı zamanda bu programın hangi koşullar altında ve nasıl değişeceğini de belirtmek anlamına gelir. Zira işçi sınıfının ya da devrimcilerin şu ya da bu eylemi yahut pratiği sınıf mücadelesinin deneyimi olarak kabul edilmemelidir. Sınıf mücadelesi siyasal mücadele sahnesine Fransız Devrimi ile çıkan proletaryanın devrim mücadelesindeki deneyimleridir. Bu deneyimler iktidarı almak için harekete geçen proleteryanın deneyimleridir. 1789, 1848 Devrimleri; Paris Komünü; 1905 Rus Devrimi; Ekim Devrimi ve sonrasında Avrupa’ya ilerleyen devrim dalgası bu deneyimlerin kazanılmasını mümkün kılan önemli tarihsel kavşaklardır. Sınıf mücadelesi, devrim mücadelesi olduğu için devrimci bir programı önceki temeline sıkıca yaslanarak geliştirecek adımlar ancak bu türden tarihsel dönüm noktalarında atılabilir.

Gelgelelim sınıf mücadelesinin deneyimlerini çıkarmak için sadece olağanüstü bir dönüm noktasından geçmek yetmez. Aynı zamanda bu dönüm noktasında, süreci değiştiren müdahalelerde bulunabilmek gerekir. Nitekim Ekim Devrimi’nden bu yana dünya bir dizi altüst oluş ve devrimci ayaklanma yaşamıştır. Ama bunların hiçbirine önderlik edecek bir parti bulunmadığı için bu devrimlerin dersleri çıkamamıştır.

Sol Komünizm broşüründe Avrupalı devrimcilere seslenen Lenin, önümüzdeki dönemdeki devrimler sadece temel değil, ama aynı zamanda bir dizi ikincil özellikler bakımından da Ekim Devrimi’ne benzeyecektir demektedir. Bu nedenle de Avrupalı komünistlerin Bolşeviklerden öğreneceği çok şey olduğunu, sadece programlarını değil aynı zamanda bir dizi siyasi taktiklerini de Bolşeviklerin Ekim Devrimi’nden süzdükleri dersler ışığında şekillendirmelerinin gerekli olduğunu savunmaktadır. Lenin’e göre Rus komünistlerinin öğreten, Avrupalı komünistlerin öğrenen durumu ilelebet sürmeyecektir. Avrupa’da daha gelişkin bir devrime önderlik edildiğinde, bu sefer tüm komünistler bu gelişkin devrime önderlik edenlerin çıkardığı dersleri takip edecektir.

Sınıf mücadelesinin doruğunu temsil eden Ekim Devrimi’nin dersleri, Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresi tarafından tezler halinde somutlanmıştır.

Ekim Devrimi Sonrasındaki Devrimler Komünist Harekete Neden Programatik Bir Katkıda Bulunamazlar

Sınıf mücadelesi, şüphesiz Ekim Devrimi ile son bulmamıştır. Hatta Ekim Devrimi’nden sonra Çin’den Küba’ya, Angola’dan Vietnam’a, Yemen’den Nikaragua’ya bir dizi başarılı devrim gerçekleşmiştir. Gelgelelim bu devrimlerin hiçbiri, geçelim aşmayı, Ekim Devrimi’nin yanına yaklaşan örnekler olmamıştır.

Söz konusu devrimler arasındaki sayısız farktan sadece ikisi üzerinde durmak konunun anlaşılması için yeterlidir. Ekim Devrimi, ulus devlet sınırlarını aşmış, kendi devrimini gerçekleştirmiş birçok ülkedeki sovyet iktidarının gönüllü birliğinden oluşmuş bir sovyet cumhuriyetleri birliği idi. Ekim Devrimi’ni takip eden devrimler ise bir sovyet iktidarı kuramadıkları gibi, aslında tam da bu nedenden ötürü, yıktıkları ulus devletlerin sınırlarına hapsoldular; diğer devrimci iktidarlarla bir sovyet cumhuriyetler birliği çatısı altında birleşemediler. Bu durum, şüphesiz bu devrimlere yol açan nesnel dinamiklerin değil; bu devrimlere önderlik etmekle yükümlü olanların eksikliğine işaret etmektedir. Komünist Enternasyonal’in ve ulusal seksiyonlarının tasfiye olduğu koşullarda elbette bu devrimlere önderlik edilemeyecek, bu devrimlerin dersleri çıkarılamayacaktır.

Devrimci Program Sorunu Hem Var Hem Yok

Ne Yapmalı’nın izinden giden KöZ, yıllardır Türkiye’de devrimci hareketin bir program sorunu olduğunu söylüyor. Tıpkı 1902 Rusya’sında olduğu gibi Türkiye’deki devrimci güçlerde de program konusunda büyük bir kafa karışıklığı sürmektedir. Sol hareketler ve onların içinde sürüklenen devrimci güçler, komünist hareketin programatik birikiminden bihaber durumdadır. Bugün sosyalizm ve devrimcilik adına savunulan görüşler 19. yüzyılın burjuva sosyalizminin yahut anarşizmin kötü bir kopyasından ibarettir.

Ama KöZ, aynı zamanda yine Lenin’in izinden giderek komünist hareketin bir program sorunu olmadığına işaret etmektedir. Zira bugün program konusundaki kafa karışıklığının nedeni komünist siyasetin ilke ve esaslarının yetersizliği, yahut sınıf mücadelesinde yaşanan yenilgiler nedeniyle komünistlerin devrim stratejilerini değiştirmelerinin gerekli olması değildir. Tersinden, yaşanan yenilgiler bu prensipleri çürütmek şöyle dursun onların geçerliliklerini teyit etmişlerdir.

Bugün komünist bir parti kurmak isteyen güçleri birbirine bağlayacak temel ilkeler ve prensipler mevcuttur. Sınıf mücadelesinin doruğunu temsil eden Ekim Devrimi’nin dersleri Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresi tarafından bu prensipler tezler halinde somutlanmıştır. Bu tezler öylesine güçlüdür ki bu tezleri pratikte revize eden, hatta tam aksi hatta ilerleyen güçlerden hiçbiri bu tezlerle açıktan hesaplaşmaya cesaret edememiştir.

Mustafa Suphi TKP’sinin programına, Ekim Devrimi’nin Komünist Enternasyonal tarafından süzülmüş dersleri damgasını vurmuştur. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresindeki tezlerle birlikte Mustafa Suphi TKP’sinin ilke ve esasları, yaşadığımız topraklarda kurulacak komünist partinin ilkesel zeminini tarif etmektedir.

KöZ’ün Mustafa Suphi TKP’sinin programına sahip çıkma vurgusu da bu çerçevede anlaşılmalıdır. Mustafa Suphi TKP’si, Ekim Devrimi’ni topraklarımızda muzaffer kılmayı başaramamış olsa da bu devrimin şekillendirdiği bir partidir. Mustafa Suphi TKP’sinin programına, Ekim Devrimi’nin Komünist Enternasyonal tarafından süzülmüş dersleri damgasını vurmuştur. Sonrasında 71-72 Kopuşu dahil olmak üzere hiçbir hareket, programatik olarak daha üst düzeyde bir deneyimin parçası olmamış, böyle bir deneyimin esintilerini dahi programına yansıtamamıştır. Bu nedenle Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresindeki tezlerle birlikte Mustafa Suphi TKP’sinin ilke ve esasları, yaşadığımız topraklarda kurulacak komünist partinin ilkesel zeminini tarif etmektedir.