Marx, Düzen Partisi iktidarında Fransız burjuvazisinin kamuoyuna savaş açmak zorunda olduğu tespitiyle, bunun için kendi parlamenter gücünü de ortadan kaldırmak zorunda olduğunu 4. bölümde açıklıyor:

“Burjuvazi, toplumun canlılığının ürünü olan her tür harekette “huzur”a yönelik bir tehdit görürken, huzursuzluk rejimini, yani kendi rejimi olan ve bir sözcüsünün ifadesiyle mücadele içinde ve mücadele sayesinde yaşayan parlamenter rejimi toplumun tepesinde tutmayı nasıl isteyebilirdi? Parlamenter rejimin gıdası tartışmayken, tartışmayı nasıl yasaklayabilir? Her bir çıkar, her bir toplumsal kurum burada genel düşüncelere dönüştürülür ve düşünceler olarak tartışılır; herhangi bir çıkar, belirli bir kurum, kendisini düşünce üstü tutmayı ve imanın bir şartı olarak kabul ettirmeyi nasıl başarabilir? Konuşmacıların kürsüdeki mücadelesi, basındaki kavgalara yol açar; parlamentodaki tartışma kulübü, kaçınılmaz olarak, salonlardaki ve meyhanelerdeki tartışma kulüpleriyle tamamlanır; sürekli olarak kamuoyuna başvuran temsilciler, kamuoyuna, gerçek düşüncesini dilekçelerle söyleme hakkını verir. Parlamenter rejim her şeyi çoğunlukların kararına bırakır; parlamento dışındaki büyük çoğunlukların karar vermek istememesi nasıl mümkün olabilir? Devletin zirvesinde keman çalarsanız, aşağıdakilerin dans etmesinden başka ne beklenebilir? Dolayısıyla, burjuvazi, geçmişte “liberal” diye övdüklerini şimdi “sosyalist” diye kötülerken, kendi çıkarının, kendi kendini yönetme tehlikesinden kurtulmayı emrettiğini; ülkede huzuru sağlamak için her şeyden önce kendi burjuva parlamentosunun susturulmasının, kendi toplumsal iktidarının eksiksiz bir şekilde korunması için kendi siyasal iktidarının parçalanmasının zorunlu olduğunu; tek tek burjuvaların, diğer sınıfları sömürmeye ve mülkiyetten, aileden, dinden ve düzenden sorunsuz bir şekilde yararlanmaya, yalnızca, diğer sınıflar gibi kendi sınıflarının da aynı siyasal hiçliğe mahkum edilmesi koşuluyla devam edebileceğini; cüzdanını kurtarması için, tacın ondan alınmasının ve onu koruyacak olan kılıcın aynı zamanda Demokles’in kılıcı olarak kendi kafasının üzerine asılmasının zorunlu olduğunu itiraf ediyor.”