1. Bölüm – “Dogmatizm ve Eleştiri Özgürlüğü”: Karaburun kongresinin temasının “Ne Yapmalı?” olmasından yola çıkarak biz de Lenin’in Ne Yapmalı broşürünü Karaburun Ekonomi Politik Okulu’nun düzenlendiği dört gün boyunca ele almak istedik. Her gün bir bölümü tartışmayı önümüze koyduk.

“Dogmatizm ve Eleştiri Özgürlüğü” başlığını tartıştığımız birinci günde sunumu yapan yoldaş, Türkiye’de, örgüt ve parti arasında niteliksel bir ayrım yapılmadığı ve parti büyük bir örgüt olarak kavrandığı için, Ne Yapmalı’nın en çok okunan ama aynı oranda yanlış anlaşılan bir kitap olduğunu ifade etti. Ne Yapmalı’nın esas olarak devrimci bir partinin inşa planı olduğunu belirtti. Ne Yapmalı’nın bölümlerinin de soyuttan somuta ilerlediğini ve en sonunda tüm Rusya’yı kapsayacak bir gazete planı ile tümüyle ete kemiğe büründüğünü ifade etti.

Bir parti inşa planı ile son bulan Ne Yapmalı’nın birinci bölümünde, nasıl bir partiye ihtiyacımız var sorusunun yanıtlandığını, bu noktada da devrim fikrinin merkezi bir yer tuttuğu, Lenin’in Ne yapmalı’daki oportünist tanımının da devrim sorununun ele alınışı ile ilgili olduğu ifade edildi. Devrimin zorunluluğunu ve kaçınılmazlığını reddedenler, devrimci bir iktidar organı olarak proletarya diktatörlüğünü reddedenler, Asya ve Avrupa gericiliğinin kalesi olan Çarlık Rusyası’nı yıkmak için burjuva demokratik görevlerini burjuvaziye bırakmadan yürütülecek devrimci bir savaşın gerekliliğini reddenler, devrimci bir savaşçılar örgütünün yaratılmasına karşı Lenin tarafından oportünist olarak tanımlanmaktadır. Daha da önemlisi kitabın birinci bölümü, özellikle de bataklığa gitmek isteyenlerin eleştiri özgürlüğü talebine verilen yanıt kısmında, oportünistlerden olduğu kadar oportünistlerle yanyana durmakta mahsur görmeyenlerden de ayrı ve bağımsız bir örgütlenmenin şart olduğunu savunmaktadır.

Yoldaş ardından Ne Yapmalı’da geçen ve sık sık tasfiyeciler tarafından tahrif edilen “Devrimci Teori olmadan Devrimci Hareket olmaz” saptaması üzerinde durdu. Özellikle içinden geçtiğimiz dönemde devrimci hareketin krizini çözmek için yeni teorik arayışlara yelken açmanın kılıfı olarak kullanılan bu cümlenin tam tersi bir maksatla söylendiğini belirtti. Bu satırları yazarken Avrupalı Bernsteincıların etkisi ile Marksizmi tahrif eden revizyonistlere ve onlardan etkilenenlere Lenin “Bizim yeni bir teoriye ihtiyacımız yok. Muhtaç olduğumuz devrimci teori zaten elimizde mevcut. Elimizde 1848 Devrimi’nin Paris Komünü’nün derslerini süzmüş olan bir programatik birikim var zaten” demekte ve revizyonizme karşı durmaktadır. Kısacası devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz saptaması aslında geçmişin devrimci programatik birikimini sahiplenmeden devrimci hareket yaratmak mümkün olmaz anlamına gelmektedir.

Yoldaş konuşmasının son kısmında legal eleştiricilikle illegal ekonomizm arasındaki bağ üzerinde durdu. Ekonomizmin sadece ekonomik sorunlarla ilgilenen akımlara özgü olmadığını ifade eden yoldaş ekonomizmin esas olarak iktidar hedefine bağlanmamış kısmi mücadeleleri bir amaç haline getiren bir akıma işaret ettiğini belirttir. Tam da bu nedenle devrimci bir parti yaratmadan, yahut devrimci bir partinin nasıl yaratılacağı sorununun üzerinden atlayarak devrimci bir siyaseti yürütmenin mümkün olduğunu savunanların da istedikleri kadar devrim ve iktidar sorunundan bahsetsinler ekonomist olmaktan kurtulamayacaklarını ifade etti. Devrimci partinin yaratılması sorununun üzerinden atlayan her türlü hareketin pratikte ekonomizmin sınırlarını aşamayan şu ya da bu militan mücadeleye güzellemeler düzeceğini, politik zeminde ise burjuva liberallerinin peşinden ayrılmayacağını belirtti.

Yoldaşın sunumunun ardından Türkiye’de marksizmi yeniden yapılandırma, devrimci teoriyi yeniden kurma iddialarının burjuva ideolojisini sola nasıl zerkettiğini örnekleriyle konuştuk. Türkiye’de devrimci programın neden bir süs olarak algılandığının üzerinde durduk. Komünistlerin birliğini savunanların yürüttüğü politik mücadelenin nasıl bir politik birikim yarattığını söyleyerek söyleşiyi noktaladık.

2. ve 3. Bölüm – Kitlelerin Kendiliğinden Hareketi ve Sosyal Demokrasinin Bilinçliliği // Ekonomizm ve Sosyal Demokrat Politika

 Lenin’in ‘Ne yapmalı’ kitabının tartışıldığı ikinci günde yoldaş kitabın ikinci ve üçüncü bölümlerini ele almadan önce kısaca kitabın genel çerçevesini özetledi. Lenin’in kitabın yazılmasındaki asıl amacın Rus sosyal demokrasi hareketinin üçüncü dönemine son vermek (Raboçyeye Dyelo grubunun damga vurduğu bir siyasi dönemi sona erdirmek) olduğunu belirttiğini ifade etti. Burada asıl amaçlananın ekonomizm ile mücadele vurgusu olduğunun altını çizdi. Kitapta devrimci işçilere yönelik vurguların günümüzde sendikal/ekonomist akımlarca bilinçli bir şekilde yanlış yorumlandığını ifade eden yoldaş, 1902 Rusyası’ndaki devrim mücadelesi ve tartışmalarına en yoğun katılan kesimlerin işçi kesimleri olduğunu, dolayısı ile kitapta da devrim için örgütlenmek isteyen o işçilere bir sesleniş olduğunu, oysa günümüzdeki işçi hareketini bu şekilde değerlendirmenin yanlış olacağını, bunun uvriyerist eğilimlerin tercih edeceği (yanlış) bir durum olduğunu belirtti. Ne Yapmalı kitabının devrimcilere hitap eden, devrimciler için yazılmış bir kitap olduğu, sendikal mücadele yapan ekonomist akımların peşinden sürüklenen veya Rusya geleneksel devrimci kanadına mensup narodniklerin değil, Rusya’daki mevcut siyasi tıkanmaya devrimci bir çözüm ve çıkış arayanlara ulaşmanın bu kitapta temel olarak hedeflendiği dile getirildi. Kitaptaki öneriler, planlar ve eleştiriler bu kesimlere yönelikti.

Bu anımsatmanın ardından Ne Yapmalı’da asıl ele alınanın ‘nasıl bir örgüt’ kurulması gerektiği olduğu belirtildi. Böylesi bir örgütün devrim yapmayı hedefleyen, işi devrim yapmak olan devrimcilerden oluşması gerektiği, bu örgütte yer alacakların işçi, aydın… vb. kökenlerden gelseler bile aralarında hiçbir ayrım olmaksızın örgütün üyesi olacakları belirtildi. Bu örgütün bir parti örgütü olması gerektiğini belirten yoldaş, söz konusu örgütün yalnız iktidarı almakla mükellef olmayacağını, aynı zamanda iktidarı ele geçirme sonrasında sınıfsız topluma gidecek süreçte de sürecin doğru işlemesini denetlemekle yükümlü olacağını belirtti. Dolayısı ile kitapta geçen devrimciler örgütünün işi devrim yapmak olan devrimcileri kapsaması gerektiğine ilişkin tümce, ilk başta öylesine bir bir tümce gibi gözükse de, aslında Rusya ve dünya tarihini değiştiren önemli değişiklikleri daha 1902 yılında muştulamıştır. Burada söz konusu edilen devrimciler örgütü kendisini işçi sınıfından ayrı tutan bir devrimciler örgütüdür. Bahsi geçen tümce, RSDİP’in 2. kongresinin toplanması ve olası faaliyetlerini ele alan kitabın söz konusu kongrede devrimci bir partiye kimler üye olabilir ve kimler üye olamaz konusuna ışık tutması açısından da (yol açtığı kapsamlı tartışmalardan ve varılmasını sağladığı sonuçlardan ötürü) önemlidir. Kendini kitlelerden ayrı tutacak böyle bir parti, gerektiğinde 7 Kasım 1917’de olduğu gibi örgütleyeceği konspiratif eylemlerle iktidarı alacak, gerektiğinde aynı yılın Temmuz ayında olduğu gibi, harekete geçmek için henüz doğru zamanın oluşmadığını söyleyecek, gerektiğinde birtakım ricat eylemlerini örgütlerken kitlelerin peşinden sürüklenmemeyi başaracaktır. Kitlelerden ve işçi sınıfından ayrı duran bu örgüt, bu konumu sayesinde işçi sınıfına dışarıdan siyasi bilinç aktarabilir. Bunları gerçekleştirecek bir örgütte yer alacak partinin militanları, yapacakları eylemleri ve atacakları adımları hep parti disiplini içinde uyumla gerçekleştirir. 2. Enternasyonel’deki neredeyse bütün partiler kendilerini işçi sınıfının kendi partisi olarak tasavvur ederken Lenin’in Ne Yapmalı’da tanımladığı devrimci partinin politik temasla kitleye müdahale etmesi ancak (işinin ehli militanlardan oluşan) parti örgütünün kendini işçi sınıfının dışında konumlaması ile mümkün olur.

Yoldaşın aktarımlarının ardından devam eden konuşmada, Ekim Devrimi’nde Bolşevik Parti sovyetler içinde çoğunluk konumuna sahip miydi, bu sayede mi devrime kalkıştı, çoğunluk konumunda olmasa bu kalkışmaya yeltenmemeli miydi sorusu soruldu. Bu soruya verilen yanıtta yoldaş (Sovyetler’den onay beklemenin, onları ikna etmeye çalışmanın, çoğunluk kararı çıkartmanın) 1923’te Almanya’da konseylerin yaptığı hata benzeri geri dönülmesi mümkün olmayabilecek hatalara yol açabileceğini belirtti. Devrimci partinin, tıpkı 1917’de olduğu gibi, iktidarı alıp almama konusundaki tutumu/kararı kendisinin alması gerektiği dile getirildi. Bu aşamada Troçki’nin önerdiği gibi siyasi söylem kullanarak Sovyetler’i ikna etmeye çalışmanın yanlışlığına vurgu yapıldı. Ayrıca konuşmalar sırasında yoldaş Komünistlerin Birliği’nin yeni bir icat/bir yenilik önermediğini; temel referansları tutarlı bir şekilde koruyup uygulayarak devrim yapmayı önerdiğini ve bu yöntemi benimseyecek herkesle de birlikte çalışabileceğini, bunun ötesinde/bununla ilgili olmayan kurumları ve kişileri ikna etmenin ilgi alanımız dışında olacağını ifade etti.

4. Bölüm – ‘Ekonomistlerin Amatörlüğü ve Devrimcilerin Örgütü’:

“Ne Yapmalı”nın 4. Bölümü olan ‘Ekonomistlerin Amatörlüğü ve Devrimcilerin Örgütü’ başlığını tartıştığımız üçüncü günde sunumu yapan yoldaş konuşmasına bu bölümle daha önce tartıştığımız üç bölüm arasında bir köprü kurarak başladı.

Lenin’in ilk bölümde yapılması gerekenin bir devrimciler örgütü kurmak olduğunu, oportünistlerin ve devrimin kaçınılmazlığını reddedenlerin giremediği bir partiden bahsettiğini, sonraki iki bolümde ise bu programı şekillendiren devrim fikrinin hangi siyasi görevleri tanımladığından bahsettiğini belirtti. Bu partinin üç önemli özelliğinin birincisi pedagojik faaliyet ile politik faaliyetin farkının net olarak belirleyip politik faaliyet yürütmesidir. İkinci özellik toplumun tüm katmanlarına giderek ve bunların hepsinin sorunlarını birleştirip tüm bu sorunların devrim sorununda düğümlendiğini söylemektir. Üçüncü ayırt edici nokta ise Narodniklerin de söz ettiği konspiratif eylemi düzenleyerek iktidarı devirebilmektir.

Konuşmacı bu özellikler üzerinden ayrım yaptığımızda ortaya devrimciler örgütü ve isçiler veya kitle örgütü şeklinde iki tip örgüt çıktığını ifade etti. İsçiler örgütünün sınırlarının pedagojik faaliyet ile çizildiğini, işçi yığınlarının kendi sorunları etrafında örgütlenip bunlara karşı daha geniş bir mücadeleyi kurdukları yerler olduğunu belirtti. Konuşmasını söyle sürdürdü   Bu tip bir örgüt keskin sınırlarla mutlaka devrimciler örgütünden ayrı olmalıdır çünkü siyasi olarak devrimci faaliyet yürüten örgütü devrimden sonra dahi çok küçük bir azınlığa hitap edebilecek şeyleri savunması gerekir, kitle ise burjuva ideolojinin daha fazla etkisi altında kalmaya devam edecektir. İkincisi devrimciler örgütü siyasi nedenler dışında polisiye nedenlerle de seçici olmalıdır çünkü bu örgütün konspiratif bir boyutu var. Üçüncüsü hem bir ayaklanmayı yönetebilecek askeri kapasiteye sahip olmak hem de program disiplini altında faaliyetleri tutabilmek için devrimciler örgütünün katı ve merkeziyetçi olması lazım.

Kitle örgütleri konusunda olası yanlış anlamalara karşı uyarılarıyla devam etti. Devrimciler örgütünü yaratmak istememizin kitle örgütlerinin gereksiz olduğunu göstermediğini, böyle dersek zımni olarak ekonomistlerin sendikalistlerin, kitleye siyaset girmesin diyenlerin ekmeğine yağ süreceğimizi belirtti. Lenin’in ne yapmalıdaki çağrısının kendini kitle örgütlerinden uzak tutmak değil bu örgütleri olabildiğince geniş tutarak buralara siyaset taşımak ve bu örgütleri devrimci siyasetin güdümünde hareket ettirebilmek önemlidir diye ifade etti.

Konuşmacı Lenin’in amatörlüğü meşru ve gerekli gördüğünü, yeterli araçlar olmadığı için devrimci çıkış yapmayacağım demenin asla kabul edilemeyecek bir tutum olduğunu belirtti. Asıl belirleyici olanın bu çıkışı yaptıktan sonra bir sıkıntıyla karşılaşınca alınan tutumla alakalı olduğunu söyledi. Bu noktada yetersiz araçlara sahip olup aşmaya çalışmakla eksik faaliyetten memnun olup devam ettirme arasında büyük fark olduğunu söyledi. Amatörlükle değil bu amatörlüğü kaçınılmaz görenlerle, siyasetteki ilkel araçları aşmak için çaba harcamayanlarla diyenlerle savaştığını söyledi.

Benzer şekilde Lenin’in zanaatkarlığın da aşılması gerektiğini söyledi. Zira zanaatkarın tüm isi kendisi yapa yapa zaman içerisinde ustalaşabileceğini fakat işi parçalayamadığı için ustalığının da kendi elindeki imkanlar ve kapasitesiyle sinirli olacağını söyledi. Bunun örgütsel karşılığının ise homojen, işi parçalayamayan, herkesin her isi yapmaya çalıştığı bir örgüt olduğunu belirtti. Bu örgütün aynı zamanda kendi imkanlarıyla sinirli yerel bir örgüt olduğunu belirtti.

Bu tarz bir amatörlük ve zanaatkarlığın aksine partinin önce program disiplini getirdiğini, ikincisi tüm faaliyeti merkezîleştirdiğini belirtti. Merkezileştirmenin homojenleştirme veya robotlaştırma süreci değil aksine birbirinden farklı parçaları birbirine bağlama kapasitesi olduğunun altını çizdi. Yani bir yanda tüm imkanları yerel, amatör, zanaatkarca çalışan örgütlere aktaranlar varken diğer tarafta da her şeyi merkezi araçlar yaratmaya harcayan bir örgüt olduğunu söyledi.

Komünistlerin birliği ve parti inşa stratejisinin mantığını burada aramamız gerektiğinin altını çizen yoldaş, şu an Türkiye’de bütün örgütler amatördür, kişilerin örgütleridir, pozisyonlar ve fikirler değişebilir ama kişiler durdukça örgütler sabit kalır dememiz gerektiğini belirtti. Bu örgütleri bir arada tutan şeyin de siyasi olmaktansa bir ruh hali birliği olduğunu, dolayısıyla bu örgütte yer alma kriterinin de apolitik, sezgilere dayanan bir kritere dönüştüğünü söyledi. Bu şekilde belli sektörlere sıkışmış ve ufukları burada yürütülen mücadelelerle sınırlı olan ve programın yönlendirici disiplininden de yoksun yapılara gelin yürüttüğünüz bu siyasi çalışmayı beraber merkezileştirelim çağrısında bulunduğumuzu söyleyerek sunumunu noktaladı.

5.Bölüm – Tüm Rusya İçin Bir Politik Gazete Planı

Ne Yapmalı okumalarının son gününde sunumu yapan yoldaş Dogmatizm ve Eleştiri Özgürlüğü gibi soyut bir konu ile başlayan broşürün, “vaziyet buysa ne yapacağız” sorusuna verilen somut bir yanıt olan gazete planı ile tamama erdirildiğini söyleyerek konuşmasına başladı. Yoldaş, 1898’de kurulan ve Merkez Komite’si henüz ilk toplantısı yapamadan tutuklanmış olan RSDİP’in içinde kurulmuş bir dizi komite veya örgütün bu süreçte dağınık bir hale geldiğini aktardı. Lenin’in bu dağınıklığı “kolektif bir örgütleyici olarak gazete” ile aşma planının, Raboçyeye Dyelo grubu tarafından eleştirildiğini söyledi. Raboçyeye Dyelo, Lenin ve Iskra grubunu, parti organlarını devre dışı bırakarak partiyi ele geçirmek istemekle suçlamaktaydı. Lenin, broşürün bu bölümüne işte bu “gazete partiyi değil, parti gazeteyi yaratır” düşüncesine cevap vererek başlamaktadır. Lenin’e göre Dyelo’cuların eleştirisi dikkate değer değildir, çünkü bu süreçte RSDİP içindeki farklı komiteler çeşitli merkezi yayın fikirleriyle Iskra üyelerine geldiği halde bu planların hiçbiri hayata geçirilememiştir. Iskra grubu, bu başarısız denemelerden sonra, sorunun ertelenemez aciliyeti karşısında sorumluluk alarak oluşturdukları gazete planını RSDİP içindeki dağınık örgütlere sunmuştur.

Lenin, RSDİP’in içinde yer alan Svoboda grubundan L.Nadejdin’in eleştirilerine cevap vererek devam eder. Nadejdin, merkeziyetçi bir örgütün kurulması için güçlü yerel örgütlerin gerektiğini, doğrudan merkezi güçlendirmeye yönelik hamlelerin ise yerel örgütleri zayıflatacağını söyler. Bu nedenle, merkezi bir gazete yerine yaygın bir biçimde yerel gazeteler çıkarmak gerektiğini savunur. Lenin, yerellerde güçlü örgütler ortaya çıkmazsa ne kadar iyi olursa olsun Rusya genelinde çıkan bir gazetenin bir önemi olmayacağına katılır. Fakat yerellerde güçlü politik örgütler yaratmanın tek yolunun, hareketin bu denli dağınık olduğu koşullarda siyasi merkezi güçlendirmekten geçtiğini söyler. Acil olanın, devrimci bir hareket inşa etmek isteyen fakat tuğlaları kafalarına göre yerleştiren yerellerdeki devrimcilere yol gösterecek, siyasi cephanelik sağlayacak bir “yapı iskelesi” oluşturmak olduğunu savunur. Lenin, kendilerini işsizler ve köylüler hakkında yeteri kadar haber yapmamakla suçlayan Nadejdin’in eleştirisine, “keşke bu konularda gazeteye haberler gönderen yeterince “tuğlacı”mız olsaydı fakat bu tuğlacı, tüm Rus yoldaşlarını siyasi bir plan dahilinde haberdar etme kaygısı gütmezse hareketimize faydalı olamaz” diyerek cevap verir.

Öte yandan Lenin, halkla olan bağların güçlenmesi için de yerel sorunlara odaklanmak değil, merkezi ve atak bir tutum edinmek gerektiğini söyler. Bugün KöZ’ün savunduğu siyasi tutumları gerçekleştirmek için önce bizim halkla olan bağımızın artması lazım diyenler de aynı noktada yanılıyor. Iskra RSDİP’li işçilere yönelik çıkmaz. Yeni ve merkezi bir partiyi kurmak isteyen devrimcilere yönelik çıkar. Gazeteyi satıp işçi örgütleriz diye bakarsak, pedogojik bir yayın olsun kaygısıyla hareket ederiz. Halbuki kimse okuyarak propagandaya maruz kalmaz. Propaganda geneli itibariyle sözlü yapılır. Gazete, propaganda yapana cephanelik veren araç olarak düşünülmelidir. Bu anlamda bugün komünistlerin birliğini savunanlara yönelik çıkan KöZ dışındaki tüm gazeteler “halk gazetesi” diyebiliriz.

Sunumun devamında yoldaş, Lenin’in eleştirdiği yerelci anlayışın bugün de güncel olduğunu belirtti. Örneğin yerelde yoğun bir şekilde yürütülen fakat yayın aracılığıyla herkese yansımayan bir faaliyetin merkezileştirme açısından hiçbir faydası olmayacağını belirtti. Veyahut yayının sağladığı merkezi imkanlar olmaksızın yereldeki faaliyetimi yürütebilirim anlayışının da merkezileştirmeye çalışan bir hareketin parçası olanlar tarafından mahkum edilmesi gereken bir anlayış olduğunu söyledi.

Ne Yapmalı okumaları, “bugünün teknolojik imkanlarından faydalanarak gazeteden başka tür bir yayın çıkarilabilir mi” sorusu üzerine tartışma ile sona erdi. Sunumu yapan yoldaş bu soruya “eğer gazeteden daha hızlı tempoda ilerleyen, yani örneğin dolmuşta-otobüste giderken dinlenebilecek kayıtlar gibi araçlara geçilirse, yayın kolektif örgütleyici özelliğini kaybeder” diyerek cevap verdi. Devrimciliği profesyonel bir meslek olarak görmesi gerekenlerin, yayın içeriği hakkında oturup mesai harcaması ve bunlar ışığında propagandaya hazırlanması gerekir. Ekim devrimini fosil görenler, böyle araçlarla mücadeleyi de fosil görüyor. Halbuki kolektif bir örgütleyici olarak gazete fikrinde ısrar, belli bir siyaset ve propaganda tarzında ve belli bir örgüt çalışmasında ısrar anlamına gelir. Siyasi tespitlerin, haberlerin örgütlü bir şekilde değerlendirilmesi, propaganda edilmesi, tüm bu faaliyetler için devrimcilerin bir araya gelebilmesi için daha kolay ulaşılıp tüketilebilir bir araç değil, bugün de gazete gibi bir araç lazımdır.