Deprem olduktan sonra evime yakın bölgede olduğum için 10 dakika sonra deprem bölgesindeydim. İnsanlar kargaşa içerisindeydiler. İzmir itfaiyesi 10 dakika sonra bütün ekipleri ile oradaydı. Sağlık çalışanları da depremden sonra enkaz üstüne çıkmış insanları indirdi ve İzmir itfaiyesi müdahale etti. 20 dakika sonra iki insanı göçük altından çıkardılar. Bir saat sonra AKUT, AFAD ve UMKE geldi ve koordineli bir çalışma başladı. Arama kurtarma köpekleri ciddi anlamda etkili oldu. Deprem geniş bir bölgede olsaydı İzmit depreminden daha kötü olurdu ki çok övündükleri kurtarma ekipleri AFAD ve UMKE de yetersiz kalırdı. Facia çok daha büyük olurdu.

Devlet varlığını Bakan’ın enkaz üstüne çıkarak arama kurtarma görevlisinin elinden telefonu kapıp göçük altındaki Buse’yle konuşması sırasında gösterebildi. Telefonu alarak göçük altındaki Buse’nin sunduğu çözüm karşısında afallayan bakanın çaresizliğini bizzat gördüm. Devlet ancak çürük ve yıkılan binalar üzerinden yeni bir rant kapısı aralamak söz konusu olunca kendini en iyi şekilde hissettirdi. Kızılay’a tepki çoktu. Hastanelerde kan ihtiyacı oluşmuştu ve kan vermek isteyen insanlar Ege Üniversitesi hastanesinde kuyruk oluşturdu. Devletin organizasyonu dışında “Gezi”vari bir dayanışma vardı. Yeterli miydi? İmkanlar ölçüsünde devlete ihtiyaç duymadan yeterliydi. İnsanlar örgütlü mü hareket ediyorlardı? Hayır, ama sonra örgütlü hale dönüştü ve insanlar depremzedelere yardımları ulaştırmaya başladılar. Sosyal medyanın etkisi büyük oldu. Aşık Veysel Rekreasyon Alanı ve Bornova Şehir Stadı’ndaki çadır kentlerde koordineli bir çalışma başlatıldı.

Solun insanlarda hissedilir karşılığı olan bir yanı oldu. TKP, ESP, EMEP ve sendikalar, DİSK Genel-İş ve Tüm Bel-Sen özellikle yoğun çaba sarf etti. TKP her öğün yemek dağıtıyordu. İnsanlar Kızılay’a yardımlarımızı vereceğimize solculara veririz daha iyi diyorlardı. TKP depremzedelerin kaldığı çadır kentlerde doktor ve psikolojik danışmanlık ekibinden partililerini getirdiler. Solun çalışması sadece dayanışma faaliyeti ile sınırlı idi. Siyasal bir ajitasyon yapan kimseyle karşılaşmadım. Hükümeti, iktidarı hedef alan bir tarz yoktu. “Solcular böyle ise biz solcuları yanlış tanımışız” diyen insanlarla karşılaştım. Ama bunda siyasetten uzak duran bir tarzın etkisi oldu.  İnsanlar enkaz üzerinde poz veren bakana karşı öfkeli idi. Bu öfkeyi dillendirenler örgütlenmelerden çok halkın kendisi oldu.

Bizim gibi belediye emekçileri günlük iki saat uykuyla dönüşümlü görev yerine dönüyor. Göçük altından sağ çıkanlar emekçilerin bütün yorgunluğunu alıyor. Bence yapılması gereken, eksik olan Türkiye bir deprem ülkesiyken deprem öncesinde alınmayan önlemler ve sonrasında yaşanan kaos ortamı. Sorunun depremde değil, insan yaşamını hiçe sayan çürümüş düzen olduğu açık. Deprem doğal bir afettir. Afeti ölümcül kılan ise rant ve talan projeleridir. Çıkar ve kar uğruna toplanma alanlarının AVM yapıldığı görüldü. Gerçek şu ki deprem değil kapitalizm öldürür.

İzmir’den KöZ Okuru Bir Belediye İşçisi