4 Eylül Cumartesi günü komünistlerin birliği partileşme stratejisini konuşmak üzere bir araya geldik. Moderatör yoldaş, konferans düzenleyerek komünist partiyi inşa ettiğini iddia etmek, komünist partiyiz ancak örgütlülüğümüz zayıf demek, yahut parti eksikliği görüp böyle bir parti kurmak için mücadele etmek yerine eylem birlikleri oluşturmak gibi muhtelif örneklerin komünist parti eksikliğini gözler önüne serdiğini ifade ederek söze başladı. Komünistler olarak devrimci parti inşası için net bir stratejiye sahip olan tek yapı olduğumuzu belirtti ve sözü konuşmacı yoldaşa bıraktı.

“Türkiye’de herkesin ezberinde, somut durumun tespiti ile başlayıp görünüşte yukardan aşağı kurulan bir parti anlayışı yerleşiktir. Genelde somut durum tespitinden kast edilen dünya çok değişti söylemidir, ancak tüm bu tahlillere rağmen başarılı olamamışlardır.

Tarihte en başarılı olmuş örnek; Nazım Hikmet, John Reed gibi şair ve yazarlar da dahil olmak üzere tüm dünyanın yüzünü döndüğü Ekim Devrimi ve Bolşeviklerdir. Bolşevikler, kimi eksiklikler ve yanlışlardan geçerek tarihteki tek muzaffer proleter devrime önderlik ettiler. KöZ’ün arkasında duran komünistler de daha iyisinin nasıl yapılacağını bulmak için önce tarihteki en başarılı örneği kendilerine rehber almaktadır.

Rusya’daki başlangıç noktası ile bugün arasında birçok benzerlik mevcuttur. Rusya’da devrimci hareketin, Ne Yapmalı’da, ‘biz onlardan daha iyisini yapacağız’ diye ifade edilen Narodniklerle erken bir dönemde başlaması ilk elden bir benzelik olarak gösterilebilir. Narodnikler, 1848 ve 1870 deneyimlerinden geçen İtalyan bir devrimci olan Bonarotti’nin, Avrupa’daki Rus mültecilerle buluşması ve onlara hocalık etmesi ile filizlenen bir hareket. Nitekim marksizmin üç kaynağından biri genel olarak Fransız sosyalizmi olarak ifade edilir, ancak bu durumda bir bütün olarak ele alındığı takdirde burjuva sosyalizmi denen Proudhon çizgisi esas alınacaktır. Oysa kastedilen Fransız devrimciliğidir. Bonarotti de Babeuf’ten el almıştır, Babeuf yakalandığında yanında Bonarotti bulunmaktadır. Yakalandıktan sonra da görüşlerini aktaran o olmuştur. II. Enternasyonal çizgisi, bu bağın silinmesini ifade etmekte, bugün Öcalan’ın görüşlerinde karşılığını bulan çizgi Proudhon sosyalizmini takip etmektedir. O hâlde biz nereye bakacağız? Babeuf’ün izinin takibini Rusya’dan, Bolşeviklerin öyküsü ve Ekim Devrimi’nin derslerinden sürmemiz icap eder.

Mustafa Suphiler ile RSDİP Merkez Komitesi aynı yöntemlerle, delegelerin gönderilmesi ve bu delegelerin oyuyla seçilmişlerdir. RSDİP MK’sının Birinci Kongre’den sonra tasfiye edilmesiyle birlikte geriye delegeleri gönderen, yerelde mücadele eden kimi örgütler kalmıştır. Bugün kanıksanmış olan yaklaşım, merkez komite tasfiye olduğunda birilerinin bir araya gelip kendilerini MK ilan etmesidir. Kongre toplamak kimsenin aklına gelmemektedir. Nereden Başlamalı makalesinde müjdesi verilip Ne Yapmalı’da ortaya konan planda ise bir gazeteyle; yerel, militan, birbiriyle kopuk örgütlere bir siyasi merkez yaratmak önerilmektedir. İkinci Kongre böyle bir gazete planının hayata geçirilmesinin ardından toplanmıştır. Nitekim Türkiye’de 71 kopuşunun ardından; gündelik faaliyette bağımsız, yerel örgütleri ihtiva etmesi bakımından o günün tablosuna benzer bir nesnellik ortaya çıkmıştır. İhtiyaçlar bakımından sadeleştirdiğimiz zaman aynı şeye tekabül eder.

Bolşeviklerin planı 1912’ye kadar gerçekleşmedi zira o zamana kadar aynı örgüt anlayışında buluşmayanlarla kopmak gündemde değildi. 1912’de de gerçekleşmedi çünkü bu sefer de Bolşevikler Rusya’da ayrı durdukları Menşeviklerle II. Enternasyonal’de buluşmaktaydılar. Bu kopuş ancak savaş sonrasında gerçekleşebiliyor ve 1915-16’da şekillenen yeni bir enternasyonal fikri ancak 1919’da, devrimden sonra vücut buluyor. Rusya’da bir enternasyonalin müdahalesiyle gerçekleşen bir devrim olmaması, devrimi yapanların enternasyonal kurması tersinden kurulmuş bir ilişki meydana getiriyor. O zaman da Rusya’daki parti hepimizin ‘abisi’dir sonucu doğuyor. Biz, bunların geçtiği dolambaçlı yollardan gitmeyeceğiz. Komünist Enternasyonal’in bu dersleri kayıt altına alması bu yüzden önemli. Bu derslerle biz onların eksikliklerinden arınma imkânına sahibiz, ancak o zaman yeni hatalar yapabileceğiz.”

Yoldaşın ilk tur konuşmasının ardından söyleşi soru ve görüşlerle devam edildi:

“Bugün Türkiye’de örgütler yerel değil ulusal çapta, hatta uluslararası çapta hareket ediyorlar. Merkezci de olsa bir şekilde yol yürüyorlar. Bolşeviklerin dönemi ile Türkiye arasında kurulan benzerlik bakımından bu ne ifade etmektedir? Iskra’nın çağrısı ile KöZ’ün çağrısı aynı etkiye sahip olabilir mi?”

“Ne Yapmalı’da Lenin ‘Hareketimizin Acil Sorunları’ alt başlığını kullanıyor. 71 kopuşu veya ardılları bugün hareketimiz olarak nitelenebilir mi?”

“KöZ’ün komünist olmanın mihengi olarak ifade ettiği belgelerde partinin nasıl kurulacağı söylenmiyor. Bugün bu ilkelerde ortaklaşan ama partileşme stratejisinde ayrılanlarla KöZ nasıl ilişki kurar?”

“KöZ ortaya çıktığı günden bugüne geçen 22 yılda ne kadar yol kat edilmiştir?”

Yoldaş ikinci tur konuşmasında şu vurgularda bulundu:

“Lenin, Ne Yapmalı’da Bernsteincıları, ‘bugün yeni şeyler söylemek lazım’ diyenleri direkt dışarda bırakıyor. Bugün bu sadeleşmeyi yapmak çok daha kolay. 71 kopuşunun ardıllarının bugün zaten o mirasa sahip çıkmak gibi bir iddiaları yok. Dolayısıyla bugün ulaşacak militan sayısı zaten az, ama bu bir zorluk değil kolaylık. Birilerini baştan dışarıda bırakma imkânı sağlıyor. Yerellikten anlaşılması gereken sadece falanca yerelin sorunlarıyla ilgilenmek değil. Çap olarak ülke çapında siyaset yürütüyor olsanız dahi Ne Yapmalı’da tarif edilen ekonomizm ve yerelcilikten azade olmuyorsunuz. Bund, ülke çapında siyaset yapsa dahi Yahudilik ve pogromlar vesaire ile sınırlı kaldığı için bu anlamda yerelciliğe güzel bir örnektir.

Bu ilkelere biz de sahip çıkıyoruz diyenlerin zaten önce bizi bulması gerekir. Bu stratejiyle olmaz deniyorsa nasıl olacağını göstermesi gerekir. Bu strateji bizim bulduğumuz bir strateji değil. Bolşeviklerden birebir kopya ettiğimiz bir strateji.”

Kadıköy’den Komünistler