24 Haziran’daki baskın erken seçimin Erdoğan’ın neden işine gelmediği, konu farklı bir açıdan da değerlendirildiğinde anlaşılabilir. Bilindiği üzere HDP’nin meclisteki varlığı 7 Haziran öncesinde “Verin 400’ü bu iş bitsin” diye ortalıkta dolanan Erdoğan açısından en büyük problemdi . HDP 7 Haziran’da AKP’nin hükümet kurmasını engellemiş, 1 Kasım’da da meclisteki üçüncü büyük parti olarak Erdoğan’ın meclisi işletmesinin önündeki en büyük tehdit olmuştu. HDP’nin dört yıldır tüm devlet güçlerinin ağır baskısına maruz kalmasının, Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın ve diğer 11 HDP’li vekilin şu anda hapiste olmasının, yüzlerce HDP ve HDK yöneticisinin tutuklanmasının başka bir açıklaması yoktur. 24 Haziran seçimleri Erdoğan’ın işine gelecekse, bu seçimlerin en çok HDP’nin işini zorlaştırıyor olması gereklidir. Gelgelelim durum tam tersidir. HDP erken seçim kararından en az etkilenecek olan partidir.

Her şeyden önce oldu bittiler ve seçim engelleri HDP’nin ve öncellerinin öteden beri alışık olduğu tutumlardır. Bu konularda idmanlı olmanın yanı sıra Saadet ve İyi Parti’ye kıyasla çok daha fazla ve deneyimli militana ve kadroya sahip bir partidir HDP. Dolayısıyla aday gösterme sıkıntısı yoktur. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı seçiminde imza toplama yükümlülüğü de yoktur. Meclisteki varlığı nedeniyle parti olarak aday gösterme hakkına sahiptir.

İkincisi 1 Kasım seçimlerinin aksine hükümetin bu sefer iç savaşı büyütme gibi bir şansı da yoktur. Zira 1 Kasım öncesinde patlayan bombalar seçmenler nezdinde 7 Haziran’ın yarattığı belirsizliğin sonucu olarak görülüp AKP’nin istikrar vaadine inandırıcılık kazandırırken, bu seçimde miting meydanlarında patlayacak bombalar doğrudan hükümetin sorumluluğu olarak görülecek, en iyi ihtimalle bir yönetim zaafına işaret edecektir. Dolayısıyla Erdoğan’ın HDP’yi ve etrafında öbeklenmiş kitleyi bombalarla sindirme şansı da yoktur. YPG’nin Afrin’de savaşmamaya dayalı bir mücadele çizgisi izlemesi de HDP’nin işini kolaylaştıran bir etmendir.

Üçüncüsü CHP’nin aksine HDP’nin üzerinde bir ittifak basıncı yoktur. Akşener’in seçime bu kadar güçlü bir aday olarak girmesi ve tüm ittifak hesaplarının içinde yer alması HDP’nin niye bu ittifaklarda yer almadığını açıklamasını kolaylaştırmaktadır. Yerel seçimlerin milletvekilleri seçimlerinden önce değil de sonra gelmesi de bir imkandır. Zira yerel seçimler özellikle de Türkiye’nin batısındaki büyükşehir belediye başkanlığı ve ilçe belediye başkanlığı seçimleri AKP ve CHP arasında bir kapışma olarak geçeceği için AKP’ye karşısındaki tüm partilerin üzerlerinde CHP’yi destekleme basıncını hissedeceklerdi. Bu da CHP’nin kuyruğuna takılma eğilimini körükleyecekti. Buna karşılık Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda ve milletvekilli seçimlerinde böyle bir basınç söz konusu olmayacaktır.

Dördüncüsü ve en önemlisi, üzerindeki ağır baskılar ve maruz kaldığı saldırıların yanısıra kimi hatalarına rağmen HDP’nin oyları son dört yılda erimemiştir. Erdoğan’ın uyguladığı baskı siyaseti beklendiği gibi Kürt seçmenlerin bir kısmının HDP’den kopmasına yol açmamıştır. Bilakis AKP’nin uyguladığı Kürt düşmanı siyaset ve MHP’ye teslim olmuş çizgisi nedeniyle AKP’nin yitireceği oyları toplamaya aday en büyük güç yine HDP olacaktır. Bu oyları HDP’nin devşirememesi ancak vahim hatalar yapması yüzünden olacaktır.

Öte yandan MHP ile ittifakı nedeniyle, AKP’den uzaklaşmakla birlikte doğrudan doğruya HDP’ye yönelmeyecek önemli bir Kürt seçmen kitlesinin olacağı da açıktır. Bunun neye benzediği Erdoğan’la mesafesini açan Hüda-Par örneğinde görülebilir. Hiç kuşkusuz bu seçmen profili HDP karşıtı bir parti olarak kurulmuş bu partinin etkisi altında olanlarla sınırlı değildir. Bu kesimlerin de kendilerinden HDP’ye yönelmesi beklenemez. Ama bu nedenle bu kesimlerin kerhen de olsa Erdoğan’ın heybesinde kalacağını düşünmek de doğru olmaz.

HDP bu kesimi de kendine çekmek için uygun taktikler benimsemediği takdirde AKP şu ya da bu bağları nedeniyle bir kısım Kürt seçmenini muhafaza etse bile önemli bir kesimini de Saadet Partisi’ne kaptıracaktır. SP’nin İyi Parti ile ittifak etmesi de buna büyük bir engel teşkil etmeyecektir. Zira Akşener geçmişi ve geldiği yerden çok MHP’ye ve AKP’ye karşı tutumuyla algılanmaktadır.

Nihayet, HDP’nin parlamentodaki fiziki varlığının Erdoğan’ın geriletilmesindeki hayati önemi nedeniyle HDP Türkiye’nin batısında da kayda değer bir oy kaybına uğramamıştır. Bu şartlarda CHP’nin dolaylı biçimde de olsa İyi Parti ve SP ile ilişkilenmesi halinde veyahut Ekmeleddin vakası kadar vahim olmasa da yanlış bir «sağcı aday» tercihi nedeniyle CHP içindeki gerilimler ve merkezkaç eğilimler de artacaktır. Bu durumda HDP’nin CHP seçmeninden 7 Haziran’ın da ötesinde bir oranda oy almasının da önü açılacaktır. Bunun için de HDP’nin bu gelişmeleri kendiliğindenliğe bırakmayıp uygun bir taktik tutum benimsemesi gerekir. 2018 1 Mayıs’ı da bunun için başlı başına bir fırsattır.