23 Haziran seçimlerin hemen ardından seçimlerden önce çıkan ancak dağıtma ve tartışma imkanı bulamadığımız özel sayımızı dağıtmak için Kadıköy’de siyasetleri dolaştık. İlk olarak Devrimci Hareket’i ziyaret ettik.  Devrimci Hareket’te görüştüğümüz arkadaş Çağrı ile birlikte yaptığımız boykot çalışmamızı takip ettiğini söyledi. Kendilerinin kesinlikle İmamoğlu’nu desteklemediklerini ancak bir yandan da çalışmaları yaparken açıktan boykot dememelerine rağmen tepki aldıklarını anlattı. Tepki gösteren bu kesimlerin gerici kesimler olmadığını, ileriki zamanlarda yan yana durulabilecek, aralarında siyaset yapılabilecek kesimler olduğunu anlattı. Seçim sonuçlarını olumlu değerlendirdi, CHP’nin kazancı devrimcilerin kazancı olmasa da belediyelerde, belediyelere bağlı kurumlarda AKP’nin hakimiyetinin azalması oraların ferahlamasına, belki daha kolay siyaset götürülecek yerler olmasına işaret eder dedi. Bir yandan da şimdi etrafımızdaki kitlenin devrimci siyaseti daha çok engelleyebileceğini, seçimde boykot yapmayın dedikleri gibi diyebileceğini anlattı. Biz ise bu tutumdaki problemi aslında kendisinin ifade ettiğinin altını çizdik. Sol kitlelerin peşine takıldığı ve siyasetine kitlelerin hassasiyetinin şekil vermesine izin verdiği sürece devrimci tutum takınması mümkün olmayacaktır. Bundan sonraki süreçte de AKP’den önce kitleler devrimci tutumların polisliğini yapacaktır, ve buna seçimlerdeki tutumuyla sol buna kendi eliyle olanak hazırlamıştır dedik. Burada bize hak verdiğini söyleyerek zaten kendilerinin asla İmamoğlu desteklemediklerinin yeniden altını çizdi. Biz ise günümüz siyasetinde İmamoğlu’nu desteklenmiyoruz deyip tarafsız pozisyonda kalmanın aslında apolitik olduğunu zira bu tutumun AKP’yi asıl geriletecek cepheyi açmaktan imtina eden bir tutum olduğunu anlattık. Bu sebeple Çağrı ile beraber yükselttiğimiz boykot çağrısı önemliydi ancak bu eylem birliği daha çok siyasetin katılımıyla yapılsa çok daha kuvvetli olurdu ve siyasetteki etkisi de daha büyük olurdu dedik. Devrimci Hareket’ten arkadaş eylem birliklerini kendilerinin önemli gördüğünü ifade etti. Biz de ileride eylem birlikteliğine dair bir çağrımız olduğunda mutlaka kapılarını çalacağımızı söyleyerek ayrıldık.

Devrimci Parti’ye ziyaretimizde tartışma daha çok Kürt siyaseti ve Rojava konularında şekillendi. Devrimci Partili arkadaş gündemlerinde Rojava’nın yer tuttuğunu, seçimlerde ise HDP’nin kendisi için doğru olan şeyi yaptığını ancak sınıf siyasetine kendi kararlarını alacak özgür bir alan bıraktığını ifade etti.  Boykot konusundaki görüşlerinin ise bize benzediğini söylediler, biz de bunun yanı sıra boykot çalışmasını da beraber yapmamız daha anlamlı bir boykot çalışması örerdi diyerek yanıtladık. Seçimde hem solun hem Kürtlerin bu denli Amerikancı muhalefete yedeklenmesinin HDP sayesinde mümkün olduğunu ve bu tabloda HDP’nin kuyrukçu rolünü ve sol üzerindeki etkisini teslim etmeden seçimlere ilişkin açık bir değerlendirmenin mümkün olamayacağını anlattık.

TİP’teki tartışmamız ise seçim tartışmasının dışına çıktı çünkü TİP’li arkadaş seçimlerin artık geçtiğini, sokağı örgütlemek adına önümüze bakmamız gerektiğini söyledi. Ayrıca bizim diğer solculara propaganda yapmamızı anlamlı bulmadığını, bu şekilde bir sonuç alınabileceğini düşünmediğini söyledi. Biz ise devrimci iddiası olanların ancak bu iddiayı paylaşabilecek olanlara propaganda yapması gerektiğinin altını çizdik. Bunu eksik bırakan propagandanın iddiasız olduğunu söyledik. Bunun üzerine örgütlü duran kişilerin ne yaparsak yapalım bulunduğu pozisyondan vazgeçmediğini, dolayısıyla emekçileri, mahalleleri örgütlemenin oralardan militan yetiştirmenin daha anlamlı olacağını söyledi. Bu bakımdan Türkiye’de pek çok verimli mahalle bulunduğunu anlattı. Biz mahallelerde var olmak önemli olmakla beraber sadece buna dayanan böyle bir örgütlenme anlayışının niteliksel açıdan ne uzayan ne kısalan örgütler yaratacağını,  devrimcilere eğilmediğimiz takdirde böyle bir çalışmanın sonucunun farklı akımların etkisi altında kalan ‘’kurtarılmış bölgeler’’ olacağını söyledik. Bizim ise başka militanlara eğilmemizin sebebini Türkiye siyasetinin nesnel koşullarında aramak gereklidir, zira herkesin oportünist olduğu bu dönemde oportünizmle mücadele edecek siyaseti yapabilmek, oportünist eğilimlerden rahatsız olan militanlara çıkış yolu göstermek gerekir dedik. Arkadaş oportünizme karşı mücadele edebilecek siyaseti yaptığınızı düşünüyorsanız nasıl oluyor, yakın zamanda platformunuz dışına düşenler olduğunu duyduk diye sordu.  Biz oportünizmle mücadelenin ancak örgütlü mücadele ile yapılabileceğini ve oportünizmin etkisi altında kalmış unsurların da zaman zaman örgütlenebileceğini, oportünizme karşı mücadelenin kişileri kontrol etmekle ilgili olmadığını söyledik. Asıl mücadele bu unsurları tespit edip kusabilen, devrimci bir örgütte kalmalarına izin vermeyen örgütsel mekanizmaların varlığıdır diye yanıtladık. Örgüt normlarına uymadan, başına buyruk ve merkeziyetçiliği kabul etmeyenlerin üzerinde duramadığı ve gitmek zorunda kaldığı bir platformun  oportünizme karşı mücadelesinde sekteye uğradığını değil,  tam tersine başarılı olduğunu gösterir dedik.

Kadıköy’den Komünistler