Yıllardır 6 Mayıslarda KöZ de dâhil olmak üzere neredeyse tüm sol akımlar Denizleri anar. Bu anmaların çoğundaki hâkim içerikse; Denizlerin genç devrimciler, gençlik ve öğrenci liderleri olmasıdır. THKO’nun banka soygunlarından, çıkış bildirgesinden, Türkiye Devriminin Yolu broşüründen söz eden neredeyse hiç çıkmaz. Denizler genellikle 6. Filo eylemiyle, Kommer’in arabasının yakılmasıyla anılır. Böylelikle THKO kurucusu Deniz Gezmiş ile TİP’li Harun Karadeniz arasındaki farklar silikleştirilmiş olur.

Komünistlerin birliğini savunanlar olarak THKO önderlerini elbette bu içerikte anmadık, anmayacağız. Denizleri bu yıl emperyalist sözleşmelerden medet umanlar karşısında anti-emperyalizmin bir devrim sorunu olduğunu vurgulayarak, “devrim kitlelerin eseridir” diyenler karşısında devrimin devrimci örgütün bilfiil yürüttüğü silahlı ayaklanmanın sonucu olduğunu hatırlatarak andık.

6 Mayıs yaklaşırken gündemde bir yanda Montrö Anlaşması’na dair tartışmalar vardı diğer taraftan sol akımlar bir bütün olarak “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” kampanyasına destek veriyordu. Dolayısıyla THKO ve anti-emperyalizm vurgumuz bu sene özel bir anlam ve görünürlük kazandı. Biz de 6 Mayıs’ta bu akımlarla taban tabana zıt bir hatta olduğumuzu belirginleştirmek amacını taşıyorduk. Tam da bu nedenle emperyalist sözleşmelere bel bağlayanların ve bu sözleşmeleri savunanların anti-emperyalist olamayacağını, hâliyle THKO’nun mirasına da sahip çıkamayacaklarının altını çizdik.

Bu çizgiye uygun olarak, “6 Mayıs THKO’dur, Anti-emperyalizmdir. Onların Mücadelesini İleri Taşımak Lozancıların, İstanbul Sözleşmecilerinin Değil, Devrim Diyenlerin Harcıdır” içerikli pankartlarımızı İstanbul’un farklı mahallelerine astık.

Solun genel olarak reformistlerin güdümünde hareket ettiği, THKO’nun oportünizmden kopuşuna sahip çıkan hiçbir akımın bulunmadığı, Denizlerin siyasi mücadelesinin içeriğinin toptan boşaltıldığı koşullar altında bu siyasi vurgumuz görünür olmakla kalmadı, tepki de çekti. Pankartlarımız soldaki genel reformist-tasfiyeci iklimi yansıtan bir saldırıya uğradı.

Hisarüstü’nde Pankartımızı Yeniden Astık

Saldırı derken polisin pankartlarımıza yönelik saldırılarını kast etmiyoruz. Elbette bizim pankartlarımız da diğer sol akımların pankartları gibi düzenin kolluk güçlerinin saldırısına uğradı. Biz de polis tarafından sökülen pankartlarımızın yerine, yeni pankartlarımızı tekrar astık.

Sözünü ettiğimiz saldırı pankartlarımızı astığımız bölgelerden birisi olan Hisarüstü’nde gerçekleşti. Pankartımızın üzerine mor boya atılmıştı, feminist hareketlerle özdeşleşmiş sembolle üzeri çizilmişti.

Mor boyadan ve kadın sembolünden yola çıkarak bu saldırının şu ya da bu feminist hareket tarafından yapıldığını düşünmek saflık olur. Kendi örgütsel kimliğini gizleyerek kadınlar, işçiler, Kürtler gibi toplumsal bir kimliğin arkasına saklanmak feminist çevrelerin değil, Türkiye solundaki irili ufaklı tasfiyeci öbeklerin meşrebidir. İkincisi, Türkiye solundan farklı olarak, feminist hareketler kendilerini THKO ile ilişkilendirmeyecek kadar temsil ettiği siyasi çizginin ve benimsediği mücadele yöntemlerinin farkında olan hareketlerdir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi kampanyalarının parçası olanlarının THKO ile ilişkisiz olduğunu söyleyen bir pankarttan rahatsız olmalarını beklemek gerçekçi değildir. Buna karşılık 6 Mayıs’ta Denizleri anıp hemen ardından seçimlerde Millet İttifakı’na oy isteyenler; Mart ayında Kızıldere ruhundan dem vurup, Nisan ayında kemalistlerle bağımsızlık konferansları düzenleyenler; Kaypakkaya’nın adı geçtiğinde onun, kemalistlerin emperyalist işbirlikçisi olduğu yönündeki tespitlerinin altını çizip de Türk hükümetinin Avrupalı emperyalistlere verdiği taahütlerden başka bir şey olmayan İstanbul Sözleşmesi’ni kadınların uluslararası mücadelesinin bir kazanımı olarak sunanlar; kısacası THKO’nun, THKP’nin, TKP-ML’nin temel tespitleri hatırlatılınca iplikleri pazara çıkan tasfiyeciler ve etkiledikleri kesimler elbette pankartlarımızdan rahatsız olacaklardır.

Öte yandan devrimcilik iddiası taşıyan hiçbir siyasi hareketinde bu saldırıya karşı tutum almamış olması THKO’nun mirasına komünistlerin dışında kimsenin sahip çıkmadığının kanıtlarından birisidir.

Reformizme ve tasfiyeciliğe karşı mücadelenin esas olarak yasaklara yahut başka türden idari tedbirlere başvurmadan, siyasi araçlarla yürütülmesi gerektiğini biliyoruz. Bununla birlikte şiddetin politikanın araçlarından biri olduğunu da unutmuyoruz. Ekim Devrimi’nden sonra Menşeviklerin hapse atılmasını, Kronstadt’ın bastırılmasını sol içi hoşgörüsüzlük olarak kınamak aklımızdan geçmedi. Bu yüzden sol içi şiddete hayır platformlarına başvurmadık. Solda hoşgörü, ifade özgürlüğü türünden liberal talep ya da beklentilerimiz de hiç olmadı. Bu nedenle pankartımıza yönelik hasmane tutumlar da, saldırılar da bizi şaşırtmıyor.

Devrimci görüşlere ve tutumlara yönelik saldırıların tasfiyecileri kınayarak, onları akla, mantığa, sağduyuya yahut siyasi cesarete davet ederek durdurulabileceğini düşünmüyoruz. Bu nedenle saldırı sürecinde asıl eksikliği tasfiyecilerde değil pankarta gerektiği gibi sahip çıkmayan kendimizde arıyoruz. Pankartımızı astıktan sonra bu yönde saldırıların olacağını öngörmeli ve buna göre önlemler almalıydık. Polis pankartımızı toplayıp, afişimizi karaladığı zaman nasıl aynı afişleri tekrar yapıyor, aynı pankartları tekrar asıyorsak, pankartımıza tasfiyecilerden bir saldırı geldiğinde de aynı refleksleri göstermeliydik. Önceden planladığımız süre boyunca pankartımız orada asılı kalmalıydı, gerekirse de o süre boyunca tekrar tekrar asılmalıydı.

Bu eksiklerimizden gerekli dersleri çıkarak Hisarüstü’nde aynı pankartı tekrar astık ve 15 Mayıs’a kadar da planladığımız gibi bu pankartlarımızı orada tutmaya devam edeceğiz.

İktidarı almadan da demokratik kazanımlar elde edilir ve korunur diyenler varsın İstanbul Sözleşmesi’ni savunsunlar. Ancak 71-72 kopuşunun mirasını taşıdığını iddia edenlerin hiçbir koşul altında bu sözleşmelere bel bağlaması ya da savunması dahi söz konusu olamaz. Bu mirası kuşananların öncelikle reformist çizgiyle hesaplaşıp devrim bayrağını göndere çekme mücadelesi yürütmesi gerekir. KöZ’ün arkasında duran komünistlerin mücadelesi de tasfiyeciliğin etkisini kırarak THKO’nun tamamlanmamış kopuşunu Komünist Enternasyonal’in kızıl ipine bağlayan devrimci partiyi yaratarak, bu kopuşu varması gereken hedefe ulaştırma mücadelesidir.

Devrim İçin Devrimci Parti!

İstanbul’dan Komünistler