Korona salgını vesilesiyle apaçık ortaya çıkan bir başka gerçek de aslında yaygın ve kitlesel bir sağlık sorunu belirdiğinde mevcut sağlık kurum ve organizasyonlarının yetersiz kaldığıdır. Hemen hemen bütün burjuva anayasalarında sağlık hizmetlerinin devletin bir görevi olduğu ve bu sağlık hizmetlerinden yararlanmanın da bir yurttaşlık hakkı olduğu yazar. Böyle olduğu halde Korona salgını tarihte görülmüş büyük salgınlar çapında olmasa da ve devlet kaynakları geçmiştekilerle kıyaslanmayacak ölçekte büyümüş olduğu halde bu kurumlar talebi karşılamakta zorlanmakta ve tıkanmaktadır. Demek ki önleyici ve koruyucu tedbirler alınmamış olduğu gibi geniş çaplı tedavi imkanları da sağlanmış değildir. İtalya’da görüldüğü gibi «fazla yaşlı kimselerin» hastanelere alınmayıp kendi başlarına ölmek üzere evlerine gönderilmesi de ibretlik bir başka örnektir. Korona salgınıyla birlikte göze görünen bir başka gerçek de budur ve komünistlerin ödevleri arasında bu gerçeğe ışık tutmak da olmalıdır.

Bu salgının Türkiye’de başka ülkelere kıyasla önemsiz bir ölçekte olmasına gelince; bu görüntünün AKP-MHP iktidarının ve destekçilerinin söz konusu salgının etkilerini olduğundan düşük gösterme eğilimi ile ilişkili olduğu kuşkusuzdur. Ama açıktır ki salgının Türkiye’de görece düşük bir ölçekte geliştiği büsbütün yalan değildir. Buna rağmen bu şartlarda bile sağlık kurumlarının bu çapta bir salgına yanıt verecek yetenek ve yeterlikte olmadığı da görülmektedir. Hiç kuşkusuz Korona salgınının Türkiye’yi nispeten az etkilediği doğru olsa bile bunun 17 yıldır iktidarda olan AKP’nin bir marifeti olmadığı tartışmasızdır. Aksine böyle büyük bir felaket karşısında var olan kurum ve sistemlerin tıkanıp yetersiz kalacağı şimdiden belli olmuştur. Bu gerçeğe ışık tutmak da komünistlerin ödevleri arasındadır.

Sonuç olarak altı çizilmelidir ki bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. Aşağı yukarı bütün burjuva diktatörlükleri bu salgın karşısında aşağı yukarı aynı çaresizlik içindedir. Aralarında kimi farklar olsa da bir bütün olarak sermayenin hükümetlerinin böyle bir salgını yönetmekte güçlük içinde kaldıkları sağlık kurumlarının yetersiz kaldığı apaçık görülmektedir. Küçümsememek gerekse de bunun nedeni felaketin büyüklüğü değildir. Bu alamet vesilesiyle bir kez daha kendini gösteren sermaye düzeninin hükümetleri yönetememektedirler ve yönetenlerin baskı ve rıza yoluyla katılımına muhtaç durumdadırlar.

Bu dünya durumu karşısında komünistlerin öne çıkarması gereken sonuç çoktan beri bilinenden farklı değildir. Sermaye düzeni yürütülememektedir ve bu alamet yönetilenlerin iktidarı kendi ellerine almasından başka bir çıkış yolu olmadığına işaret etmektedir.