[Bu yazı KöZ Gazetesi’nin Ocak 2008 tarihli 39. sayısında yayımlanmıştır.]

Troçki’nin devrim stratejisindeki asıl kusur onun köylülüğü göz önüne tutmaması, işçi köylü ittifakını reddetmesi değildir:
“Sadece tarım sorunu değil, ama ulusal sorun da, geri ülkelerde nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan köylülüğe demokratik devrimde olağanüstü bir yer ayırır. Proletaryanın köylülükle ittifakı olmadan, demokratik devrimin görevlerinin çözülmesi, hatta ciddi bir biçimde ortaya konulması bile olanaksızdır. Ama bu iki sınıfın ittifakı da, ancak ulusal-liberal burjuvazinin etkisine karşı uzlaşmaz bir mücadele yoluyla gerçekleşebilir.” (Sürekli Devrim Nedir? Tezler)
Troçki 1931 yılında yazdığı “Sürekli Devrim” broşürünün üçüncü bölümünde kendi devrim kavrayışıyla Lenin’in kavrayışı arasındaki farklılıkları şöyle ifade etmektedir: “ ‘Sürekli’ [sürekli devrim kastediliyor] ve Leninist bakış açıları arasındaki farklılık kendini siyasal olarak köylülüğe dayanan proletarya diktatörlüğü sloganıyla işçilerin ve köylülerin demokratik devrimci diktatörlüğü sloganının karşı karşıya getirilmesiyle ifade ediyordu. Tartışma burjuva demokratik aşamanın atlanmasının mümkün olup olmadığı ya da işçilerle köylüler arasında bir ittifakın zorunlu olup olmadığı hakkında değildi –proletarya ve köylülüğün demokratik devrimdeki işbirliğinin siyasal mekaniği hakkındaydı.”
Evet, tartışma tam da bu mesele hakkındaydı. Troçki, demokratik devrimdeki siyasal mekaniğe dair anlaşmazlıkları önemsiz farklılıklar olarak gördüğünden, rakipleriyle kimin daha leninist olduğuna dair bir rekabete tutuştuğu sırada bile bu farklılıklardan söz etmekten çekinmedi. Bir bakıma Troçki haklıydı; zira rakipleri de bu farklılığın önemsiz bir farklılık olduğunu düşünüyor olsalar gerek Troçki’nin Lenin’le bu düzlemdeki farklılıklarının üzerinde hiç durmadılar. Daha çok Troçki’nin köylülüğü yok saydığı türünden aslı astarı olmayan suçlamalar yükselttiler.
Halbuki, devrime ilişkin tüm tartışmaların can alıcı noktası aslında Troçki ve rakiplerinin önemsiz olduğunu düşündüğü bu farklılıklardı. Zira söz konusu mesele Lenin ile başta Troçki olmak üzere Menşevizmin tüm takipçileri arasındaki farklılıkları açığa vurmaktaydı.
Peki neydi bu siyasal mekaniğe ilişkin fark? Sınıf ve partiyi birbirinden net çizgilerle ayırmayan, bu yüzden de komünist partisini bir işçi partisi olarak gören Troçki proletarya diktatörlüğünü de komünist partisinin işçilerin temsilcisi olarak devrim sonrasında kurulan hükümete gelmesi olarak kavrıyordu. Başka bir deyişle proletarya diktatörlüğü, sovyetlerdeki işçiler adına iktidarı almış komünist partisinin iktidarıydı. Komünist Partisi de işçi sınıfını temsil ettiğine göre partinin iktidarı proletarya diktatörlüğü anlamına geliyordu.
Bu bakımdan sovyetler Troçki için, tıpkı Kautsky için olduğu gibi, bir iktidar organı değil bir ayaklanma organıydı. İşçi kitleleri ayaklanma başarılı olduktan sonra iktidarı bu ayaklanmaya önderlik eden partiye vermeleri gerekirdi.
Proletarya diktatörlüğünü bolşeviklerden oluşan bir işçi hükümeti olarak gören Troçki elbette İşçilerin Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü sloganından da işçilerin temsilcisi olan komünist partisiyle köylülerin temsilcisi olan bir devrimci partinin koalisyon hükümetini anlayacaktı. Meseleyi bu şekilde kavrayan Troçki işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğüne iki nedenden ötürü itiraz ediyordu. Bu nedenlerden birincisi köylülerin kendi başlarına bağımsız bir siyasal güç olmamalarıyla ilgiliydi. Gittikçe farklılaşan bir sınıf olarak köylülük kendisini temsil edecek devrimci bir parti çıkaramayacağı için devrim sonrasında kurulacak bir koalisyon hükümetine de giremezdi.
“Proletarya diktatörlüğünden sınıfsal içeriği ile ayrılan bir rejim olarak “proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü”, ancak, köylülüğün ve genel olarak küçük burjuva demokrasisinin çıkarlarını temsil eden bağımsız bir devrimci partinin ortaya çıkabildiği bir durumda gerçekleşebilir. Bütün modern tarihin (özellikle de Rusya’da son yirmibeş yılın deneylerinin) gösterdiği gibi, bir köylü partisinin kurulmasının önüne çıkan aşılmaz bir engel küçük burjuvazinin ekonomik ve politik bağımsızlıktan yoksunluğu ve derin iç farklılaşmasıdır.” (Sürekli Devrim Üzerine Tezler)
İkincisi, köylülüğün temsilcisi olan bir parti ortaya çıksa bile bu partinin öne süreceği talepler koalisyondaki işçi partisinin almak istediği sosyalist önlemlerle çatışacağından söz konusu koalisyon “24 saat içinde dağılmaya mahkumdu.” Tüm bu nedenlerden ötürü de işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü soyut ve gerçeklikle bağdaşmayan bir formülasyondu.
“’Demokratik diktatörlük’ün kuruluşundan yirmi dört saat sonra bir yarı-Marksist çilecilik idilinin tümüyle çökmeye mecbur olduğunu, başka bir yerde ayrıntılarıyla göstermiştim. İktidarı hangi teorinin yardımıyla ele geçirmiş olursa olsun, proletarya daha ilk günden işsizlik sorunuyla yüzyüze gelmek zorundadır. Şu ya da bu biçimde (kamu işleri vs.), iktidardaki proletarya işsizlerin geçimini devlet hesabına derhal üstlenmek zorunda olacaktır. Bu, sırası geldiğinde, derhal ekonomik mücadelenin güçlenmesine ve bir dizi greve neden olacaktır….Eğer bu [Lenin’in İKDDD’den anladığı], iktidarı sosyal demokratlarla paylaşan köylü partisinin işsizlere ve grevcilerin geçimlerinin devlet kasasından sağlanmasına izin vermeyeceği ve kapitalistler tarafından kapatılan fabrikaları devlet tarafından açmasına karşı çıkacağı anlamına geliyorsa, o zaman bu, koalisyonun daha ilk gününden, yani görevlerini yerine getirmesinden çok önce, proletaryanın devrimci hükümetle çatışmaya gireceği anlamına gelir. Bu çatışma, ya işçilerin köylü partisi tarafından bastırılmasıyla, ya da bu partinin iktidardan uzaklaştırılmasıyla sona erebilir. İki çözümün de bir koalisyonun “demokratik” diktatörlüğüyle pek ilişiği yoktur.” (Troçki 1905 s.282)
Troçki’den ve tüm Menşeviklerden farklı bir parti kavrayışına sahip olan Lenin ise komünist partisini işçileri temsil eden parti olarak değil, işçi sınıfının bütünsel çıkarlarını savunarak işçilere önderlik eden bir parti olarak kavrıyordu. Tam da bu nedenle işçileri iktidar organları olan İşçi Temsilcileri Sovyetleri’yle, bu iktidar organlarındaki işçilere siyasal olarak önderlik eden komünist partisi birbirinden farklı oluşumlardı.
Yine aynı nedenlerden ötürü işçilerin köylülerin devrimci diktatörlüğü Lenin açısından devrim sonrasında bir işçi partisi ile köylü partisinin kurduğu koalisyon hükümeti anlamına gelmiyordu. İşçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün varlığı yahut yokluğunu gösteren bu türden bir koalisyonun kurulmuş olup olmaması değil işçi-köylü sovyetlerinin bütün iktidarı elinde toplayan organlar olmasıydı. Bu yüzden işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün mümkün olup olmadığı sorununu bir köylü partisinin koalisyon ortağı olup olmayacağına bakarak değil işçilerin ve köylülerin içinde yer aldığı sovyetlerin kurulup kurulamayacağını tartışarak yanıtlıyordu. İşçiler ve köylüler sovyetlerde temsil edildiği sürece, işçi köylü sovyetlerinden yani işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünden söz etmek gerekiyordu. Dahası Lenin’e göre, Troçki’nin sandığının aksine, işçilerin, köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü proletarya diktatörlüğünden farklı bir iktidar biçimi değildi. Özü tüm iktidarın sovyetlerde toplanması olan proletarya diktatörlüğünün özgün biçimlerinden biriydi. Sovyetlerin bileşimi değiştikçe bu özgün biçimler de değişebilirdi. Lenin 1905 yılında yazdığı İki Taktik’te devrim ilerledikçe köylülüğün içindeki ayrımların derinleşeceği (bunlar pek çoklarının sandıkları gibi iktisadi değil yükselen sınıf mücadelesiyle birlikte gelen siyasal ayrılıklardı) ve zengin köylülüğün sovyetlerin dışına atılacağını öngörüyordu. Böylelikle işçilerin köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü yerini proletarya diktatörlüğünün başka bir özgün biçimi olan işçilerin ve yoksul köylülüğün sosyalist diktatörlüğüne bırakacaktı.
Lenin Ekim Devrimi’nin hemen ardından Kautsky ile yaptığı polemiğinde sürecin kendisini haklı çıkardığını şöyle açıklıyordu: “Her şey tastamam dediğimiz gibi olup bitti. Devrimin gelişmesi düşüncemizin doğruluğunu gösterdi. İlkin, krallığa karşı, büyük toprak sahiplerine karşı, feodaliteye karşı, “tüm” köylülük ile birlikte…. Sonra, yoksul köylülük ile, yarı-proletarya ile, bütün sömürülenler ile, zengin köylüler, kulaklar, vurguncular da içinde, kapitalizme karşı…. Biz burjuva devrimi sonuna değin götürdük. Tüm köylülük bizi izledi. Tüm köylülüğün sosyalist proletaryaya karşıtlığı kendini birden gösteremezdi. Sovyetler genel olarak köylülüğü bir araya getiriyorlardı. Köylülüğün içindeki sınıf ayrım, henüz olgunlaşmamış, henüz kendini dışa vurmamıştı…..
Bu süreç 1918 yaz ve güzü içinde gelişti. Çeklerin karşı-devrimci ayaklanması kulakları uyandırdı. Bir kulak ayaklanmaları dalgası Rusya üzerinde dalga dalga yayıldı yoksul köylülüğü, kulakların, zenginlerin, kırsal burjuvazinin çıkarları ile kendi çıkarlarının bağdaşmazlığı konusunda, kitaplar ya da gazeteler değil, yaşam aydınlatıyordu…… Köylülüğün tümüyle birlikte burjuva demokratik devrimi tamamladıktan sonra, köylülüğü bölümlere ayırma, kırsal proleterler ile yarı proleterleri kendisine çekme, kulaklara ve, köylü burjuvazi de içinde burjuvaziye karşı onları bir araya getirme başarısını gösteren Rusya proletaryası, kesinlikle sosyalist devrime geçti.” (Dönek Kautsky 85-87) Hiç şüphesiz Ekim Devrimi Lenin’in öngörülerini doğruladı.
Tüm bunlar, Troçki ve Lenin arasındaki siyasi mekaniğe ilişkin görüş ayrılıklarının neden önemli olduğunu ortaya koyar. Zira sözü edilen farklılık bir ayrıntıya ilişkin değildir. İşçilerin ve köylülerin arasında bir ittifakın mı gerçekleşeceğine yoksa köylülerin sadece işçileri desteklemekle yetineceğine dair bir spekülatif bir tartışmanın ürünü de değildir. Söz konusu olan proletarya diktatörlüğünün ayırt edici özelliğinin komünist partisinin kurduğu bir işçi hükümeti mi yoksa işçi emekçi sovyetleri mi olduğuna dair bir tartışmadır.
Daha da önemlisi bu tartışma aynı zamanda komünist partisinin işçi sınıfıyla ilişkisine dair bir tartışmadır. Proletarya diktatörlüğünün ayırt edici özelliğini komünist partisinin hükümette bulunması olarak görenler, işçi sınıfının iktidarda olabilmesi için bu partinin bir kitle partisine dönüşmesini, hatta daha iktidarı almadan kendini bir işçi partisi olarak şekillendirmesi gerektiğini savunacaklardır. Nitekim savunmaktadırlar. Oysa menşeviklerle bolşevikler arasındaki bölünme 1903 yılındaki parti kongresinde tam da bu nedenle patlak vermiştir. Bu kongrede menşevikler gevşek ve sınırları belirsiz bir parti örgütlenmesini savundu. Bolşeviklerse sınıfı temsil etmek yerine ona önderlik edecek sınırları net çizilmiş, kendini işçi kitlelerinden titizlikle ayıran, demir disiplinli bir partiye ihtiyaç olduğunu savundular. Daha sonrasında da bolşeviklerle menşevikler arasındaki tüm tartışmalar hep bu noktayla bağlantılı olacaktır. Aynı durumun Lenin’le Troçki arasındaki tüm tartışmalar için de geçerli olması tesadüf değildir.