Seçimlere giderken Türkiye solunun farklı kesimleri seçimlere ilişkin tutumlarını tartıştıkları söyleşiler düzenlemekteler. Devrimci Hareket’in devrimcilerin seçimlerdeki taktik ve stratejik adımları ne olmalıdır başlıklı söyleşisine KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak katıldık.

Söyleşide yapılan sunumda özetle şunlar dile getirildi:

“Seçimler halkı 5 yılda bir kimin ezeceğine karar vermek anlamına geliyor. Bu seçimlerin tamamen önemsiz olduğu anlamına gelmez. Marksistler seçimlere taktiksel olarak başvurulabileceğini düşünür, bu düzenin seçimle değişeceğini iddia etmezler.

Diyalektik yaklaşmak gereklidir; parlamentonun burjuvazinin ahırı olduğu söylenmiştir ama bu gerçeğin bir yanıdır. Gerçekten de parlamento halkın değil sermayenin egemenliğini temsil eder.

Dünyada bir yandan burjuva demokrasileri değişiyor, emperyalizm bir değişim geçiriyor. 2. Dünya savaşından sonra dünyada burjuva demokrasileri yaşama fırsatı buldu. Bugün bu sona eriyor, burjuva siyasetinin bir dönemi bitiyor. İnsan hakları söylemleri; parlamentoculuk, cumhuriyet bunlar bitiyor.

Bugün daha çok 1.Dünya Savaşı öncesi gibi bir durum var. Burjuvazinin hızlı bir devlet işleyişine ihtiyacı var. İşleyişinin önüne set çeken kurumları ortadan kaldırıp devleti merkezileştiriyor.

Şimdi tekrar klasik sömürgeciliğe geçiliyor. Petrol alanlarının tutulduğu klasik dönem gibi. AKP’de ortadoğuda ABD’nin verdiği görevlere hazırım diyor. Günlük basındaki haberleri bakarsak aldanırız. Aslında AKP verdiğiniz görevlere hazırız demektedir.

Süreç böyleyken bu duruma devrimciler ilgisiz kalabilir mi? Gizli faşizmden açık faşizme geçiş oluyor. Devrimcilere bunu durdurma görevi düşer.

16 Nisan’daki hayır çalışması bu anlamda başarılıydı. MHP ve SP tabanı dahi hayır cenahında yer aldılar. Tabanda böyle buluşmalara objektif olarak –sol diyemesek bile- demokratiktir diyebiliriz. Hayır çalışmasında olduğu gibi kol kola girmeden ama birbirinin ayağına basmadan yan yana durarak doğrusu yapılıyor. Demokratik devrimin de özelliği budur. Tekellerin bir kısmı bile bir devrime katıldığı olmuştur.

Solun öncelikli görevi  bu açık faşizmi durdurmak olmalıdır. Bu noktada boykot anı kaçırmaya sebep olur, aynı şekilde kuyrukçuluk da başka bir hataya düşmek olur. Seçimlere oy toplama mantığıyla yaklaşmak yanlış olur.  Bu atmosferden yararlanmak gerekir. Bizim stratejik hedefimiz emeğin sermayeyi yenmesidir. 25 Haziran’da Erdoğan’ın seçilemediği durumda durduğumuz yer değişecek başka koşullar oluşacak. Daha önce yanyana durduğumuz kesimlerle yan yana duramayacağız, karşı karşıya geleceğiz. Meseleye böyle yaklaşınca oylar filancaya demek yetmez halkın kendi gücünü ortaya koyacağı örgütlenmeleri yaratmak gereklidir.”

Yapılan sunumdan sonra söz aldığımız etkinlikte şunları dile getirdik:

“Öncelikle böyle bir söyleşinin “devrimcilerin” taktik ve stratejik hedefleri ne olmalıdır başlığıyla gerçekleştirilmesini önemli buluyoruz.  Devrimcilerin öncelikle devlete nasıl yaklaştığını hatırlamak gerekli; devrimciler bu kurumları yıkmayı hedeflerler. Bu hedefe bağlı olarak onları işlemez kılacak, sabote edecek tutumlarla bu kurumlarda bulunurlar. Burjuva devlet aygıtalrında halkın devlet ile temas ettiği iki kurum olan ordu ve parlamentoya devrimcilerin yaklaşımı böyledir. Nitekim o veya bu devrimci akımın mirasını sahiplendiği Bolşevikler meseleye böyle yaklaşmışlardır. TBMM’den çok daha geri bir parlamentoya, Duma’da yer almışlardır ve seçimlere başka sol akımlarla bloklar oluşturarak katılmışlardır. Seçim sürecinde ortaya çıkan politik atmosferden faydalanmışlardır.

Bu dersleri akılda tutarak bugünkü tabloya bakarsak seçimlere iki sağ ittifakın ve sol bir güç olarak HDP’nin girdiğinin altını çizmemiz gerekir öncelikle.  HDP sol fakat reformist bir odak; rejimi, rejimin kendi kurumlarına dayanarak demokratikleşebileceğini savunuyor ve reformist hayaller yayıyor. Bir yanıyla da demokratikleşme beklentisini arttırarak politizasyonu yükseltiyor. Açık ki HDP’nin parlamentoya girmesi AKP’nin çoğunluğu kaybetmesine yol açabilir. HDP kendi niyetinden bağımsız olarak parlamentodaki varlığıyla krizi derinleştirir, kitlenmiş bir parlamentoya yol açabilir. Bu durum solun, devrimcilerin önüne büyük bir fırsat sunar. HDP’nin meclisteki güçlü varlığı her dönemeçte AKP’ye karşı kitleleri seferber etmekten kaçınacağını ortaya koyan CHP’yi zayıflatmak imkanı sunar.  Erdoğan’a karşı büyüyen ve farklı zamanlarda sokağa taşan öfkenin önüne CHP’nin set çekmesini engeller.  Dolayısıyla bugün devrimcilerin üzerine düşen görev HDP’yi güçlü bir şekilde meclise sokmaktır.

Bu bağlamda 16 Nisandaki kimsenin birbirinin ayağına basmadığı referandum çalışmasını da doğru görmemek gerekir. Yaşadığımız topraklarda farklı dönemeçlerde saraya karşı güçlü bir halk hareketliliği olduğunu gördük. Biz devrimcilere düşen kitle seferberliğinin önünü açmak olmalıdır, bunun içinde Erdoğan’a karşı seferber olmaya hazır kesimleri buluşturmak ve birleştirmek olmalıdır. “Sağ seçmeni ürkütmemek” adına halk seferberliğinin önünü tıkayan, parlamenterist bir bakış açısıyla yaklaşmamamız gerek. Ve ne yazık ki 16 Nisan dönemecinde sol meseleye bu şekilde yaklaşmıştır.

Tüm bunların dışında devrimcilerin kitlelere önderlik edecek bir partisinin olmadığı da aşikar. 24 Haziran sonrası olası başka senaryoları tartışılıyorsa, iç savaş tartışmaları gündeme geliyorsa devrimcilerin devrimci bir partinin rehberliğinden mahrum  hareket etme durumlarını yani kendi krizlerini de öncelikli olarak görmeleri ve ele almaları gerekir.  Biz KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak da bulduğumuz her imkanda bunun altını çiziyor ve diğer devrimcilerle bu meseleyi tartışmak istiyoruz.”

Söyleşinin ikinci bölümünde söz alan konuşmacı HDP ile ilgili bir sorunlarının olmadıklarını oy da verebileceklerini ama HDP’ye oy isteyemeyeceklerini; kefil olamayacaklarını çünkü iktidara karşı daha önce olduğu gibi farklı manevralar yapabileceğini belirtti. Örneğin İngiltere’de Mehdi Eker’in katıldığı görüşmelerin bunun bir emaresi olabileceği dile getirildi. İttifakların programlı olması gerektiğini, örneğin bugün Oya ersoy’un, Ahmet Şık’ın HDP ile programatik bir yakınlıklarının olmamasının yanlış olduğunu dile getirdi.

Söyleşi sonrasında katılımcılarla sohbet ettik seçimlere ilişkin özel sayımızı ulaştırdık.

İstanbul’dan KöZ Okurları